25 Temmuz 2010 00:00
Edebi
Kitap okuma oranının bu kadar düşük olduğu bir memlekette, bütün dizilerin kitaplardan uyarlanmasını nasıl yorumlamalı? Galiba şunun gibi bir şey; kitap okumayı sevmeyiz ama biri bizim için çıkıp oynasa, izlemeye doyamayız.
Kitap okuma oranının bu kadar düşük olduğu bir memlekette, bütün dizilerin kitaplardan uyarlanmasını nasıl yorumlamalı? Galiba şunun gibi bir şey; kitap okumayı sevmeyiz ama biri bizim için çıkıp oynasa, izlemeye doyamayız.
Bir gün Karamazov Kardeşlerin bile dizisinin çekileceğini duyuyoruz, ertesi gün Tanpınarın Huzurundan televizyona seyran işi çıkaracaklarını. Bunlar Yaprak Dökümü ya da Aşk-ı Memnu gibi bildiğimiz melodramlara o kadar da benzemeyen romanlar ama uyarlama canavarı bir kere içimizden çıktı. Durdurmak kolay değil.
Kitaplar okunmaz, doğru. Ama uyarlamaların bu kadar ilgi görmesine şaşırmamak lazım. Bizim sinema filmleri de, televizyon dizileri de hep edebi olurdu zaten. Edebiyatla sinema ya da diziler arasındaki bağ, uyarlamalardan kaynaklanmıyor. En büyük kaynak, Edebiyat parçalamak.
Onun için şimdinin meşhur dizileri, Kurtlar Vadisi ile Ezeli kimse tutamıyor. Bana sorarsanız, bırakın Aşk-ı Memnuyu şunu bunu, bizdeki en edebi dizi de bunlar. Bütün lafları kitaplardan alınıyor, bazen yerli, bazen yersiz, bazen çalıntı, bazen uydurma ama bütün gün büyük laflar ede ede dolaşan adamlar, seyircisini biraz da oradan yakalıyor. Cesurun bakışı korkağın kılıcından keskindir yeğen falan.
Zaten kitabın okunmadığı memlekette tutacak edebiyat, Tam kıza mesaj atmalık laf seviyesinde olur, ya ne olacaktı?
Ama edebiyattır. Hatta, pek fark edilmez ama bu dizilerin erkeksilikleri, karakterlerin özgünlükleri, oyunculukların bu kadar beğenilmesi, karizmatik bulunmaları, örnek alınmaları, en çok, bu edebiyata dayanır. Tabii her dizinin kırk tane yönü var ve seyirciyi çekmede birçok unsur bir araya geliyor. Ezel böyle karma karışık bir intikam öyküsü olmasa, bulmaca çözer gibi izlenmese, Kurtlar Vadisi memleket siyasetine kendi komplocu mantığıyla bir şeyler söylemeye çalışmasa, bu kadar tutmazdı elbet.
Ama Ramiz Dayının bir tane Hesap görmek, hesap etmekten zordur yeğenim lafı, bir hafta dilden dile dolaşmaya yetiyor da artıyor bile.
Tuncel Kurtiz o sesiyle Bu böcekler, bu dallara konarlar, sonra da birbirlerini yerler deyince de insanı ikna ediyor, Sabah bir kalktım midem ekşimiş dese de dinletiyor, o ayrı mesele. Kıza mesaj düzeyinde etkileyici bir laf olduğu sürece, anlamlı olması gerekmez, bizde o laf tutar.
Yoksa, dayı öyle demeseydi de Hesap etmek, hesap görmekten zordur deseydi, yine düşünüp Evet, mantıklı demeyecek miydik, itiraf edin! Ya da Hesap sormak, hesap vermekten zordur dese? Peki Hesap açmak, hesap ödemekten iyidir dese? Ya da Kimine hesap tutmak yakışır, kimine hesap kapatmak... Mesela işte... Sesimiz gür değil diye mi beğenmediniz?
Bu memlekette en çok takip edilen edebiyat eseri, diziler olduğu için, bizdeki dramalar dünyanın hiçbir yerindekilere benzemiyor. Ya edebiyattan uyarlanıyorlar, uyarlamaların hikayeleri pek orijinallerine benzemiyor, hele uzadıkça hiç benzemiyor. Yine de karakterleri oradan alırlar, bu da onları uyduruk karakterler olmaktan kurtarır, eli yüzü düzgün adamlar yapar. Dayının dediği gibi, Değişmek zordur ama bazen aynı adam olmak daha da zordur. Hem de Portakalı soymadan içinin iyi olup olmadığını anlayamazsın. Yoksa anlar mısın Dayı?
Neyse, ne diyorduk? Eğer diziler edebiyattan uyarlanmıyorlarsa, işte Ezel, işte Kurtlar Vadisi, kendi edebiyatlarını kendileri yaparlar.
Edebiyat yapmakla edebiyat parçalamanın birbirine ne kadar yakın olduğu ya da olmadığı başka bir tartışmanın konusu.
Onun için bizdeki televizyon ortamı, belki dünyanın en edebi televizyonudur.
Çağdaş Günerbüyük