27 Haziran 2010 05:00

KİRVEME MEKTUPLAR


Kirvem,
Senin de bildiğin gibi memleketimizin en “yetkili makam”ında, en şatafatlı koltuğunda şu sıralarda oturan cumhurumuzun reisi Gül hazretleri, bundan bir müddet önce ülkemizde fevkaladenin fevkinde “güzel şeyler” olacağını tüm milletimize müjdeledi.
Yine malum olduğu üzere beş yılda bir, keçi misali ağıllara tıkılıp, evlerimize hapsolduğumuz halde “kelle”lerimizin sayısı hakkında nedense bir türlü mutabakata varamadığımız için kimilerine göre yetmiş iki, kimilerine göre yetmiş üç ya da yetmiş dört milyonu sollayan “nüfus”lu bir ülkenin “vatandaş”ları olarak tabii ki bu hayırlı “haber”e” hem çok sevindik, hem de gözlerimizi ufuklara dikerek gelecek olan o güzel şeylerin, güzel günlerin özlemiyle çıra misali yandık tutuştuk!
Ancak ilk anda içeriğinin neyi kapsadığını henüz çözemediğimiz halde yine de peşinen damaklarımızda sanki “elma şekeri” kıvamında iz bırakan o “güzel şeyler”in, tez elden “bismillah” diyerek kapımızı çalmasını umutla bekledik.
Aynı günlerde yine bu ülkenin en “yetkili” bir başka makamındaki “kaptan köşkü”nde oturan, daha da doğrusu oturmaktan çok, tıpkı ünlü gezgin Marko Polo misali o ülke senin, beriki benim diyerek fırdolayı dolanıp duran, ayrıca uluslararası bu “tur”lardan fırsat buldukça, eski, “kıdemli” bir futbolcu olmanın verdiği deneyimle attığı ustaca “çalım”ların eşliğinde ardı ardına sıraladığı “açılım”larla vatandaşlarımızın tümünü nerdeyse “açılım manyağı”na dönüştüren başbakan Erdoğan’ın, memleket semalarında sergilediği bu “manzara”, güzel yurdumuzun en kuytu “mezra”larına dalga dalga yayılırken, milletçe buna sevinmeyip ne yapabilirdik ki!
Ama olmadı! Olmadı zira ne hikmetse “evdeki hesap çarşıya uymadığı” gibi, bu bapta heveslerimiz kursağımızda, lokmalarımız boğazlarımızda düğümlenip kaldı…
Nitekim güzel şeyler “hülya”sının ardından birbirinin peşi sıra güya devreye sokulan açılım “furya”ları, her geçen günün ardından giderek “çarşaf”a dolanıp dururken, öte yandan milletimizin ümüğünü sıkan sürüsüne lanet okuduğumuz meselelerimizin halli bir yana, şu günlerde özellikle “Kürt meselesi” sil baştan gündemdeki yerini eskisine nazaran çok daha fazlasıyla meşgul ettiğine göre, anlaşılan o ki, “güzel şeyler” ve “açılım” tantanalarının hepsi de ne yazık ki sadece birer masalmış…
Eskiden, yani bir zamanlar çift hörgüçlü develerin tellal, delik deşik kalburların saman içinde gezindiği o yıllarda, nenelerimizin ya da analarımızın anlattıkları “masal”lar dönüp dolaşıp nihayet “gökten düşen üç elma” ile sadece noktalanmayıp, ayrıca bu “lezzet”li elmalar, gerek masalı anlatan, gerekse onu dinleyen çocuklar arasında kavgasız patırtısız güle oynaya paylaşılırken, şimdilerde her biri başımıza birer “masalcı başı” kesilen bilumum yetkili, fevkalade dirayetli “böyük”lerimizin peş peşe sıraladıkları bu masallarda gökten elma beklerken, tam aksine başımızda patlayan kabaklarla baş başa kalıyorsak, demek ki bu ülkede giderek masallarımız da maalesef kokuşmuş Kirvem!
MIGIRDİÇ MARGOSYAN

Evrensel'i Takip Et