29 Kasım 2011 09:36
Yusuf Gürsucu

17-18 Kasım günlerinde İstanbul’da düzenlenen forumu takip edip neyi amaçladıklarını görmeye çalıştık. Bu yazıda özellikle Başbakanımızın forum kapsamında yaptığı konuşmalardan biraz alıntılar kullanmamız gerekecek.

İlk alıntıdan başlayalım; “Avrupa’nın enerji arz güvenliği için Türkiye olarak önemli sorumluluk yüklenmeyi arzuluyoruz. Doğal gazda Avrupa’ya dördüncü bir arter oluşturmak, hedeflerimiz arasında. İşte bu amaçlarla, Güney Gaz Koridoru’nun gerçekleşmesi Türkiye açısından olduğu kadar AB’nin enerji güvenliği bakımından da önem taşıyor. Ülkemiz başta Nabucco olmak üzere Türkiye üzerinden geçecek tüm Güney Gaz Koridoru projelerini desteklemeye devam edecektir” Forum öncesi yazdığımız yazıda Nabucco’nun ne olduğunu ve özellikle Karadeniz bölgesinde nelere yol açacağını görmeye çalışmıştık. Biraz hatırlarsak, Avrupa ile enerji nakil hatlarının entegrasyonundan itibaren ülkemizde sayıları 4 binleri bulan HES, 60’ları geçen termik santraller, şimdilik 3 adet olarak görülen nükleer santraller, Rüzgar yatırımları, Tehlikeli atık yakma ve enerji üretme tesisleri vb. sayılarını artık çetelesini tutmak olanaksız hale geldi. Sadece Karadeniz’de 1000 e yakın HES, 10’a yakın termik santral (kömür ve doğalgaz), 2 adet nükleer santral ve tehlikeli atık yakma ve enerji üretme tesisleri kurulmak istenmektedir. Ordu’dan başlayarak Artvin’e kadar uzanacak turizm maskeli otoyol projesi bölgede ki diğer önemli bir gelişmedir. 2012 yılı başlarında hayata geçirilecek olan Gürcistan ile enerji nakil hatlarının entegrasyonu bölgede ciddi gelişmelerin bizleri beklediğini göstermektedir. Turizm adı altında, yaylaları birleştirmek adına yapılmak istenen otoyolun, Nabucco’nun Hazar Denizi’nden başlayarak Avrupa’ya kadar uzanacak olan doğal gaz hattının geçtiği yolla kesişmesi çok büyük olasılıktır. Karadeniz dağlarında madenler için lisans dağıtılmamış bir tepe kalmamışken ve yüzlerce HES ile doğa talan edilmişken turizm gerçeği ile yapılmak istenen yolun çakışmayacağı açıkça ortadadır. Başbakanın kendisi ifade ediyor, Avrupa’nın enerji güvenliği için sorumluluk almaya hazırmışız, peki neye rağmen hazırız. Bölgede uygulanan tarım politikaları, tarımsal üretimi 1-2 kalem ürüne hapsederken, izinli olarak üretilen ve kotalara boğulmuş, özellikle Çay ve Fındığa da maliyetlerin altında fiyatlar vererek yöre halkı göçe zorlanmaktadır. Amaç bölgede tarım yapılmamasını sağlamak ve bu yolla, işsizliğe boğulan halkın yapılmak istenen talan yatırımlarına karşı sessiz kalması istenmektedir.

2. alıntı; “Türkiye’de hayata geçirilmesi planlanan nükleer enerji projelerinde, hiç kimsenin en ufak kuşkusu olmasın, güvenlik en öncelikli konuyu teşkil edecektir. AB üyesi 27 ülkede yer alan toplam 147 nükleer santrale uygulanmasına karar verilen stres testlerini ülkemizde ileride inşa edilecek nükleer santrallerde gönüllü olarak uygulamayı kabul ettik.”  Geçtiğimiz günlerde Fransa’da ortaya çıkan Nükleer sızıntı sakın bu stres testlerinden kaynaklanmasın. Başbakanım bir araştırın isterseniz biz de bilgilenmiş oluruz. O sözünü ettiğiniz AB ülkeleri nükleer santrallerden tek tek vazgeçmeye başladılar, bu gelişmeler sanırım sizin dikkat alanınıza girmiyor. AB’nin enerji güvenliği olarak dillendirdiğiniz söylemin içeriğinde acaba nükleer santraller AB’de kapatılıp ülkemizde mi kurulması düşünülüyor, doğrusu merak ediyoruz. Sizce, Japonya’da ki felakette cahil Japonların stres testleri yapmamaları mı felakete neden oldu. Hep birlikte şunu anlamak zorundayız nükleer santraller yapısal olarak enerji üretiminde kullanılması kabul edilemez, bütün dünya bunu anladı, ancak siz dünyayı yeniden keşfe mi çıkıyorsunuz.   

3. alıntı; “Başta hidro-enerji olmak üzere yenilenebilir enerji çeşitliliğinin tamamını kullanabilmek için son yıllarda yatırımlarımızı hızlandırdık. Yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektriğin toplam elektrik üretimimizde halen yüzde 20 civarında payı gerçekleştiğini, 2023 yılında ise yüzde 24 seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz. Bizim için diğer bir alternatif kaynak nükleer enerjidir. Nükleer enerjinin iklim üzerinde artık yeni teknolojilerle herhangi bir olumsuz etkisinin bulunmaması bu kaynağa yönelmemizin önemli nedenlerinden biridir. Ayrıca nükleer enerjiden yararlanılmaya başlanması, ithal edilen hidrokarbon enerjiye olan bağımlılığımızın azalması yönünde de olumlu bir etki oluşturacaktır.” HES’ler yenilenebilir enerjiymiş, bu nasıl olacak HES kurulan bölge de binlerce canlının yok olmasına birçok endemik türün soyunun kurumasına neden olduktan sonra siz hangi yenilenmekten söz ediyorsunuz. Nükleer enerji temiz enerjiymiş, temizlikten anladığınız nedir bilinmez ama size tekrar Japonya’yı ve Çernobil’i hatırlatırız. Nükleerin tek temizliği etrafında ki tüm canlıları yok ederek sağladığını görüyoruz. 

4. alıntı; “Ne yazık ki kriz sürecinde birileri Libya’ya baktığında sadece ve sadece petrol kuyularını gördü. Maalesef Libya’da insan unsuru göz ardı edildi. Libya’da yaşanan acılar görmezden gelindi.”  Biz Libya’da insanı gören bir yaklaşımı Libya’yı kuşatanlarda hele sizden hiç görmedik. Van’da deprem mağdurlarına gelecek ağustosu bekleyin derken Libya’lı Kaddafi karşıtlarına 300 milyon dolarları yollarken insandan söz etmek ne kadar abes.  Şimdi de Suriye’ye karşı aynı  jargonla insanlıktan söz edip rejim karşıtlarını nasıl desteklediğinizi hep birlikte izliyoruz. Yok Suriye’de petrol yokmuş da, o yüzden Avrupa’lılar sessiz kalıyormuş da, bu söyleminizin inandırıcı olacağını mı düşünüyorsunuz. ABD’nin Suriye’ye yönelik politikalarıyla ne kadar da farklısınız! Time dergisine kapak olmanızı hep birlikte izliyoruz. Sırada İran’mı var. Barzani’yi çağırıp Suriye’de ki Kürt’leri yedekleme çabalarınızı cümle alem konuşuyor. Siz dünyada ki haksızlıklara karşı Robin Hood rolüne mi soyundunuz.  Bu konuda kafamız oldukça karışık. Siz kendiniz söylüyorsunuz bakın sizin sözleriniz; (5) “Hiç şüphesiz, gerek ‘deki, gerek genel olarak Ortadoğu’daki sorunlar, lokal, bölgesel sorunlar değildir, küresel sorunlardır. Dolayısıyla, enerji arz güvenliği adına olduğu kadar, küresel refah, huzur, dayanışma adına, bölgede yaşanan trajediyi görmek, çığlıkları işitmek ve akan kanın durması için acilen tedbirleri almak zorundayız” akan kan edebiyatı enerji arz güvenliği sonrasında ne kadar da banal kalıyor.

6. ve 7. alıntı; “Ve enerjiyi dünya barışına katkıda bulunacak en önemli unsur olarak sunmak bizim dünya barışına sağlayacağımız en büyük katkı olacaktır”
(7) “Bu toplantı vesilesiyle Türkiye’ye yönelik terörist saldırıların insani boyutla birlikte bölgesel ekonomi ve enerji arz güvenliğine ciddi bir tehdit teşkil ettiğini hatırlatmak isterim.” Nedir bu tehdit? Kürt’ler olmalı değil mi. Yok sayılıp asimilasyon ve katliamlara uğramış Kürt halkı mı, sizin güvenliğinizi tehdit ediyor? Sizin enerji güvenliği dediğiniz şeyin emperyalist kapitalist sistemin ihtiyaçlarını tarif ettiği açık ve Kürt’ler bu oyunun bir parçası olmuyor ve biz sıradan Türkiye insanlarının gerçek dostları oluyorlarsa, bizler de bundan ancak mutluluk duyarız. 

8. alıntı; “Asya’nın en uzağındaki bir ülkede yaşanan sorunlar  zincirleme olarak en batıdaki ülkeleri etkileyebiliyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmeler dünyanın her ülkesini etkiliyor. Enerji de dünyadaki her ülke birbiriyle iletişim ve etkileşime girmiş durumda. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmeler ışığında küresel enerjide arz güvenliğini yeniden konuşmak, yeniden müzakere etmek kaçınılmaz hale geldi. Hepimizin bildiği gibi Karadeniz bölgesini de içeren Avrasya bölgesi içerdiği petrol, doğal gaz ve maden rezervleri açısından dünya enerji piyasalarında son derece önemli bir konuma sahip. Gerek üretici, gerekse tüketici hatta transit ülkelerin bir arada olduğu Avrasya bölgesi küresel enerji arz güvenliğinin önemli  bir unsuru.” Gerçekler bu alıntıda yer alıyor. Libya’da olanlar Suriye’de hazırlığı yapılanların ardı, yukarıda ki alıntıda açıkça ifade ediliyor. Her şey kapitalizmin bekası için. Peki bize yani sıradan emekçilere buradan düşen pay ne olabilir; savaşlarda ölmek (Parası olan savaşmıyor yine emekçiler bir avuç sermaye için ölecek olanlardır), açlık, sefalet, yoksulluk ve ölüm. Neden...

Son alıntı zaman gazetesinden; “Amerikalı 17 enerji firması, yatırım amacıyla 5 Aralıkta Türkiye’ye gelecek. Aralarında bugüne kadar Türkiye’ye ilgi duymamış 11 şirketin de bulunduğu heyette, Abound Solar, AES Energy, Clipper Wind, General Electric, Megtec ve Solar Reserve gibi firmalar yer alıyor.

Bunların yanı sıra ABD İhracat ve İthalat Bankası ile ABD Katılım Bankasının yöneticileri de Ankara, İzmir ve İstanbul’daki toplantılarda hazır bulunacak. Ziyaretin ana çerçevesini güneş ve rüzgar enerjisi, çöpten elektrik üretme, akıllı şebeke gibi farklı enerji dalları oluşturuyor. ABD’li şirketlerin nükleer enerjide doğru ortam bulması durumunda sürece katılabileceğini kaydedildi (11.11.Zaman gazetesi) Karadeniz Enerji ve Ekonomi Forumunu düzenleyen kuruluş Atlantik konseyi. Nedir bu Atlantik konseyi; ABD’nin Atlantik ötesi çıkarlarını organize eden bir ABD’li sermaye yapılanması. Ne olmuş acaba forumda ne kararlar alınmış diye merak ediyorsanız yukarıda ki alıntının y0eterince açıklayıcı olduğunu düşünüyorum.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et