9 Temmuz 2010 01:00

Yerel yönetim seçimlerinin üzerinden bir yılı aşkın bir zaman geçti. Ne seçim sürecinin koşuşturmasından bir işaret var bugün ortalıkta, ne de kişisel ya da kitlesel coşkulardan bir iz. Hemen herkes günlük işlerinin, yaşam ve geçim derdinin peşine düştü. Yeniden seçilen belediye başkanları, alışık oldukları rutin işlerine devam ederlerken, yeni seçilen başkanlar da ustalarının peşinden giderek, aynı becerileri edinmeye başladılar. Açılışlar, nişan ve nikah törenlerine katılma, anma ve kutlama etkinlikleri vs… Bornova’da da yeni başkanın koltuğuna ısınma süreci aynen böyle yaşanıyor. Gün yok ki, kendisini bir törende görmeyesiniz. Her türlü il içi, il dışı, hatta yurtdışı törende belediye başkanımızı mutlaka görebilirsiniz. Bu söze karşı, “Elbette başkandır, pek çok törene katılıp bu törenlerde Bornova’yı temsil edecek” diyenleri duyar gibi oluyorum şimdiden. Bu görüşe ben de katılıyorum elbette. Başkansız tören mi olurmuş, elbette katılacak. Hele bir “toplusözleşme töreni” ise bu, belediye başkanı mutlaka orada olmalı, diyorum… Ama…
Yerel seçimler sürecinde beraber koşuşturduk sayılır sayın başkanla. Ben, “Birlikte Başaracağız” Platformu’nun Emek Partili adayı, o da CHP adayı olarak, günlerce seçim çalışması yaptık Bornova sokaklarında. Alanlarda, salonlarda, kahve konuşmalarında, kurum ve esnaf ziyaretlerinde ve basına dönük açıklamalarda görüyorduk ki, sayın adaşımız, bizimle aynı dili konuşuyordu. Halkçı bir belediyecilik olacaktı yapacakları. Çok dilli, çok kültürlü bir belediye olunacaktı. Yerinden yönetim, parasız eğitim ve parasız sağlık hizmetleri için gerekenler yapılacaktı. Üniversite kenti olacaktı Bornova; öğrencilerin yurt ve yerleşim sorunları çözülecekti. Belediye çalışanlarının ekonomik-demokratik talepleri karşılanacak, özellikle de taşeron sorunu mutlaka çözülecekti. CHP’li belediyelerde taşeron kalmayacaktı. Başkan, adeta CHP’nin değil de bizim dışımızda bir sosyalist partinin adayı gibi konuşuyordu. Oysa CHP’nin programında, söylenenlerin çoğuna yer olmadığı gibi, CHP’li belediyelerin (Büyükşehir, Karşıyaka, Çiğli, Konak…) yaptıkları da ortada idi. Sayın başkan ise o süreçte, içinde yaşayanları ve belediye çalışanlarıyla tüm Bornovalılara, kişisel farklılığını öne çıkararak farklı şeyler anlatıyor; kendisine ve CHP’ye oy istiyordu.
Seçimi sayın başkan kazandı Bornova’da. Ziraat Fakültesi öğrencilerinin “Şeker Hoca”sı, Bornova belediye başkanlığı yapıyor; yaklaşık 15 aydan bu yana, ama değişen hiçbir şey yok Bornova’da. Verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Bornova’nın pek çok sorunu; çimento fabrikaları, taş ocakları, şehir içi trafiği, pazaryerlerindeki keşmekeş, eğitim-öğretim, sağlık sorunları üst üste yığılıyor. Ama sayın başkan, “organik gıda pazarı” kurma, file ile pazara gitme, pil getirip fidan götürme, hayırseverleri örgütleyip “sağlık evi” yaptırma gibi sıradan çevreci-sivil toplum örgütlerinin yapacağı işlerle uğraşıyor. Arada bir de, kadroda olmamasına karşın, belediye başkanlığının stresinden kurtulmak için eski fakültesinde derslere giriyormuş... Hakkını yememek lazımsa, anma ve kutlamaları da kesinlikle ihmal etmiyor; afişlerle, pankartlarla, toplantılarla gereğini yapıp, bu günlerle ilgili duyarlılıklarını Bornovalılarla paylaşıyor. Kötü de etmiyor elbette.
Şimdi esas konuya gelelim istiyorum. Bornova Belediyesi’nde 600 taşeron işçisi, park-bahçe ve temizlik hizmetlerinde çalıştırılıyor. Bu insanların hiçbir güvenceleri yok. Belki, asgari ücretin de altında bir paraya çalışıyorlar. İşyerleri belirsiz, çalışma süreleri esnek, iş güvenceleri hiç yok. Kimisi geçici, kimisi de bir yıllık sözleşmeyle güya iş akdi yapmışlar. Bunun yanı sıra 228’de kadrolu işçisi var Bornova Belediyesi’nin. Bu işçiler, Belediye-İş Sendikası’nda örgütlüler. İşte, bu işçilerin toplusözleşme töreni yapıldı 13 Haziran Pazar günü Bornova’da. Sözleşme için bir piknik alanı seçilmiş ve işçiler, eşleri ve çocuklarıyla gelmişler buraya.
Bu alanın toplantı için temizlenip hazırlanması, piknik masalarının yerleştirilip düzenlenmesi ise taşeron park-bahçe işçilerince gerçekleştirilmiş. Elbette sayın belediye başkanı da orada... Sendika yöneticilerince, “ülkenin içinde bulunduğu koşullara göre iyi” bir sözleşme imzalandığı; sayın başkanın dilinden de “taşeron işçilerine de aynı olanakların verileceği” nutukları atılırken, diğer yandan da yeme içme ve eğlenme süreci devam ediyor... Kadrolu ve Belediye-İş Sendikası’nda örgütlü işçiler ve aileleri, az da olsa ekonomik ve sosyal kazanımlar, bir süreliğine de olsa iş güvencesi elde etmenin keyfini yaşarlarken, taşerona çalışan park-bahçe işçileri, tüm bu olan bitenleri imrenerek izliyorlar.
Tören alanını park-bahçe işçileri hazırlamışlardı; arkada kalanları temizlemek, kağıtları-pet şişeleri toplamak da onlara düştü yine. Ama ne sayın başkana, ne de tek görevi çalışanları sendikalarda örgütlemek olduğu halde taşeron işçilerini görmezden gelen sendikacılara bir şey diyebildiler. Seçimlerde de dinlemişlerdi, “taşeron karşıtı” nutuklarını sayın başkanın, o gün de dinlediler. Ama işlerinden olma korkusuyla olsa gerek, seslerini çıkaramıyorlar. Bazıları, bıyık altından gülümsüyor, sadece…
M. Kamil Bal (İzmir)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et