Bu ortamda demokratik bir anayasa beklenemez

Arif Koşar

Türk Tabipler Birliği Yönetim Kurulu Eski Başkanı ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Yürütme Kurulu Üyesi ve ayrıca HDK’nın yeni kurulan Anayasa Komisyonu üyesi Prof. Dr. Gençay Görsoy ile bütün bunları konuşuyoruz. Elbette, hiçbir röportaj başladığı biçim ve sınırlar içerisinde kalmaz, bağlantılı ve başkaca konular ve sorunlarla birleşir, genişler. Bu röportaj da aynı kategoriye konulabilir.
 
Türkiye’de anayasa tartışmaları için belki Tanzimat’a kadar  gidilebilir. Ancak kabul edildiği tarihten itibaren 1982 Anayasasından şikayet edilmekte, tartışılmaktadır. Ama son dönemde farklı olan Anayasanın iktidar çevrelerince de tartışılır hale gelmesi. Bugün, Anayasanın iktidar tarafından da tartışılmasının sebebi nedir?
Anayasa tartışmaları Türkiye’de ‘82 Anayasasının derdini çekenler tarafından başlatıldı. Anayasanın dar geldiği konuşuldu. Bu dönem aynı zamanda Kürt sorununun da gündeme geldiği bir süreçti. AKP iktidarının kurulmasından sonra, Kürt sorununun çözümü konusunda anahtar rol oynayabilecek bir sorun haline geldi. Kürt sorununu çözme yolu anayasal süreçten geçiyor görüşü hakim olmaya başladı. Bu aslında doğru bir teşhis. Kürt sorununun temeline baktığımızda halkın demokratik talepleri vardır. Birisi, kimlik talebidir. Diğeri, ana dilinde eğitim hakkının verilmesidir. Bir üçüncüsü de, yerel yönetimlerde söz sahibi olabileceği bir tür demokratik katılım mekanizmasını harekete geçirmektir. Bu zaman zaman değişik kavramlarla ifade ediliyor. Avrupa Birliğinin yerel yönetimler çerçevesinden demokratik özerkliğe kadar tartışılıyor.  Anayasa tartışmaları bu kapsamda gündeme geliyor.

Toplumun büyük kesimi mevcut Anayasadan çeşitli sebeplerle rahatsız. Şikayetçi olmayan kesim neredeyse yok. Elbette toplumda yeni bir anayasa için büyük bir baskıdan söz edilemeyebilir. Ama yine de böyle bir talep söz konusu. Önümüzdeki süreç için bu kesimlerin taleplerini karşılayacak bir anayasa öngörüyor musunuz? Süreç böyle mi ilerliyor?
Hayır, süreç böyle ilerlemiyor. Her şeyden önce bu Anayasa bir toplumsal uzlaşma metni olarak öngörülüyorsa, ki başka türlü de olmaz; bunun toplumun temelinde, tabanında uzun bir tartışma sürecinden geçmesi gerekiyor. Dünya örnekleri de böyle.
 
Mesela önerilerin İnternet üzerinden alınacağı söyleniyor.  
Hayır, bu değil. Bu yetmez. Benim anayasa için umutsuzluğumun nedenlerinden biri, siyasi iktidarın bir sene içerisinde bu işi bitirelim yaklaşımıdır. Bu şekilde, bir seneye sıkıştırılarak yapılan anayasanın çok da yeni bir anayasa olamayacağı besbelli. Dünya örnekleri de böyle değil. Güney Afrika’yı alın, İspanya’da özerk bölgelerin kabul edilme sürecini alın. Bütün bunlar uzun tartışmalar, toplumun adım adım dönüşmesi ve her şeyden önce siyasal iradenin kararlılığıyla çözülmüş meselelerdir. Ortada bu kararlılığı gösteren bir siyasi iktidar yok. Yeni bir anayasa rivayeti ortada dolaşıyor. Kürt sorunuyla ilgili iktidarın nasıl bir seyir izleyeceğine dair elde bir netlik yok. Birbiri ardına gelen tutuklamalar dışında. Barışçıl bir dönüşüm, bu toplumu yeni bir uzlaşma metni üzerinde organize etme, geniş boyutlu bir anayasal bakış açısı şimdilik yok. Bunların hepsinden belki daha önemlisi canlı bir tartışma ortamı yaratılabilmesi için antidemokratik ve özgürlükleri sınırlayan yasaların değişmesi lazım. Buna biz yol temizliği ya da alan temizliği diyoruz. Bunlar olmadan anayasanın gerçek bir tartışma ortamında tartışılması ve katılımcı bir tartışma ortamının yaratılması mümkün değildir.  

‘Yol temizliği’ kavramı aslında pek akla gelmeyen bir şeyi de düşündürdü. Halkın anayasa yapım sürecine katılabilmesi için özgür bir tartışma olması gerektiğini söylüyorsunuz. Bu sağlanmadan demokratik bir anayasa mümkün değil diyorsunuz.
Sorunun anahtar köşe taşlarından Bakın, mesela, Anayasanın değiştirilemez üç maddesinde geçen bazı kavramlar, yeni bir anayasa yapılacak mı yapılmayacak mı sorusunun da cevabını gösterecektir. Yani kimlik meselesi, Anayasanın ikinci maddesindeki, “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür” ifadesi besbelli ki, Kürt toplumu tarafından kabul edilmiyor. Sorunun anahtar köşe taşlarından birisi bu. Bu konuyu özgür bir şekilde tartışabileceğimiz özgür bir ortam var mı bugün. Yani, biri kalksa, Kürt etnik kimliği konusunda bir tartışma açsa, başına ne geleceğini bilmiyoruz. Üçüncü maddedeki Atatürk milliyetçiliği üzerine söz söylemek, belki bazı çevreler için bir sorun yaratmıyor ama siyasetçilerin Atatürk milliyetçiliği üzerine konuşmasının ne sonuç vereceğini son tutuklamalar gösteriyor. Çünkü temel sorun olan demokratik özerklikle ilgili olarak, eğer biz bu tartışmaları federasyon tezinden özerkliğe kadar demokratik bir tartışma ortamı yaratamıyorsak, burada gerçek bir anayasa tartışması olmaz. Bütün bu alanın temizlenmesi lazım. Ne zaman hakim karşısına çıkacağını bilmeden aylar boyu tutuklu kalan siyasetçilerin durumunun açıklığa kavuşması lazım.

Aslında nasıl bir anayasa tartışmasına değinmiş olduk. Ama o tartışmaya geçmeden önce, başka bir nokta üzerinde duralım. Bir dönem Anayasanın ilk üç maddesinin tartışılabileceği gibi bir görüş yaygınlaşmıştı. İktidarın da böyle bir yaklaşımı vardı. Ama bir süre sonra, hükümet de ‘Anayasanın ilk üç maddesi tartışılamaz’ noktasına geldi. Önümüzdeki süreç için Anayasanın ilk üç maddesine dair tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir öngörüde bulunabilir misiniz?
Hiç kimse, Türkiye Cumhuriyetinin başkentine, bayrağına itirazı yok. Tartışma etnik kimliğe vurgu yapan madde geçsin mi geçmesin mi? Bir de ana dil meselesi. Yerel yönetimler sorunu, anayasal değişikliğe ihtiyaç göstermeden de bir takım adımlarla çözülebilir. Bütün mesele Türkiye’de Kürt sorununu, demokratik ve özgürlükleri genişleten bir anlayışla çözmek mümkün olabilir mi? Bu mümkün olursa anayasanın sorunu çözülebilir.

Sizce Anayasa Komisyonunda partiler arasında bir uzlaşma sağlanması mümkün mü?
Kesin bir öngörüde bulunmak zor ama bana öyle geliyor ki, çıkacak ilk engelde, diyelim ki, Komisyondaki uzlaşmanın bozulması durumunda ya da tartışmaların özellikle Kürt siyasi temsilcileri ve Blok vekillerini çok rahatsız edici boyutlara varması sonucu ortaya çıkabilecek durumlarda siyasi iktidar, “Biz iyi niyetle yeni anayasa yapmak istedik ama bunlar imkan vermedi” diyebilir. Bu önemli olasılıklardan biri. Yine faturayı Kürt siyasi hareketine kesme söz konusu olabilir.
İkinci bir ihtimal, Anayasada bu iktidarın neoliberal dünya sistemiyle entegrasyonunu engelleyebilecek bir iki madde kaldıysa şayet, sosyal güvenlikle ilgili, emekçilerin haklarıyla ilgili, onları da kaldıran bir iki değişikliğin yapılmasıdır. Kimlik meselesinde biraz esneklik belki. Dil konusunda biraz esneklik. Meseleyi tam çözmeden, bir iki değişiklikle bir yeni anayasa hazırlanabilir.

Biz üzerimize düşeni yaptık diyebilmek için mi?
Evet, bunu diyebilmek için. Ama buna rağmen özgür, demokratik, eşitlikçi bir anayasa isteyen güçler -sol, sosyal demokrat, Kürt siyasal hareketi dahil- her şeyden önce yasal planda alan temizliğini sağlamak için yılmadan, sonuna kadar uğraş vermek zorunda. Kovsalar bile bu çalışmalardan uzak kalmamak adına çaba göstermek zorundayız. Demokrat, barışçıl, özgürlükçü, eşitlikçi kamuoyu, bugüne kadar göze aldığından daha ciddi çabalar göstermelidir.
(HABER MERKEZİ)


ALTERNATİF SİYASAL GÜÇ

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Yürütme Kurulu üyesisiniz. Kongrenin gündemlerinden birisi bildiğim kadarıyla demokratik anayasa. Siz, bu kongreyi anayasa tartışmaları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? HDK’nın nasıl bir misyonu var sizce?
Önümüzdeki dönemin temel meselelerinden biri; demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi yeni bir anayasanın yapılması için toplumsal bir talebin oluşturulmasıdır. Birinci görevimiz bu. İkincisi, alternatifsiz bir siyasi iktidarla karşı karşıyayız. Gelişme potansiyeli olan bir parti henüz yok. CHP’nın barış sorununda ve anayasa meselesinde dişe dokunur hiçbir tavrı yok.  Bütün bu konularda, bugünden yarına olmasa bile, sol muhalefeti örgütleme ve 2013 yerel seçimlere hazırlanma görevi önümüzde duruyor. Temel ilkeler yazılı metinler halinde kamuoyuna duyuruldu. Bu konuda çalışmalar sürüyor. Anayasa bunlardan birisi. Önümüzdeki dönemde Anadolu’da bölge toplantıları yaparak bunlara tartışmak ve önümüzdeki dönemin siyasi yapısını hazırlamak üzere çalışmalara başladık.


TÜRKLER DE DEMOKRASİ İSTİYOR

Meclis Anayasa Komisyonu toplanıyor. Burada da tartışmalar yapılıyor. Ülke gündemi de çok yoğun olduğu için bunlar bazen gündemin arka sıralarında yer alıyor ama böyle bir süreç de işliyor. Anlattıklarınız üzerinden soruyorum: Meclisteki bu süreç anlamlı değil mi?
Aslında yakın zamanlarda medyada, Anayasa Uzlaşma Komisyonuna ilişkin sorunlar uzun uzun tartışıldı. Komisyon Meclisteki dört partiden oluşuyor. Partiler üçer kişiyle temsil ediliyor. Tam konsensüs sağlanmadan öneriler kabul edilmeyecek. Bu en azından partiler arasında bir eşitlik gibi gözüküyor ama diğer yandan karar almayı da zorlaştırabilir. Mesela MHP, Türk kimliği vurgusunun kaldırılmasına taraf değilim diyebilir ve komisyon işlemez hale gelebilir. Tabi, bunlar aşılamaz şeyler değil. Hükümet bu kararlılığı gösterirse bütün bunlara formüller bulunabilir. Ama ortada bunu göstereceğine dair bir belirti yok. Yeni bir anayasa yapmaktan bahsediyor. Ama iktidar, 12 Eylül referandumunda kabul edilen maddelerin tartışılmayacağını, onların olduğu gibi kalacağını söyledi. Böyle olacaksa tartışma baştan kısıtlanır ve demokratik bir anayasadan bahsedilemez.
Bu anayasadaki temel değişiklikler ilk 3 maddede yoğunlaşıyor. Bu konuda bir ön yargı vardı, halk bunları benimsemez diye. İşte aşağı yukarı bir buçuk yıldır yeni anayasa, çeşitli anayasa platformları tarafından halk tartışmasına açıldı. Benim de katıldığım kimi toplantılarda etnik kimliğe vurgu yapılmaması, yani ne Türk, ne Kürt ne de Çerkez herhangi bir etnik kimlik sözcüğünün geçmemesi konusunda ortak bir görüş, bir çözüm formülü belirginleşti. Buna karşı çıkıldığına ben tanık olmadım. Bütün gözlemciler aşağı yukarı aynı görüşü paylaşıyor. 


EŞİTLİKÇİ BİR ANAYASA

Anayasa tartışması sadece Kürt sorunu açısından mı önemli? Böylece nasıl bir anayasa sorununa da geçmiş olalım.
Sadece o değil. Anayasanın üzerinde sosyal haklar konusunda çok ciddi sorunları var. Özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasa, emek kesiminin haklarını koruyan bir anayasadır. Bütün bunlar gerçekleşmeden sadece Kürt sorununu çözen bir anayasa tasarlamak doğru değil. Kaldı ki, Kürt hareketinin talepleri de bundan ibaret değil. Benim bildiğim kadarıyla BDP’nin öneri olarak sunduğu anayasa taslağında örgütlenme ve sendikal özgürlükler ve emekçilerin diğer talepleri yer almıştır. Ana dilinde eğitim derken sadece Kürt dilindeki eğitimden bahsetmiyoruz. Türkiye’deki bütün dillerin özgürce öğretilebileceği bir sisteme geçilmesini kastediyoruz. Dünyada örnekleri vardır. Seçmeli dersle başlar, konuşanlar tarafından ikinci dil olarak kullanılması sağlanabilir. Diğeri, bu dilin yoğun olarak konuşulduğu bölgelerde kamusal hizmet alanlarında kullanılmasıdır. Bunun da dünyada örnekleri mevcuttur. Üniter devlet titizliği gösteren çevreler için söylüyorum. Kolaylıkla, bu titizlik içindeki çevrelerin de kabul edilebileceği şekilde çözülebilir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et