16 Temmuz 2010 00:00
SANAYi KENTi ESKiŞEHiR 3
Orta Anadolunun gelişmiş ve aydın yüzü olarak reklamı yapılan Eskişehir, şehir yapısı ve yaşantısıyla tüm Türkiyenin dikkatini üzerine çekiyor. Anadolu ve Osmangazi Üniversitelerinde okuyan binlerce gencin şehre kattığı dinamik yapıyla bir gençlik şehri olarak anılan Eskişehir, on binlerce işçinin çalıştığı fabrikalarıyla sanayinin önde gelen şehirlerinden. Peki; yılın hemen her günü yerli ve yabancı birçok turisti çeken bu gözde şehirde yaşayan on binlerce işçi nasıl yaşar? Nerelerde zaman geçirirler? Boş buldukları zamanlarında neler yaparlar?
EMEK MAHALLESİ
Bu sorulara yanıt bulmak için Eskişehirin en büyük mahallelerinden biri olan ve adı gibi yoğun olarak emekçilerin yaşadığı Emek Mahallesine gidiyoruz. Sabahları organizeye giden servislerin birçoğu koltuklarını bu mahalleden dolduruyor. İşçilerin yaşamının büyük bir kısmı mahalleleri ve OSB arasında geçiyor.
İşçiler fazla mesai sürelerinden arta kalan zamanda, Porsuk çayı kenarındaki cafeler yerine mahalledeki kahvehaneleri doldururlar. Özellikle bekar işçiler, servisten inip evinde yemeğini yedikten sonra hemen kahvehanenin yolunu tutar. Yoğun geçen bir günün yorgunluğu, arkadaşlarla birlikte içilen birkaç bardak çay ve birkaç el kağıt oyunuyla atılmaya çalışılır.
TEK GEÇİNMEK ÇOK ZOR
İş çıkışı mahallenin en büyük kahvelerinden birinde işçilerle görüşüyoruz. Evlenip yuva kurmak birçok işçi için en önemli hedeflerden biri. Ancak evlenince tek maaşa kalmak ise en büyük korkuları. ETİde çalışan genç bir işçi başlıyor anlatmaya: Benim sosyal hayatım genelde bu kahveden ibaret bizler asgari ücretin üstünde çalışıyoruz ama sonuçta aldığımız yetmiyor. Ben bekarım fabrikada daha eski ve evli işçiler cumartesi pazar mesai olunca bana kal diyorlar. Ev kuracaksın senin paraya ihtiyacın var diyorlar. Hafta sonları mesaiye kalarak ancak düğün için bir şeyler kenara atabiliyorum. Tek geçinmek çok zor bakalım evlenince ne yapacağız.
Bir diğer işçi söze giriyor. ARÇELİK yan sanayisinde çalışıyormuş: Ben metal sektöründe asgari ücretle çalıyorum nişanlım çalışmıyordu seneye yaza düğün yapacağımız için o da işe girdi. Şuan Sararda... Düğün masrafları için 1 yıl daha çalışacak. Sonra ben çalışmasını istemiyorum. Üç senedir görüşüyoruz bir kere inanın sinemaya gitmedik. Evlenince en azından o çalışmasa ben yorgun da gelsem çıkar biraz gezeriz diye düşünüyorum. Daha rahat yaşamak için ne istersin diye sorunca şu yanıtı alıyoruz: En büyük sorun asgari ücretin azlığı.
TATİL AKLIMIZA BİLE GELMİYOR
Yine Emek Mahallesinde daha yaşlı işçilerin tercih ettiği başka bir kahvede Hatipoğlu Plastik Fabrikasında çalışan orta yaşlı bir işçiyle sohbet etme imkanı buluyoruz: Bizim fabrikanın sahibinin cam fabrikası da var. Toplamda 500 işçi çalışıyordur. Maaşlarımız tam zamanında yatmıyor. Benim bir kızım ilkokulda diğer kızım ise lisede okuyor. Eşim çalışmıyor.
Sosyal hayatın var mı? diye sorunca yanıtı sertleşiyor: Ne sosyal hayatı! Aldığım 650 lira maaş nasıl tatil yapalım, zaten zor geçiniyoruz. Bu işçinin çocukları deniz kenarına tatile hiç gitmemiş. Sadece bir kez büyük kızını öğretmeninin Balıkesir Akçaydaki yazlığına gönderdiğini söylüyor ve devam ediyor: Çocuklar sadece orada gördüler denizi. O da öğretmenleri sayesinde. Ben de isterim ailecek tatil yapalım ama zor geçiniyoruz nasıl tatil yapalım aklımıza bile gelmiyor.
YARIN: Bu koşulları
değiştirmek için
ne yapılmalı?
İŞÇİNİN VAZGEÇİLMEZİ FUTBOL
İşçilerin hayatlarındaki en önemli faaliyetlerin başında hiç kuşkusuz futbol geliyor. Kahvehanelerde, meyhanelerde, piknikte, işyerlerinde ne yapıp edilip konu bir şekilde futbola bağlanır. Fabrikadaki yemek molasında, yemek masasına oturur oturmaz sorulan Dün akşamki maçı izledin mi? sorusuyla, bütün yemek arası boyunca sürecek olan bir sohbetin girişi yapılmış olur. Sadece izlemekle de kalmaz işçiler futbolu. Aynı zamanda birçoğu iyi oyuncudur da. Genç işçilerin yanında, bir kısmının yaşlarının ilerlemiş, saçlarının dökülmüş, göbeklerinin çıkmış olması halı sahada yapılacak olan bir maç için asla engel teşkil etmez. Hem izleyip hem oynayabildikleri için futboldan asla vazgeçmezler. Eskişehirin yerlisi de olsa, buraya daha sonra gelmişi de olsa, işçilerin büyük bir kısmı Eskişehirsporlu namı diğer ES-ESlidir. Öyle ki, şu an Süper Ligde bulunan takımları bir ara üçüncü lige kadar düşmüş ama onlar tribünleri yine tıklım tıklım doldurmuşlar.
Takım önce birinci lige, daha sonra da süper lige çıkma maçları oynayacağı sırada, işçilerin maçları izleme isteğine tepkisiz kalamayan Arçelik ve ETİ gibi fabrikalar, otobüsler tutarak ve işçileri de izinli sayarak maçların oynanacağı şehirlere götürmüşler. Liglerin başlamasıyla birlikte, Eskişehir de adeta futbol takımının renkleri olan kırmızı siyaha bürünüyor. Fahiş bilet fiyatları, ne kadar ödemelerini zorlaştırsa da onlar bu en büyük tutkularından asla vazgeçmeyerek, tribünlerdeki yerlerini alıyorlar. Aralarında her şeyi göze alıp deplasmanlara gidenler dahi var.
SÜSLER İŞÇİLERİ BÖYLE SENDİKALAŞTI
İşçilerin fabrika dışındaki zamanlarının önemli bir kısmının kahvelerde geçmesi, buraları sendikalaşma çalışmaları açısından da önemli kılıyor. Bunu Birleşik Metal-İşin örgütlü olduğu Süslerde sendikal çalışmaların nasıl başarıldığını anlatan işçilerden dinlerken daha iyi anlıyoruz. İşçilerin anlattıklarına göre Süsler işçileri kendi aralarında oyun oynarken yaşadıkları sıkıntıları konuşuyorlar. Yan masada oturan ve daha önce Paşabahce fabrikasında sendikal mücadele veren bir işçi de konuşmalara kulak misafiri oluyor ve Süsler işçilerinin sohbetine katılıyor. Israrcı olmadan kendini tanıtıp daha önce Paşabahçede çalıştığını belirtiyor. Bu işlerde onlara yardımcı olabileceğini söyleyip telefonunu veriyor.
KOMİTE KURULDU
Paşabahçe işçisi gelişmelerin devamını şöyle anlattı: Bir hafta kadar sonra telefonla randevulaşıp buluştuk. Önce 3-4 kişilik bir grupla görüşme yaptık. Birlikte nasıl bir yol izlemek gerektiğini tartıştık. Referans olarak Paşabahçede olan çalışmaları anlattık ve tartıştık. Temel olarak iç örgütlenmenin sendikal örgütlenme kadar önemli olduğunu konuştuk. İşyerindeki bölümlerle ayrı ayrı toplantılar planladık. Her birimden güvenilir kişiler aracılığıyla bölümde çalışan güvenilir kişilerle toplantılar planladık. Birkaç toplantı sonrası sayılar çoğaldı. Toplantıları daha kalabalık yapmaya başladık. Bir yandan da Birleşik Metal-İş Sendikasıyla ilişkiye geçildi. Sendika belirlediği isimler aracılığıyla süreçte yer almaya başladı. Türk Metal sendikasının zayıf bir müdahalesi oldu ama işçiler Birleşik Metal-İşte kararlı olduğu için çok bir sıkıntı olmadı. İşçiler bölümler arasında birlik olmaya başlayınca diğer bölümlerle birlikte toplantılar yapıldı. Aynı anda 130 ila 150 kişilik açık hava toplantıları yapıldı. Komite diyebileceğimiz bir yapı kuruldu ve burada bulunanların işçiler tarafından istenildiği zaman değiştirilebileceği bir işleyiş kuruldu. Arkasındandan sendikaya üyelik başlatıldı ve sendikalaşma sağlandı.
YÜZMEYİ HAMAMIN HAVUZUNDA ÖĞRENİRİZ
İşçilerin tek buluşma yeri kahvehaneler değil. Bazen birkaç arkadaşla gidilen meyhanelerde de en çok konuşulan konu işyerinde yaşanan sıkıntılar. İşçilerin en sık gittiği meyhanelerden birinde ETİ ve Sararda çalışan işçilerle sohbet ediyoruz. ETİde çalışan genç işçi tatile gideceğini ve ilk defa bir otelde rezervasyon yaptığını anlatıyor: İki kişi gideceğiz tatile. Eskişehirde birçok genç yüzmeyi hamamların havuzunda öğrenir. Deniz bizlere çok alışık gelmiyor. Ben bütün yılın yorgunluğunu atmak için bu sefer iki aylık ücretimi feda edip tatile çıkmaya karar verdim. Birçok arkadaş kredi kartlarıyla bunu yapıyor. Bizim ETİde durumuz birçok fabrikaya göre iyi. Asgari ücretin üstünde para alıyoruz. Ömür geçip gidiyor bir deniz kenarında tatil yapmak bizim de hakkımız. Her şey dahil bir otelle anlaştığını anlatan işçi, orada nasıl davranması gerektiğini soruyor biraz da çekinerek.
TATİL HARAM BİZE
Bir başka ETİ işçisi ise Ne tatili, bize tatil haram diyerek başlıyor söze ve devam ediyor: ETİde bant sistemi olduğu ve saatlerce ayakta bir noktaya bakarak çalıştığımız için mola sık olur. Tabi bu birazda sendikamız (Tek Gıda-İş) sayesinde. Ama ben sendikadan bir konuda çözüm bulmasını istiyorum. Biz günde yaklaşık 5 kere molaya çıkıyoruz ve en büyük zevkimiz çay. Ancak ETİde çay ücretli. 20 kuruş bir çay. Günde sadece bir işçi 5 çay içince ayda 30 lira ediyor. Bazen arkadaşlara da ısmarlayınca ayda 40 lira çaya gidiyor. Koskoca ETİ, milyar dolarlık şirket işçinin üç kuruşuna göz dikiyor. Buna bir çözüm bulunmalı.
Sarar da çalışan ve tatili sorduğumuzda işçiler, önce gülüyorlar sonra yanıt veriyorlar: Asgari ücretle kim nerede tatile gitsin? İmkansız. En fazla gelip burada iki bira içiyoruz oda 40 yılda bir.
İÇEREK UNUTMAK KOLAY GELİYOR
Bir de meyhane sahibine soruyoruz İşler nasıl, kriz seni etkiledi mi? diye. Yok diyor Krizden sonra işler daha iyi kredi kartı olsun, borç para olsun bulup içiyor insanlar. Ama buradan kazanılan para inanın yaramıyor insana. Hayırlı para değil çünkü. Ailelerinden yaşamlarından kesip veriyorlar buralara. Ben bir türlü hayrını görmedim. İsterim içmesin kimse ama ben olmasam başka yere gidecekler, içerek unutmak kolay geliyor insanlara.
TEK DERDiM KIZIMI OKUTABiLMEK
Sararda çalışan kadın işçilerden birinin evine konuk oluyoruz başka bir emekçi semtinde. Ev sobalı. Belediyenin verdiği kömür torbaları gözümüze çarpıyor kapı girişinde. Geçen kıştan kalmış. Kadın işçi, torbaların hikayesini anlatıyor: Geç aldık kömürü. Onu da zor bela rica minnet aldık. Eskişehirin çoğunda doğalgaz ve kalorifer var. Biz bu sobanın kahrını çekmeye devam ediyoruz ne yazık ki. Eşi seramik fabrikasında çalışıyormuş. 1 yaşında çocuklarının olduğunu öğreniyoruz. Ben de asgari ücretle çalışıyorum. Bu ev kira çok zor geçiniyoruz. Tek derdim kızımı okutmak. Onun için tatilmiş gezmekmiş hepsini erteleyeceğiz diyor. Arada birkaç tanıdık aileyle piknik yaptıklarını anlatıyor kadın işçi ve gülerek ekliyor: Piknikte tavuk yiyoruz o da olmasa piknik de yapamayacağız.
Hazırlayanlar: Erdal Saran- Tugay Demir-Hasan Çelik
Evrensel'i Takip Et