3 Ağustos 2010 01:00
İKİTELLİ ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİNDE İŞÇİ OLMAK...2
GÜNÜN YAZILARI
İkitelli Organize Sanayi Bölgesi içinde bulunan ve ayakkabı üretiminin yapıldığı Aymakoop Sanayi Sitesinde yaklaşık 3 bin işçi çalışıyor. Büyük fabrikaların ve yüzlerce atölyenin bulunduğu Aymakoopta işçiler çalışma koşullarından bıkmış durumda.
Hamit Karaca, 24 yaşında. 10 yıldır Aymakoopta sayacı olarak çalışıyor. Ortaokulu bitirmeden eğitimini bırakmak zorunda kalmış. Sitede çalışma koşullarınız nasıl, sorunlarınız neler? diye soruyoruz. Karacanın yanıtı şu oluyor: En büyük problem düzensizlik. Çalışmaya sabah 08.00da başlıyoruz, akşam 20.00, çoğu kez 23.00e kadar çalışıyoruz. Kimi yerler hakkını veriyor, çoğu yerde vermiyor. Bir düzen yok yani. Herkes bundan şikayetçi. Sigortam yok, isteyene yapıyor bizim işyeri ama paraya ihtiyacın varsa sigorta yok. Askere gidene kadar sigortam yoktu. Sonrada ben üzerine söylediğim sebeplerden düşmedim. Yaşımızda ilerliyor zaten emekli olma şansımız da yok. Sağlık sorunlarımız olduğunda kamu hizmetinden yararlanamıyoruz haliyle. Şimdiye kadar ciddi bir hastalık da geçirmedim. Olursa ne yaparım bilmiyorum.
SENDİKAMIZ OLSAYDI
Murat Büyükceviz, 2O yıldır ayakkabı sektöründe çalışıyor. Sezonluk çalışıyoruz. Evrelerimiz var. Yazlık ve kışlık yılın yarısında çalışıyor diğer yarısı nerdeyse işsiz geçiyor. Başka mesleğim olmadığı için çaresiz kalıyoruz. Patronlarda acıma yok, iş bitince kapı önüne koyuyorlar. Bir istikrar yok diyen Büyükceviz, mesleği yüzünden yuvasının yıkıldığını anlatıyor. Şimdi üç çocuğuyla yaşıyor ve onlara bakmak zorunda. Sosyal hayatlarının kalmadığını ve hep sorunlarla boğuştuklarını dile getiren Büyükceviz, Bizim en büyük kaybımız birlik olamamak. Bir sendikamız olsaydı bu sorunlarımız çözülebilirdi. Benim devletten istediğim sosyal haklarımızı sağlasın. Burada kimse sigortamızı yapmıyor diye konuştu.
KOŞULLAR VEREM EDİYOR
Murat Kaynar, 25 yıldır sayacı olarak çalışıyor. Sorunlarınız neler? diye sorduğumuzda şunları sıralıyor: Sağlıksız koşullarda çalışıyoruz. Çalışmak zorundayız. Şansımız yok başka. Belirli bir saatimiz yok. Kimyasal maddelerin içindeyiz. Bundan da önemlisi bizim sürekli bir işe ihtiyacımız var. Organize Sanayi Bölgesi yapmışlar ama insanları kendi kaderlerine terk etmişler. Bizim sektörde uzun yıllar çalışıp da verem olmayanımız yok. Ben olmuştum uzunca bir süre tedavi oldum. Kimisi kansere yakalanıyor. Sigortamız olmayınca böyle oluyor. Organizeye destek yok.
Yaptıkları işin önemli olduğunu, şimdilerde büyük fabrikalarda insan sağlığını düşünmeden ayakkabı üretildiğini anlatan Kaynar, İşimizi mesleğimizi seviyoruz. Ama insanları biraz düşünsünler. İşçinin hakkını vererek üretim yapmak lazım. Biz buraya gelirken hangi otobüse binelim, kimden yol parası bulalım diye düşünüyoruz dedi.
Peki ekonomide büyüme rakamları açıklanıyor. Bu işçilere size nasıl yansıyor? diye soruyoruz. Kaynar şöyle yanıtlıyor: Bize yansıyan bir şey yok. geçinemiyoruz nefes alamıyoruz. Biz fark edemedik bu büyümeyi benim elimde kolumda altın gördün mü Mercedesim mi var? Büyüme onlara yarar. Çalışırken, gece yarılarına kadar çalıştığımız için; iş olmayınca da paramız olmadığı için hiçbir sosyal hayatımız yok. Bir yerlere gidemiyoruz. Ev iş ya da ev kahve.
TAŞERONLAŞTIRMA
Şahabettin Çeçen, başka bir soruna dikkat çekiyor: Artık büyük ayakkabı fabrikaları üretimi bölüyor. Bize diyorlar ki sayacılar bir araya gelin atölye açın size iş vereyim. Yani taşeronlaştırıyorlar. İşçiden kurtulmak ve sigorta yapmamak için. Bir yıl önce sigorta olmadığı için bu mesleği bırakayım dedim, 5 ay iş aradım ama yaşım 45 kimse işe almadı. Beş çocuğum var mecburen yeniden bu koşullarda çalışmaya başladım.
Bu koşulların düzelmesi için ne yapmayı düşündüklerini soruyoruz. İlk sözü çeçen alıyor: Konuşuyoruz tabi ama çok zor birleşmek. Dedim ya taşeronlaşma çoğaldı. Bizim sektörde çok zor bunları yapmak. Çin malı ayakkabılar piyasada çok, biz bu şartlarda çalışmıyoruz. Düzeltin deyip eylem yapsak Çin malı ayakkabılar devreye sokulur. Eskiden bu işin merkezi İstanbuldu. Artık diğer illerde de yapılıyor. Murat Kaynar eskiden bir dernekleri olduğuna dikkat çekerek, Onlarda bir şey yapmadılar. Konuşuyoruz kuralım yeniden diye ama birlik olamıyoruz dedi. Murat Büyükceviz ise birlik olabileceğini belirterek şöyle bitiriyor sözlerini Zaten başka çaremiz de yok.
Yarın: Anayasada ne var bilmiyoruz
Özkan Özkak, 15 yaşında. 1 yıldır Aymakoopta çalışıyor. Okula hiç gitmemiş. Özkanın 7 kardeşi var. Erzurumdan göç etmişler. Özkan Maddi durumumuz iyi olmadığı için okula hiç gitmedim diyor. Çırak olarak çalıştığını söyleyen Özkan, yaşıtlarının çoğu okula gidip şimdi tatil yaparken, o çalışmak zorunda. Peki Organize Sanayi Bölgesinin Başkanı İstanbul Valisine talebin ne, ne istersin? diye sorduğumuzda biz Okumak, bisiklete binmek ya da oyun oynamak cevabı beklerken Özkan Sigorta istiyorum diyor. Çocuk olduğunu unutmuş. Özkan şöyle devam ediyor: Ben sigorta istiyorum patron yapmıyor. Ayakkabıya gün boyu ilaç, bali sürüyorum havalandırma yok. Sabah 08.00den gece 22.00a, bazen 24.00a kadar çalışıyorum. Akşam 19.00da paydos edebileceğim ve sigortamın olacağı bir iş istiyorum.
Sendikalar özeleştiri yapmalıdır
BİRLEŞİK Metal-İş Sendikası İstanbul 2 Nolu (Sefaköy) Şube Başkanı Yılmaz Bayramla İkitelli Organise Sanayi Bölgesindeki (İOSB) çalışma koşulları ve sendikal çalışma üzerine konuştuk.
Bölgede 200 bin üzerinde işçi çalışıyor, ancak sendikalı işçi yok denecek kadar az. İOSB bir müteşebbis heyet tarafından yönetiliyor ve başkanı İstanbul Valisi ancak burada sigortasız çalışma var, çocuk işçiler çalışıyor. İOSBdeki işçilerin çalışma koşullarına dair bir faaliyetiniz var mı?
Öncelikle Evrensel Gazetemize ve Hayat Televizyonuna teşekkür ediyorum. Bunu bir sınıf dayanışması olarak algılıyorum. İOSBye sendikal örgütlenme açısından bakıldığında bakir bir bölge. Sendikal örgütlülük çok az hatta hiç yok. Küçük ve orta büyüklükte işletmelerden ağır sanayiye kadar işletmeler var. Genel olarak örgütsüz işçilere dönük bir çalışmamız var. EAE Elektrik işçilerinin Kıraç ve Hadımköydeki işletmeleriyle birlikte yaptığımız bir değerlendirme sonucunda buralarda bildiri dağıtımı gerçekleştirdik. Bunun sonuçlarını bekliyoruz. Organize sanayi bölgeleri adından da hareketle insanların organize bir şekilde sömürüldüğü, hak ve çıkarlarının olmadığı, sermaye tarafından organize edilmiş, ama orada çalışan emekçiler açısından çalışma koşullarının çok geri olduğu bir bölge. Sendika olarak bizim çalışmalarımız oldu ancak Türkiyedeki sendikal yapıların durumu nedeniyle insanlar kriz döneminde sendikalı olmayı değil asgari ücretli de olsa kendi işlerini koruma beklentisi içerisinde oluyorlar. Örgütlenmek de Anayasal hak olmasına rağmen lüks bir iş haline geldi. Türkiye genelinde baktığımızda sendikalar özeleştiri yapmalıdır. Sınıf ve kitle sendikacılığı yapan sendikalar elbet de var ama güvensizlik nedeniyle sendikal örgütlenme emekçilere çok cazip gelmiyor.
El ilanı ve bildiri dağıtımı gibi çalışmalarımız var. Orada çalışan arkadaşlarımızla gidip bire bir sohbetlerimiz söz konusu. işyeri temsilcisi arkadaşlarımızla yaptığımız değerlendirmeler sonucunda, sendikalı arkadaşlarımız, çalıştıkları yerlerde, kahvede, çay ocaklarında yaptıkları sohbetlerde sendikalı olmanın avantajlarını anlatıyorlar. Şunu da çok açık şekilde söylemek gerekirse, insanlara sendikacı kimliği ile gidildiğinde; sendikacı olarak geldim sizinle sohbet etmek istiyorum koşulların değiştirilmesine yönelik şeyleri birlikte belirleyelim, kendi geleceğimizi kaderimiz işverenin iki dudağı arasından çıkaralım, kendi geleceğimizi sınıfsal bakış açımızla kendimiz belirleyelim dediğimizde tedirgin oluyorlar. Yani sendikacı kimliğini duyduğu an insanlar korkarak ürkerek sizden uzaklaşıyorlar.
Nasıl bir çalışma yürütülmeli?
Sendikalar sadece iki yılda bir sözleşme imzalayan kurum olmanın ötesinde insanların sosyal yaşamına girmelidir. Yaşama alanını çalışma koşullarını çok iyi bilmelidir. Çalışanların mahalle ve semtlerini çok iyi bilmelidir ki onların sorunlarına yönelik bir çözüm sunabilsin.
OSBde çalışan küçük ve orta boy işletmelerde çalışan arkadaşlarımızın ücretlerinin çok düşük olmasına rağmen insanların sendikalı olmak gibi bir tercihleri olmuyor. Sendikayı da bilmiyorlar. Özellikle 12 Eylül cuntasından sonra bu gün 20-30 yaşına gelmiş arkadaşlarımız sınıf mücadelesini fazla bilmiyorlar. Öyleyse görev burada sendikadaki mevcut yöneticilere, öncü işçilere, devrimcilere, sosyalistlere düşüyor. Dolayısıyla bence bir ortak çaba ve gayret sarf ederek üstesinden gelinebilir. Biz inandığımız ölçüde işletmelerdeki gücümüzü de birleştirerek insanları örgütlenmeye seferber etmeliyiz. Mevcut örgütlülüğün korunması da çok önemli.
Netice olarak İOSB bizim dün de hedefimizdeydi bu gün de hedefimizde olacak. Bizim bu bölgede örgütlenme faaliyetini ilelebet yürütme gibi bir hedefimiz var. El ilanlarıyla, basın, bildiri yoluyla böyle bir çaba içerisinde olacağız.
Genç işçi kuşağı, sendikalı çalışmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyor. Buradan İOSBdeki genç işçilere nasıl bir çağrınız olur?
Başta şunu söylemekte fayda var. Sendikalı olmak demek çalışma koşullarının tamamen olmasa da kısmi olarak çalışanın lehine dönmesi için atılan bir adım demektir. Aynı zamanda biraz kafasında yüreğinde sınıf bakış açısı olan sendikacıların-sendikaların olduğu bir alanda sermayenin karşısında kendimizi, biraz kaba bir tabir olacak ama, adam yerine koydurmak demek olacaktır. Örneğin akşam saat 18.00da paydos edecek bir işçiye mesaiye kalacağı 17.55te söylenir ve işçi mesaiye kalır... Ancak bu işletmede sendika varsa, işçi sendikalı ise durum değişir. İşçiye mesaiye kalacağı en az üç gün önceden bir yazı ile bildirilmek zorundadır. O işletmede ikramiye yoksa sendika olduğunda yasalarla belirlenen en az dört ikramiye işçiye verilmek zorundadır. Servis yoksa, yemek yoksa bunların olması demektir. Yani burada şöyle bakılabilir. Sendikalı olmak sadece ekonomik ve mali açıdan değerlendirilmemeli. Sendikalı olmak demek yaşama örgütlü bir pencereden bakmak demek. Yani kendimizi adam yerine koydurtmak, kolay gelsin dedirtmek, günaydın arkadaşlar dedirtmek gibi çok şeyler var. En önemlisi de işletmede olan yaşanan mevcut sorunların giderilebilmesi için işçinin kendi temsilcisini kendisinin demokratik bir şekilde seçebilmesi demektir sendikalı olmak. Onun ötesinde 12 saat 15 saat hatta bunun üzerinde çalışma saatleri var. Sadece metal değil özellikle tekstil sektöründe çok ağır çalışma koşulları mevcut. İşçi arkadaşlarımız sendikalı oldukları takdirde buralardaki bu ağır çalışma koşullarını kendi lehlerine değiştirme fırsatı elde edeceklerdir. Bunlar hemen oluyor mu hayır. Ama netice itibariyle sorunların çözümü için önemli bir adım oluyor. Sendikalı olmak aslında çok geniş bir kavram. Sendikalar sınıf bakış açısıyla faaliyet yürütüyorsa sınıf örgütü perspektifi ile hareket ediyorsa örgütlülükle birlikte bu sorunların çözümünde bir araç haline gelebiliyorlar.
Sendikamıza üye olan bir işçi önce sendikal bir bakış açısı, bir etik kazanıyor. Ondan sonra yaşama bakış açısı değişiyor. Çevresindeki yaşamındaki değişimi ve değiştirebileceklerini kavrıyor. İşletmesindeki yaşanan olumsuzlukların ortadan kaldırılması için neler yapılması gerektiğini kavrıyor. Daha güçlü bir insan haline geliyor.
Hazırlayan: Ersal Aşudu, Özgür Özcan, Yıldırım Nur
Evrensel'i Takip Et