17 Temmuz 2010 00:00

SANAYi KENTi ESKiŞEHiR 4


Nüfusu 800 bini bulan Eskişehir’de, şehrin ekonomik hayatına can veren organize sanayi bölgesi (OSB) işçileri yaşadıkları sorunların çözümleri için arayışlarını sürdürüyor. OSB işçileri bu arayışlarının sonucu olarak kimi zaman lokal eylem ve direnişlerle gündeme geliyor. Kendi kendilerine öğrenerek, bazen de geçmiş deneyimlerden öğrenerek yollarına devam ediyorlar.
60 bine yakın işçinin çalıştığı Eskişehir OSB’de örgütlü sendikaların şubeleri de bu arayışta önemli bir noktada duruyor. Çünkü işçiler yaşadıkları sorunların, çalışma hayatlarındaki sıkıntılardan ve hak gasplarından kaynaklandığının farkındalar. Ayrı ayrı fabrikalarda benzer sorunlarla uğraşan işçiler, sendikalı olsun olmasın sorunlar karşısında çözüm yollarını söylerken ortaklaşıyor: Birlikte mücadele!
BİRLİKTE HAREKET ETMELİYİZ
Arçelik’te 8. yılını dolduran bir işçi bu soruya verdiği cevapla tüm Arçelik işçilerine sözcülük ediyor: “Bence en önemli olan birlikte hareket etmek. Sendikamız Türk Metal isterse biz işçilerin de desteğiyle Arçelik’te hiçbir sorun kalmaz. Bu noktada işçilere, bizlere iş düşüyor. İşçiler yaşadıkları her sorunda sendika şubelerini sıkıştırmalı. Ancak öyle mücadeleci sendikacılık ortaya çıkabilir.”
Bir başka Arçelik işçisi ise; “İşçiler razı olmaya alıştırılmış. ‘Şuan evi bir şekilde döndürüyorum gerisi Allah Kerim’ diyoruz hepimiz. Yarını ve kötüleşen durumu göremiyoruz bazen de kendini kandırmak kolay geliyor insana. Bence önce kendimizi kandırmaktan vazgeçmeliyiz. Biz haklarımız için bir çalışma içinde olmazsak kimse bize bu senin hakkının al demez” diye konuştu.
GREV ÖĞRETİCİ OLDU
Tek Gıda-İş’in örgütlü olduğu ETİ Kek fabrikasında çalışan genç işçilerden biri; “Geçen sene yapılan grev çok şey öğretti bizlere. Zam oranı ve kademe sisteminin kaldırılması için greve gittik. Belli kazanımlarda elde ettik. Ancak tecrübesizliğimiz nedeniyle grev sonrası işten çıkarılan işçi arkadaşlara sahip çıkamadık. Tüm işçi arkadaşlar sendikanın eğitim seminerleriyle bilinçlendirilmeli. Ortak hareket etmek en büyük silahımız” dedi.
Eti Bisküvi fabrikasında çalışan bir başka işçi ise; şunları söyledi: “Birlik olunmalı demek kolay. Buna uygun davranmak ise zor. Ne yazık ki bir çok işçi arkadaş kendini kurtarma yolunu seçiyor. Oysa bu çözüm getirmeyecek. Bunu görüp hep birlikte hareket etmeyi başarmalıyız.”
İŞVERENLER RAHAT!
Çetintaş FND’de çalışanı bir işçiyle konuşuyoruz: “Bizim fabrikada yaşananlara kim olsa isyan eder. Ama iş verenler rahatlar işçinin birlikte hareket etmeyeceğine emin oldukları için bireysel isyanlara, git istediğin yere şikayet et diyor. Zaten yasalarda onlardan yana. Tek gücümüz birlikte isyan etmekten geçiyor. Yoksa hiçbir şey değişmez.”
Ücretlerin geç ve eksik ödendiğini, yemeklerin kötü olduğunu anlatan Hatipoğlu Cam Sanayi işçisi “İsyan etmek en doğal hakkımız ancak kimse işini üç kuruş parayı kaybetmemek için susuyor. Bence devlet bu konuda işçilerden yana adım atmalı. Sendikalaşmak en doğal hak bunun yasalarla zorunlu hale getirilmesi gerekiyor” dedi.
Birleşik Metal-İş üyesi Süsler işçisi “Ne yapılmalı” sorusuna cevap veriyor: “Biz örgütlü metal işçileriyiz. Haklarımız için bir çok eylem yaptık. Eskişehir’de en az 20 bin metal işçisi var, biz sadece çok küçük bir kısmında örgütlüyüz. Diğer sendikalarda örgütlü işçiler ile önce ortak hareket etmeyi başarmalıyız. Örgütlü olamayan metal işçilerini örgütlemek tüm sendikaların ortak hedefi olmalı. Birlikte mücadele etmeyi başaramazsak, tek başına kurtuluş imkansız.” (BİTTİ)

EĞER ELLERİMİZ BİR ARAYA GELİRSE...
Nejat Kılıç (Türk-İş Eskişehir İl Temsilcisi/2. Bölge Başkanı): Türkiye’de sendikalaşma oranı yüzde 10 civarında. Eskişehir’de de bu durum çok farklı değil. Günden güne sendikalı işçi sayısında azalma oluyor. Avrupa’da da sendikalı işçi sayısının azaldığı söyleniyor ama bizim sendikaya ihtiyacımız hayati. Çünkü bizim işçilerimiz köle gibi çalıştırılıyorlar.
Bu olumsuz tablodaki temel neden sistemin uyguladığı politikalar. Patronlar işçiyi makineden farklı görmez oldular. Onlara da bu cesareti şu an yürürlükte olan bu politikalar verdi. Tabi bir özeleştiri de yapmak gerekiyor. Biz sendikalar ve yöneticileri; sendikalı olan, bize güvenen, hakları için direnişe geçip, greve çıkan işçilere yeteri kadar sahip çıkamadık. Sendika yöneticisi demek lider demektir. Biz bu liderlik görevlerimizi yeteri kadar yerine getiremedik. Böyle olunca da günden güne güç kaybettik. Sistem de bunu fırsat bilerek, işçi sınıfına her yönüyle saldırdı. Fabrikalara taşeronu soktu. Taşeron da çalıştığı yere sendikayı sokmadı. Devlet de bu politikayı bilinçli olarak böyle işletti.
Artık bir hedefimiz olmalı. Eğer ellerimiz bir araya gelirse, her şeyi başarabiliriz. Sendikal rekabeti bir kenara bırakıp, birlikte mücadeleyi tabandan örmek gibi bir görevimiz var. Sendikalar yasasının tamamen değişmesi için mücadele vermeliyiz. Tabii sendikacının da değişmesi gerekiyor. Yaptığımız işi işçilerin yaşam koşullarından kopmayarak yapmak zorundayız.

YASALAR EN BÜYÜK ENGEL

İsmail Ayer (Kristal-İş Eskişehir Temsilcisi): Örgütlenmeyi, sendikalı olmayı engelleyen bir yasayla örgütlenme de olmuyor. Bir işçinin sendikalı olması, işten atılması anlamına geliyor. 12 Eylül faşizmi, işçi sınıfı ve yoksul halkın örgütlenme ve siyaset yapmasını engelledi. Bu yasa ve hukuk devam ettiği müddetçe ülkemizde ciddi anlamada sendikal örgütlenmeden söz etmek zor olacaktır. Sendikal örgütlenmenin önündeki yasal ve anayasal engeller bir an önce kaldırılmalı ve sendikal nedenlerle işten çıkartılanlar için mutlaka iş güvencesi getirilmelidir. Milli tip sendikacılığın hantal yapısı zaten örgütlenmenin önünde yeterince engel teşkil ediyor. Tüm bu sıkıntıları ortadan kaldırmanın tek yolu da durmadan, usanmadan örgütlenme çalışmalarını yürütmek ve tabanda en geniş birlikteliği sağlamaktan geçiyor. Burada en büyük görev de sendika yönetimlerine düşüyor. Sadece iş yerlerinde değil, işçi mahallelerinde, gecekondularda ve yoksulların yaşadığı yerlerde yapılacak olan sendikal çalışmaların işyerlerine taşınması gerekiyor. Önümüzde her ne kadar engeller mevcutsa da; tek çıkış yolu sınıfsal ve sendikal örgütlenmedir.

ZORU BAŞARMANIN YOLU ÖRGÜTLENMEKTEN GEÇİYOR
Selahaddin Yılmaz (TEKSİF Eskişehir il Temsilcisi): TEKSİF 90’lı yıllarda Sarar’da örgütlüydü. O dönemde çalışan işçiler sendika için büyük mücadeleler verdiler ve 11 aylık bir çabanın ardından, fabrikaya sendikayı sokmayı başardık. O dönemde müthiş bir özgüvene sahipti SARAR işçileri. Yaptığımız 3 dönem sözleşme ile bir çok hakkın yanında yılda dört maaş da ikramiye kazanmıştık. İşçiler sendikalarına oldukça bağlıydı. İşten atılan 17 arkadaşımızı için hep birlikte verdiğimiz mücadeleyle işe geri aldırmıştık. Ama daha sonra, Sümerbank’ın da özelleştirilmesi sürecinin ardından fabrikada yetkiyi kaybettik. O günden bu yana hiçbir sosyal hak kalmadı. Şimdi Sarar işçileri günde 9-10 saat asgari ücretle çalışıyor. 5 bine yakın işçi var orada. Ama artık çekiniyorlar, güvenleri kırılmış. Asgari ücretle de olsa çalışmaya razı durumda kalıyorlar.
Ama biz, her şeyden önce birbirimize güvenmek zorundayız. Güven olmayınca, birlik de olmuyor. Her şeyden önce birlik olmalı ve sendikal politikaların değişmesi için mücadele vermeliyiz. Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmalıyız ki, diğer isteklerimizi de elde edebilelim. Bu da ancak tabanda birlikte mümkün olacaktır. Bir şeyi kaybetmek çok basit ama kazanmak çok zordur. Zoru başarmanın tek yolu da örgütlenmeden geçiyor.
Sendikalar dibe vurdu evet ama muhakkak tekrar yukarı çıkacaktır. Çünkü bunun başka bir yolu yok. Artık biz sendikacılar elimizi daha fazla taşın altına koymalı ve özel sektörde de sendikacılığın nasıl yapıldığını öğrenmeliyiz. Çalışanların bir araya gelemediğinden dert yanıyoruz ama daha biz sendikalar bir araya gelmekte zorlanıyoruz. İlk görevimiz bu birlikteliği sağlamak olmalı.

GÜVENSİZLİK AŞILMALI
Sarar’da çalışan genç kadın işçilerden biri şunları söylüyor: “Ben Sarar’da 2 yıldır çalışmaktayım 2 yılda ne yapılması gerektiğini anladım. Kendi aramızda dedikodu yapmayı bir kenara bırakıp birlik olmalıyız. Her işçi bunu istese de bir türlü olmuyor. Yeni işçiler eskilere güvenmiyor, eski işçilerse gençlere geçici diye bakıyor. Böyle olunca birliktelik olmuyor. Bazıları da birilerini şikayet edince Sarar’da göze girerim sanıyor. Halbuki bu kendi kendimizi ezmekten başka bir şey değil.”
Sarar’da çalışan bir erkek işçi de birlik olamamanın nedenini şöyle anlattı: “Ben böyle diyorum ama bir çok arkadaşıma güvenmiyorum. Ben iyi niyetle bir şey anlatsam karşımdakinin ne yapacağı belli değil. O yüzden maaşım az olsa da alıp idare etmeye çalışıyorum. Başkalarını birleştireceğim diye kötü olmaktansa hiçbir şey yapmam daha iyi diye düşünüyorum.”
5 yıldır Sarar’da çalışan bir işçi de sendikalaşmanın önemine dikkat çekerek “Daha eskilerde Sarar’da sendika varmış. O zaman bir çok hak varmış. Sendika ne demek arada çatlak sesler olsa da bunu engelleyen işveren karşısına tek ses çıkmamızı sağlayan bir kurum. İşte SARAR da işçilerin tek ihtiyacı olan bu; tek ses olmak” dedi.

SENDİKALAR KENDİNİ GÖZDEN GEÇİRMELİ
Kadir Özenler (Tek Gıda-İş Eskişehir Şube Başkanı): Sendikal örgütlenmedeki zorluklar işsizliğin artmasıyla daha da arttı. İşverenin karşı olmasına rağmen örgütlenilen yerlerde de; gözdağı amacıyla işten atmalar oluyor. Sendikalar iade davasını kazanıyor fakat, işveren tazminat ödemeyi göze alıp işçileri işe almıyor. Yasalar böyle olunca işçilerin sendikalara güveni sarsılıyor. İş güvencesi ve sendikal hak, işçinin en önemli hakkıdır. Bunu yasalarla koruma altına almak da devletlerin en asli görevi olmalıdır.
Biz sendikalar da kendimizi gözden geçirmeli, kamu da ayrı özel sektörde ayrı olan sendikal anlayışları bir an önce terk etmeliyiz. Sendikalar; artık şapkayı önüne koyup düşünmek zorunda. Elimizde artık birkaç hakkımız kaldı ve sermaye şimdi bunlara göz dikti. Onlar da elimizden alınırsa bu bizim bittiğimiz noktadır. İster sendikalı ister sendikasız işçiler ve emekçiler olarak haklarımızı aramayı ve bunun tek yolunun da birlik olduğunu artık öğrenmek zorundayız. Bunu başarmanın yolu tavanla taban arasındaki ayrılığı ve mesafeyi yok etmek olmalıdır. Sendika işçisini örgütlemeli ve bilinçlendirmelidir. Hakkını arayan işçi işinden atılınca, bu durum diğer işçilerde büyük bir korku yaratıyor. Sendikalar demokratik olmalıdır. İşçiler; beğenmediği yöneticileri değiştirebilmelidir. Teslimiyetçi bir anlayışla, işçiyi oy ve aidat deposu olarak görmek sendikacılığa sığmaz.
Biz Eskişehir OSB’de ETİ ve Pınar fabrikalarında örgütlüyüz. Buralarda çalışmalarımızı yürütüyoruz ama örgütlenmeye çalıştığımız ekmek fabrikalarında sıkıntı yaşıyoruz. Eskişehir’de toplam 120 ekmek fabrikası var. İşçiler çok kötü koşullarda günde 12 saat çalıştırılıyorlar. Biz bunların sadece 5’inde örgütlüyüz. Fırın işverenlerinin sendikası var ama işçilerin yok. İşverenler sendika diyen işçiyi işten atmakla tehdit ediyor. Bunların arasında Halk Ekmek Fabrikası da var. Büyükşehir Başkanı demokratlıkta kimseye söz söyletmez ama iş sendikaya gelince o da patronlardan çok farklı davranmıyor. Ama biz her şeye rağmen örgütlenme mücadelemize devam ediyoruz.
Hazırlayanlar: Erdal Saran- Tugay Demir-Hasan Çelik

Evrensel'i Takip Et