09 Temmuz 2010 00:00

ÖRGÜTLÜ BASIN

Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararı reddetmeye çağıranların hukuk kapasitesini de aşacak nitelikte bir karar...

Paylaş

Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararı reddetmeye çağıranların hukuk kapasitesini de aşacak nitelikte bir karar çıktı: “Kısmi iptaller...”
Siyasi iktidarın yandaşlarının, “Mağdur edilmişlik” rolüyle “erken seçime” gitme senaryosu da bir anda ellerinde patladı.
“Kürt açılımını” ya da “demokratik açılımı” İslami şemsiye altına sıkıştırma politikasındaki beceriksizliğin faturası, medyanın “terör örgütü propagandasına alet olması” suçlamasına varacak kadar, yargıyı da kapsayacak biçimde -siyasi iktidar haricinde- her kesime kesildi.
Bir yandan saldırılardaki artış Anayasa referandumuyla ilişkilendirilirken, diğer yandan birtakım görüşmeler sayesinde temmuz ayı içinde saldırıların duracağı beklentisinin ifade edilmesi, ancak şaşkınlığın bir göstergesi olabilirdi.

***

Anayasa Mahkemesi, evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde kendisinde görev olarak gördüğü “esastan hukuki değerlendirmesi” sonunda, parlamentonun çok kısa değişiklik önergeleriyle kolaylıkla düzeltebileceği, “hukuka aykırılığı” çok açık olan hükümleri iptal ederek, “bu kararı duymaktan hicap duyanlara” bir kez daha hukuk felsefesi eğitimi verdi.
Anayasa Mahkemesi, kim ne derse desin, aynı siyasi iktidar partisine bağlı milletvekillerinin, iki yıl içinde ikinci kez “Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddelerinin değiştirilmesine teşebbüs ettiğini”, tüm tartışmalara karşın “esastan” incelemeye girerek ve verdiği “iptal” kararlarıyla tescil etmiş oldu.
Bu teşebbüsün “hukuki sonuçlarının” denetimi “kısmen” mümkündü. Anayasa Mahkemesi bunu yaptı.
Şimdi sorumluluk, egemenliğin asıl sahibi olan, siyasi iktidarların “göklerden” aldığı gücü reddederek, meşruiyetin kaynağını kendisinde gören “halk”ın ellerinde.
Hukuki denetim tamamlandı, şimdi siyasi denetimin yapılacağı yer halk oylaması.

***

Bazıları, anayasa değişikliğinin temel hak ve özgürlüklerin tam olarak teminat altına alınması bakımından yetersiz olduğunu kabul etmekle birlikte, 12 Eylül dönemi kalıntılarının temizlenmesine yönelik büyük bir reform niteliği taşıdığını savunuyorlar.
Ama bazen bazı değişiklikler, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Bu anayasa değişikliğinin, yargı denetimini yapan yüksek yargı organlarının yapısında getireceği yeni uygulamanın yol açacağı tahribat, mevcut durumdan daha da vahim olacaktır.
Yürütmenin gölgesinde öyle bir denetim mekanizması oluşturulur ki, o anayasa değişikliğiyle getirildiği savunulan hak ve özgürlükler kullanılamaz hale gelir. Kullanılamazsa, anayasanın ve bağımsız yargının teminatı altına alınamayan hak ve özgürlüklerin anlamı kalır mı?

***

Anayasa Mahkemesi üyeliğine, “beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından” bir kişinin ya da bir başka ifadeyle Anayasa Mahkemesi kararlarını “yok hükmünde” ilan eden, bu kararlara “itaatsizlik” çağrısı yapan hukukçuların girmemesi için HAYIR!
Halk oylamasında HAYIR, çünkü temel hak ve özgürlüklerimizi geliştirme mücadelemizi yasal ve meşru zeminlerde sürdürebilme olanağımız hâlâ var. Hâlâ savunulacak bir şeylerimizin kalabilmesi için HAYIR!
“Adalet bakanını, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun başkanı”, “Adalet Bakanlığı müsteşarını ise bu kurulun tabii üyesi” olarak kabul eden, böylece 12 Eylül düzeninin mevcut kuralını aynen koruyan bir anayasa değişikliğine HAYIR demek, asıl demokratik bir tavır olacaktır! Upuzun bir maddeyi yeni baştan yazarken, bu iki tümceyi orada tutmadaki amaç nedir? Yargıçların kendi seçimlerini kendilerinin yapmasından mı, Adalet Bakanlığı müsteşarının toplantıları kilitleyerek, seçim ve atamaları engellemesinden mi şikayetçiyiz?

***

Yargı bağımsızlığını teminat altına almak yerine, var olandan da geriye götüren bunca olumsuzluğun yanı sıra memurların mevcut Anayasa’daki “toplu görüşme hakkını”, yine grev hakkından yoksun bırakarak “toplusözleşme hakkı” olarak değiştirmek için bu anayasaya oy verilmez. İşçiler için “toplu iş sözleşmesi”, memurlar için “toplusözleşme” hakkı ayrımı yapmak bile gerçek niyetleri ortaya koyuyor.
İşçilerin sendikal örgütlenme, toplu iş sözleşmesi ve grev haklarını kullanmasının ne Anayasa ne de yasalarla korunduğu bir ortamda, “genel grev, dayanışma grevi, siyasi amaçlı grev” yasağının Anayasa’dan çıkarılması “teşebbüsü” bir aldatmacadır.
Buna benzer uygulamalar geçmişte de oldu; sendika yönetimlerine seçilebilmek için 10 yıl bilfiil işçilik yapma şartı, Anayasa’dan çıkarıldı ama yasalarda gerekli düzenlemeler yapılmadığı için bu yasaklar daha yıllarca yürürlükte kaldı.

***

Halkla böylesine alay etmek; onu yanıltmaya, kandırmaya kalkmak, mağdurları seven bu Anadolu insanının “…ama bu kadar şımarıklık da fazla” demesine neden olur.
Halkın, “Yeter artık!” deme hakkını kullanabilmesi için bu anayasa değişikliğine HAYIR!
Hataları telafi edilmiş, tam tekamül etmiş bir anayasa değişikliğini parlamentonun gündemine yeniden getirmek mümkün. Ama bu kez, demokratik yapıyı daha da bozan “teşebbüsler” niteliğinde olmamalı!
ERCAN İPEKÇİ
Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

2 SÜPER FİLM BİRDEN Star 00.15

SONRAKİ HABER

Nerede verdiği o güzel sözler?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa