28 Haziran 2010 00:00

Seçme yerleştirme sınavları ve geleceğimiz gençlerimiz!

2010 yılının Lisans Yerleştirme Sınavı bu cumartesi ve pazar günü yapıldı. Son iki oturumla tamamlandı.

Paylaş

2010 yılının Lisans Yerleştirme Sınavı bu cumartesi ve pazar günü yapıldı. Son iki oturumla tamamlandı. Ter dökenlerin sadece sayısı 960 bine varan adaylar değil, onlarla birlikte aileleri de hesaba katıldığında, hafta sonu yapılan sınavlar milyonlarca insanın hayatını ilgilendiriyor.
Ülkemizde üniversiteye yerleştirmede yaşanan ve her yıl büyüyerek derinleşen, dolayısıyla her yıl daha fazla insanı etkileyen çözümsüzlüğün dönüştürülmüş adı olan YGS (Yükseköğretime Geçiş Sınavı), LYS (Lisans Yerleştirme Sınavı) aynı zamanda sınava endeksli eğitim sistemimizin de en travmatik aşamasıdır. Öğrenciler okula adım attıkları ilk günlerden itibaren, yeteneklerini, yaratıcılıklarını, düşünme ve sorgulama kabiliyetlerini geliştirecek bir eğitim öğretim sistemi yerine, ezbere ve sınava dayalı bir şekilde koşullandırılmaktadır. Soluk almadan, deyim yerindeyse “yarış atı” misali sürdürdükleri sınav maratonunun ardından, karşılarına bu maratonun en kritik aşaması olan iki aşamalı ve 6 oturumlu YGS-LYS çıkmaktadır. Yeteneklerin, hayattan beklentilerin, becerilerin, ideallerin, umutların ölçülmesinin ve hesaplanmasının mümkün olamayacağı oturumlara ayrılmış parçalı bir zaman diliminde de olsa, sadece devam edecekleri üniversiteyi değil, hayatlarının geri kalanını da belirleyecek bir sınavı başarmaları beklenmektedir. Sıkıştırılmış ve oturumlara ayrılmış bir zaman diliminde daha fazla soru çözmeye odaklanan sistem, eğitime, öğretime değil ama dershanelere yaramaktadır. Bütün adayları mağdur eden bu sistem aynı zamanda kendi içinde eşitsizlikler de yaratmakta ve yeniden üretmektedir.
Nitekim bugüne kadar yapılmış tüm üniversiteye giriş sınavlarının sonuçlarına bakıldığında, eğitim sistemindeki eşitsizlik ve adaletsizlikler bütün boyutlarıyla ortaya çıkmaktadır. Eğitim sisteminin yarattığı eşitsizlikler sonucu ekonomik anlamda avantajlı durumda bulunan küçük bir öğrenci kesimi karşısında, sorunlarla, sıkıntılarla dolu bir eğitim sürecinden gelen gençlerin gireceği bir sınavın sonucundan “eşitlik” beklemek ne kadar doğru olabilir.
Öğrencilerin geleceğini sadece YGS-LYS türü bir sınavda alınacak sonuçla belirlemek hem dramatik hem de bilimsellikten uzaktır. Bir sorunun doğru ya da yanlış yanıtlanmasının girilecek okulu belirlediği, en küçük hatanın telafi edilmesinin olanaklı olmadığı, binde birlik farkların geleceği belirlediği, sınav baskısı, gençleri psikolojik açıdan olumsuz etkilemekte ve sonuçlar üzerinden büyük hayal kırıklıklarının, psikolojik sorunların yaşanmasını beraberinde getirmektedir.
Bu yıl kontenjanların arttığı, öğrencilerin önceki yıllara göre yerleştirmede daha şanslı oldukları dile getiriliyor. Sistemin bir bütün olarak arz ettiği bozukluk, kontenjan artması ile çözülebilecek türden değildir. Bir kere, en temel insan hakkı olan eğitim hakkının piyasanın acımasız rekabet koşullarına terk edilerek giderek kamusal bir nitelik taşımaktan uzaklaştırılmasının Türkiye’deki en somut kanıtı olan YGS-LYS, bu yıl da kimileri için yapılmadan kazanılmış, kimileri için ise baştan kaybedilmiş bir sınav niteliğindedir. Geçtiğimiz yıl ÖSS’de sınava giren adayların 30 bini sıfır puan (0) almıştı. Ondan önceki yıl bu sayı 27 bin dolayındaydı. Öyle görünmektedir ki, umutlarını ve geleceklerini bu yıl da YGS-LYS’ye bağlayan yüz binlerce gencimiz daha şimdiden eğitim sistemimizdeki eşitsizliğin ve adaletsizliğin 2010 yılındaki yeni kurbanları olacaktır.
İşsizliğin, hatta “eğitimli gençlerdeki” işsizlik oranlarının her yıl daha da arttığı ülkemizde mevcut eğitim sistemi gençleri, geleceğe güvenle bakabilmelerinin tek yolunun “Kısa yoldan köşeyi dönecekleri”, “Bol para kazanabilecekleri” bir meslek sahibi olmaktan geçtiğine, bunun için de üniversite eğitiminin zorunlu olduğuna inandırmaktadır. Bir taraftan bu propaganda yapılırken, diğer taraftan özel kurslar ve dershane sisteminin ekonomik anlamda dev bir sektör haline gelmesi ve büyümeye devam etmesi dikkat çekicidir. Dershane sistemi o kadar büyümüş ve yaygınlaşmıştır ki, ortaöğretim sisteminin altını boşaltmış, liselerde verilen eğitimin niteliğini olumsuz etkilemiştir.
En temel insan hakkı olan eğitim hakkının piyasanın acımasız rekabet koşullarına terk edildiği, işsizlik ve yoksulluk politikaları sonucu milyonlarca gencimizin yükseköğretim hakkından yararlanamadığı bir dönemde yapılan 2010 LYS , sınava giren bütün adaylar için, onları birer yarış atı misali birbirleriyle yarıştırdığı, hayatlarını dakikalarla sınırlı bir sınava endekslediği için haksızlıktır ve mağduriyet kaynağıdır. Ayrıca eğitim sistemimizdeki eşitsizliklerden kaynaklı olarak bazıları için de daha başından kaybedilmiş bir sınavdır. Her yıl olduğu gibi bu yıl da sınavın en başarılı öğrencilerinin göreli olarak ülkenin gelişmiş bölgelerinden, gelir durumu daha yüksek kesimlerinden çıkacaktır. En başarısızları ise her yıl olduğu gibi bu yıl da sosyoekonomik kalkınma ve refah kriterleri açısından ülkenin en yoksul bölgelerinden çıkacaktır. Dolayısıyla bütün adayları mağdur edeceği kesin olan LYS’nin muhtemel sonuçları bugünden bellidir.
Her yıl milyonlarca adayı üniversite kapılarında toplayan ve her seferinde onda birini dört yıllık yüksek öğretim kurumlarına yerleştiren, geri kalanın umutlarını başka bir bahara erteleyen YGS-LYS kaldırılmalı, gençlerimiz sınav cenderesinden kurtarılmalıdır.
Okul öncesi eğitimden yükseköğrenime kadar tüm eğitim sistemi; bölgeler, okullar ve cinsiyetler arasındaki eşitsizliklerin giderildiği, herkesin eğitim hakkından, eşit ve parasız olarak yararlanacağı ve kimsenin eğitim hakkından mahrum bırakılmayacağı bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.
GÖKSEL RIZA ÖZKAN Eğitim Sen Niğde Başkanı, KESK Niğde Dnm Söz.
ÖNCEKİ HABER

Annem ve mücadele

SONRAKİ HABER

zama zingo

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa