8 Ağustos 2010 00:00

Hayyam’la söyleşi


Arada bir senin dörtlüklerine sığınırım ya yerim elverdiğinde, geçen hafta da son anda ekleyiverdim yazıma bir dörtlüğünü daha. Hem de daha önce yazdıklarımdan. Belki de birkaç kez. Yeri geldi mi sıkıştırıveriyorum işte, ne yapayım. Benim hoşuma gidiyor deyişin; hoşa da gitsin istiyorum.
Geçen haftaki yazıya son anda eklerken dörtlüğünü seninle dertleşesim geldi birdenbire. “Akılla bir konuşmam oldu dün gece” diye başlamıştın ya bir şiirine. Benim de seninle bir konuşmam oldu işte o gün. Yanılmıyorsam önümüzdeki günlerde Denizli’nin Bekili ilçesinde bir şarap şenliği olacak, seni de anarak. İşte o şenliği de anmış ve anımsatmış oluruz hem.
Bu dünyayı kendilerine cennet, başkalarına cehennem yapanlar için alıntıladığım dörtlüğünde;
Sen bu dünyanın sırlarına ermezsin,
Erenlerin dilini de söktüremezsin.
İyisi mi iç şarabı cennet et bu dünyayı
Öbür cennete ya girer ya giremezsin
diyorsun ya Hayyam, bu benim halkçı damarıma bastı azıcık. Çalıştırdığı işçiyi sömüren işçi sendikası için yazmıştım bu dörtlüğünü. Sömürülen işçinin dünyanın sırrını çözemediği düşünülür mü hiç, sorarım sana. Tam tersine çözmüş olmalı ki, umarsız kalmış, aç kalmaktansa karın tokluğuna katlanır olmuş. Her tür büyük baş da hoşnut durumdan. Cennetteler sanki. İşçiye de senin dediğini yapmak kalıyor cennete kavuşmak için. Vuracak şişenin dibine yani. Ancak, o işçi nerede bulacak o şişe için zamanı, parayı; hem de dibine vuracak gücü. On beş saat çalışan adamdan geriye ne kalabilir ki. Hani, eloğlu yapsa böyle bir şeyi bizim insanımıza, gavur eziyeti deriz de bizimkiler yapınca müslüman eziyeti demeyiz, diyemeyiz. Hak yolunda sevaptır(!) çünkü. Gerçi sen;
Seccadeye tapanlar eşek değil de nedirler?
Küfelerle riya çamuru yüklenir gezerler.
İşin kötüsü, din perdesi arkasında bunlar
Müslüman geçinirken gavurdan beterdirler
Desen de değişen bir şey yok, boşuna arama.
Diyelim ki, salt sen dedin diye ve bu dünyada anlık da olsa cennete girme umuduyla, ayakyolunda gizli sigara içen yeni yetmeler gibi buldu bir fırsatı çekti iki fırt ve düştü cennete. Sömürüldüğünü, sağıldığını unutuverdi. Mutlandı. Dar etmezler mi o cenneti ona? Burnundan getirmezler mi o iki fırtı onun. Hak yolunda içki içti deyü cehenneme çevirmezler mi anlık cennetini? Vermezler mi işine son; hem de parsız, pulsuz ve de çulsuz. Hem sen demez miydin;
Kim görmüş o cenneti, cehennemi
Kim gitmiş de getirmiş haberini
Kimselerin bilmediği bir dünya
Özlenmeye, korkulmaya değer mi?
diye.
Eeee be Hayyam, niye öğütlüyorsun ya da öneriyorsun kimselerin bilmediğini bildiğin bir dünyayı? Yoksa sen yaşarken her şey çok mu güzeldi, cennet öylesine yakın mıydı? Dünya sonradan mı bozuldu be Hayyam? Söylesene!..
Sen demedin mi;
İnsan son nefese hazır gerekmiş,
Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş.
Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz,
Böyle dirilirsek işimiz iş
diye...
Bu durumda, hak yolunun işçisi öldükten sonra yine sömürülmek için dirilecek. Öldürenler yine öldürmek; sömürenler, soyanlar, çalanlar, çırpanlar eğer gelirlerse yine aynı şeyi yapacaklar. Kimileri yine gemicikleriyle gelecek, üç hafta askerlik yapacak; kimileri de ölüme koşa koşa gidecek. Otuz yıl sonra da one minute göz yaşı dökülecek onlara.
Nevin Yanıt’ın yaşamı uzun ve başarılı olsun da, üç büyükler yine hep böyle başarısızlığa mı dönecekler?
Yok ben gelmeyeyim. Gittiğimle kalayım. Onca yolu tepip yine aynı şeyleri yaşayacaksam… Gamı çekenler yine gam çekecekse. Yapma gözünü, şarabını, dörtlüğünü seveyim... Sen;
Çekmeyiz aşağılık dünyanın gamını,
Özleriz gül rengi şarabın canını,
Şarap dünyanın kanı, dünya ise kanlımız,
Niçin içmeyelim kanlımızın kanını
desen de çeken çekiyor; çektiren de çektiriyor dünyanın gamını, mamını... Dünyanın tüm emekçilerinin, tersane işçilerinin, kot taşlama işçilerinin, kömür işçilerinin, memurlarının, çiftçilerinin; hele de iki haftadır sözünü ettiğim o sendikanın işçilerinin durumunu bir düşün. Belli ki düşünmüşsün kim içiyor kimin kanını ve;
Ferman sende; ama güzel yaşamak bizde:
Senden ayığız bu sarhoş halimizde.
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı:
İnsaf be Sultanım, kötülük hangimizde?
demişsin. İyi, hoş demişsin de kim üstlenir kötülüğü be Hayyam?
Neyse ben, bir sen söylersin dörtlüklerinden; bir de ben; arada bir de şarap içerdik diye düşünmüştüm... Satardık dünyanın anasını, uçar giderdik bir güzel… Yine söyleşmek dileğiyle…
Üstün Yıldırım

Evrensel'i Takip Et