02 Aralık 2011 07:07

Dersim'i medyadan okumak

Bugünlerde bir tartışmadır gidiyor. Kafalarımızı bir o yana bir bu yana çevirip “Şimdi ne söyleyecek acaba?” diyoruz. Söz cambazı liderlere kalsa, tartışmanın sonunda kim daha iyi laf “çaktıysa” onu birinci seçeceğiz. Karikatürize etmeye çalıştığımız, 1938 Dersim Katliamı’nın tartışılma dü

Dersim'i medyadan okumak
Paylaş
Memed Tekin

Dersim Katliamı tartışması, CHP’li Hüseyin Aygün’ün Zaman gazetesine verdiği röportaj, arkasından yandaş medyanın açıklamaları AKP-CHP arasında bir söz dalaşına daraltmasına (tabi ki AKP lehine) ve Başbakan Erdoğan’ın “Devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum” demesiyle, bitmedi elbette. Arada Kılıçdaroğlu’nun etkisiz “vuruşlarını” saymazsak son olarak Hüsamettin Cindoruk’un “Dersim Cumhuriyetin zorbalığıdır” şeklinde özetleyeceğimiz açıklamasıyla (ki bu tartışma Atatürk haberdardı, değildi tartışmasına ciddi bir katkı yapıyor) önemli ama eksik bir tartışma alanına çekilmiş oldu.1
Buraya tekrar döneceğiz ama biraz tartışmaya daha geriden başlayalım ve daha sonra devlet olan AKP hükümetinin 1938’deki ideolojiden ne kadar uzaklaştığını kendimize soralım.

DERSİM’DE NE OLDU?

1923 yılıyla birlikte Cumhuriyet olan devlet, resmi sınırlar içinde Edirne’den Hakkari’ye, Trabzon’dan Antalya’ya tüm topraklar üzerinde hakimiyet kurma amacını hayata geçiriyordu. Bu uğurda çıkarılan yasalar, uygulanan devrim ve reformlar “güçlü devletin bekaası” içindi. Güçlü olmak için ulus olmak, güçlü bir ulus olmak içinde tekliği ve homojenliği sağlamak elzemdi. Memleket sathında bu “uyumu” bozan, kimse “çıban başıydı”
Vedat İlbeyoğlu’nun sözleriyle devam edersek, “Tek milletçi, tek dilci, tek dinci bir sistemdi yaratılmak istenen… Türkçe konuşan, kendisini Türk olarak tanımlayan, Sünni İslamın devletçe formatlandırılmış biçimini dini belleyen bir “millet” kurgusuna uymuyordu Dersim. ‘Tek’e bağlanması, Türk-Sünni potasında eritilmesi gerekiyordu”.2
Bir sabah “devlet büyükleri” yatağından uyanıp, “haydi sefere!” dememişlerdi.1938 Dersim operasyonu, ‘25’lerdeki Şark Islahat Planı’ndan itibaren planlanan bir seferdi. Dereler kan kırmızı akana kadar Dersim bombalansa, kurşunlansa, süngülense de, zafer olmadı.

CHP’NİN SIKIŞMIŞLIĞI

Tarih gösteriyor ki CHP, Dersim’e yaptıklarını ne saklayabildi ne de dönüp doğru düzgün tartışabildi. Meselenin ilginç yanı da burada ortaya çıkıyor:‘38’de devlet ve iktidar olan, tüm burjuva siyaset fraksiyonlarını içinde barındıran CHP, bugün muhalefete itilmiştir ve bugünün devlet ve iktidar olan, yine birçok burjuva fraksiyonu “tabela partisine” dönüştürmüş, burjuva siyaset geleneğinin bugünkü en güçlü temsilcisi AKP’nin, kendisine yüklenmesine cevap veremeyecek kadar köşeye sıkışmıştır. Tarihin cilvesi!

Bugün açısından asıl politikayı belirleyici ve yönlendirici CHP değil, AKP olduğu için CHP Milletvekili Gülsüm Bilgehan’ın (kendisi İsmet İnönü’nün torunudur) verdiği “ama sürgün kızları da ne kadar iyi yetişti” anlamına gelen safça açıklamalarını3 meraklısı için dipnot vermekle yetinelim ve AKP’nin Dersim çıkışıyla ne yapmak istediğini açıklamaya çalışalım.

YAZARLAR NE DİYOR?

Önce yandaş medyada neler yazılmış onlara bakalım. İlk olarak Yeni Akit Gazetesi. Sağlıklı bünyelerin uzak durması gereken, bir bakılması gerekiyorsa da ardından hızla temiz havaya çıkılması farz olan bir gazete yeni akit, severek takip etmiyoruz.

YENİ AKİT DERS VERİYOR

Karahasanoğlu köşesinde4 tarihi gerçekleri saptırarak Sivas Madımak Otelinde  yaşananları, “Dersim’deki gibi, kasıtla işlenmiş bir toplu öldürme olayı da değildi bu... Bir gösteri sonrasında çıkan yangında, otelde dumandan zehirlenerek yaşanan ölümlerdi, Sivas ölümleri...” diyerek ilk önce orayı bir aklıyor. Sonrasında “Böylesine masum bir olaydı, Sivas olayları...” diyor. Bitmiyor eziyet, devam ediyor ve Av. Şanal Sarıhan’a “kızıyor”: “Polonya’da bir Türkün, Sivas şüphelileri arasında olduğu gerekçesi ile gözaltına alındığını, yine bu avukat ablamızdan öğrenmiştik...Gözaltı olayını canla başla kamuoyuna duyurup, ardından da o Türk vatandaşının iade edilip zindanlarda çürümesi için ne girişimlerde bulunmuştu!..”
Ardından Karahasanoğlu Alevi derneklerine, soruyor: “Nedir bu, “Dersim’de ölen binlerce insanın katillerine yönelik çekingenlik?​”...

Bu nasıl bir güven duygusudur, bu nasıl bir kendinden, tarihten, gerçekten geçmedir? İşe bakın! Sivas katliamına sesini çıkarmayan, “masum bir olaydı” diyen Karahasanoğlu’dan öğrenecek Alevi örgütleri, dernekleri Dersim Katliamı konusunda ne söyleyeceğini? Şaka mı bu?!

TÜRKÖNE’NİN MÜJDESİ

AKP’den milletvekili olacak kadar ‘becerikli’ olamayan Mümtaz’er Türköne Başbakanın açıklamaları üzerine köşesinde yazıyor.5 Türköne, katliamın sorumluluğunu doğrudan devletin üzerine alıyor. Söylenen özrün devlet adına dilendiğini belirtiyor ve esas sihirli cümleyi kağıda döküyor: “Bu özürden sonra, bildiğimiz, tanıdığımız ve epeyce korktuğumuz devlet artık yok oldu... Bu özrün dilendiği an, devlet ile halk arasındaki mesafenin en aza indiği andır. Başbakan bu özür ile, müstebitlerin, seçkin bir azınlığın devletini tek hamlede yıkmıştır.” Bu ne büyük bir tespit, ne büyük bir adım ülkemiz için! Müjdeliyor Türköne; “Türkiye artık yeni, yepyeni bir devlete sahiptir”. Alkışlar sana Mümtaz’er Türköne!

Türköne için meseleyi açık, devletin resmi ideolojisinin ürünü Dersim Katliamı, tarihin sayfasından çekilip alınmıştır. Konuyla ilgili muhatap Başbakan’ın açıklamasını yeterli buluyor ve bir müjdeyi paylaşıyor! Ancak ilk olarak, bizimde başta vurguladığımız gibi CHP’nin tüm burjuva siyasi fraksiyonlarını içinde barındırdığını “Tunç Eli planı’ hazırlanırken ve katliam yapılırken Adnan Menderes de CHP’liydi. Üstelik milletvekili idi. İktidarda bulunan herkes CHP’liydi Menderes” sözleriyle itiraf ediyor.

ÇANDAR RAHAT NEFES ALDI

Cengiz Çandar da Başbakan’ın açıklamalarını köpürtüp süsleyenlerden. İlk yazısında6, “Başbakan Erdoğan dün müthiş bir iş yaptı. Arşivlerden Dersim katliamını ortaya çıkarttı, yaklaşık 75 yıllık ‘resmi tarihi’ yırttı attı” diyerek Başbakanın arkasında saf tutuyor. İkinci yazısında da7 daha ihtiyatlı olmayı tercih etse de “yetmez ama evet” tutumuna gelebilecek eleştirilere önceden şöyle diyor: “12 Eylül referandumda kabul edilmesinden yana olanlar, bu pozisyonlarını ‘yetmez ama evet’ diye ifade etmişlerdi. O günden bugüne polis-adliye ekseninde yaşanan tüm olumsuzluklar onların başına kakılır oldu. Son bir yıllık ve çok kez vahim nitelikteki uygulamayı hatırlatarak onları bir nevi ‘pişmanlığa’ davet ettiler. Adeta ‘yetmez ama evet’ tavrı almış olmalarından ötürü ‘özür dilemeleri’ beklendi” Anlaşılan Çandar, Başbakanın bu “kurtarışıyla” oldukça rahatlamış ve adeta ‘bize boşa yüklendiniz” demektedir. Çandar’ı kendi mutluluğuyla bırakıp devam edelim.

ALTIOK TEBRİK EDİYOR

Melih Altıok da Başbakanı “Yıllardır talebi bu olan ve akıl sağlığını muhafaza eden bir demokrat olarak gocunmadan kendisini tebrik ediyorum. Ama bizim cenahta gocunanlar çoğunlukta” diyor ve akıl sağlığıyla ilgili tespitini unutarak, başlıyor “cenahını” saymaya: “İflah olmaz Kemalistler”, “solun ve Egemen Kürt siyasetinin neredeyse tamamı”, “PKK çevresi” ve Birgün gazetesi. Ne renkli bir hayatı var Altıok’un!

Altıok için çirkinlik yapmanın sınırı yok. Dersim Katliamı gibi önemli bir tarihi gerçekliği bile AKP’nin arkasında saf tutmak için kullanabiliyor.

Daha nice köşe yazısına bu konuyla ilgili sayfamızda yer verebilirdik. Ama medyanın konuya nasıl yaklaştığını ortaya koyan iki haberi de sizlerle paylaşıp muhalif köşe yazarlarına geçiş yapalım.

AKILLARA GELMEYENLER

Bahsettiğim haberlerden birincisi Sabah gazetesine8, ikincisi ise Zaman gazetesine ait9. İki yazıda da Başbakanın açıklamasından Alevi olduğu söylenen kişilerin memnuniyetleri kağıda dökülmüş. Alevilerin memnuniyetlerini ara başlığa taşıyacak kadar “düşünceli” ama kuru bir özrün yeterli olup olmadığı, Dersimlilerin şimdiki taleplerinin ne olduğu, şimdi ne yapılması gerektiği haberlerde yer almamış. Anlaşılan “akıllarına gelmemiş”.

BU TARTIŞMALARDAN NE ANLAMALIYIZ?

Mustafa Yalçıner’in yazılarında işlediği gibi10 bugün AKP, Gülen cemaatiyle birlikte hükümet olmanın yanında devlet olmaktadır. Yalçıner’in özetlediği gibi “Dolayısıyla örneğin Menderes-Bayar tarafından ele geçirilme örneğiyle kıyaslandığında devletin AKP’lileşmesi, daha gel-geç olmayan, daha kapsamlı ve “oturaklı” bir yeniden yapılanma etkinliğidir” ve bu süreçte AKP, bölgeye özel bir önem atfetmektedir. 2009 yılından bu yana süren KCK adı altında yürütülen operasyonlarda binlerce Kürt siyasetçi cezaevleriyle terbiye edilmek istenmektedir. Kürt sorunun demokratik çözümünden yana olan aydın ve akademisyenler Prof. Büşra Ersanlı ve gazetemizin de yazarı Ragıp Zarakolu’nun tutuklanmasıyla sindirilmek istenmektedir. En sol dalga da yıllarca yargının kendisine engel olduğu politikası yapan AKP kuvvetler ayrılığı ilkesini gücü eline alınca unutmuştur. Hukuksuz arama kararları ve dayanaksız iddialarla11 gözaltına alınan ve sonrasında tutuklanan onlarca avukatla Kürt halkına göz dağı verilmektedir.

Pınar Öğünç’ün köşesinde12 hatırlattığı üzere “Gerekiyorsa’ diyen başlayan özür olur mu? Resmi özür, iktidar partisinin il başkanları toplantısında mı dilenir? Somut karşılığı olmayan özür, ne kadar özürdür? Sadece tarihe mal edilemeyecek Türkleştirme politikası hâlâ diriyken özür ne kadar tutarlıdır? Ağızdan çıkan yine de tarihi bir kelime midir?​” soruları, ardından Dersim ’38 Belgeselinin AKP hükümeti döneminde başına gelenleri unutmadık değil mi?
Daha unutmamamız gereken çok şey var. Vedat İlbeyoğlu’nun yukarda atıf yaptığımız yazısında sorduğu gibi Dersim’de meydana gelen akla ziyan caniliklere, alçaklıklara dair “Neden? Niçin?​” sorularına cevap yoktur, Başbakan’ın özrü içinde!”

Başbakan, bu katliamın neden yapıldığını es geçtiği ve esas olarak “devletin bekasını” koruduğu gibi Başbakanı alkışlayan köşe yazarlarının da atladığı ya da görmezden geldiği en önemli sorun, yaşananları geçmişte yaşanmış saymalarıdır.

Evet, Dersim yaşananlar ve devletin zulmü hiçbir devirle kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Ama az çok vicdan sahibi, demokrat herkesin görebileceği bir gerçekte var ki, o da ‘38’i Kürt sorunundan ayırmanın mümkün olmadığıdır.

Bu tartışmada esas soru; Dersim kırımının bağlandığı amaç ve devlet stratejisiyle, bu tarihsel amacın güncel uzantısı ve binlerce insanın ölümüne sebep olan Kürt sorununun inkar ve baskıyla çözüme kavuşturulmak istenmesiyle hesaplaşabiliyor mu Hükümet ve Başbakan?
Bu soruya ayaklarınız, süslü laflarla yerden kesilmiş olarak değil, en demokratik hak ve taleplerin bastırıldığı ülkemizde bir gün sizinde gözaltına alınıp, tutuklanacağını düşünerek cevap verin, ne olur!

NOT: Dersim tartışması ilk başladığında yazdığı köşe yazısıyla tartışmaya nasıl yaklaşmamız gerektiği üzerine önemli ipuçları vermiş olan İhsan Çaralan’ın 23 Kasım 2011 tarihli “Gerçek, doğru ve zaman” başlıklı yazısının da, ısrarla okunması gerektiğini belirtmeliyim.
Ayrıca konuyla ilgili  adresinde toparlanmış burjuva köşe yazarlarının yazılarına da bakabilirsiniz.

12 Radikal Gazetesi, Pınar Öğünç, “Dersim belgeselini yasaklayan AKP’ydi”, 25/11/2011
11 Evrensel Gazetesi, “Savunma da gözaltında”, 24/11/2011
10 Evrensel Gazetesi, Mustafa Yalçıner,  “AKP’lileşen devlet, devleteşen AKP-1 ve 2”, 21/11/2001 ve 28/11/2011
9 Zaman Gazetesi, “Avrupalı Dersimliler: Başbakanın özrü bir milat, Tunceli ismi değişmeli”, 25/11/201
8 Sabah Gazetesi, “Alevi Camiasından Dersim özrü yorumu”, 24/1/2011
7 Radikal Gazetesi, Cengiz Çandar, “Dersim Özrü-2. ‘Yetmez ama evet”, 26/11/2011
6 Radikal Gazetesi, Cengiz Çandar, “Başbakan, Dersim’le ‘resmi tarih’i yırttı!”, 24/11/2011
5 Zaman Gazetesi, Mümtaz’er Türköne, “Menderes de CHP’li idi”, 25/11/2011    
4 Yeni Akit, Ali Karahasanoğlu, “Sivas’ta aslan kesilenler Dersim’de niye sessiz?​”, 25/1/2011
3 Milliyet Gazetesi, Serpil Çevikcan, “Dedem o zaman Pembe Köşk’teydi”, 25/11/2011
2 Evrensel Gazetesi,Vedat İlbeyoğlu, “Özür’ mü?!”, 27/1/2011
1 Radikal Gazetesi, Ezgi Başaran, “Dersim’den CHP kadar DP’de sorumlu”, 28/11/2011

ÖNCEKİ HABER

Çok tuhaf soruşturma

SONRAKİ HABER

Ayçiçeğinin anayurdundan Kürt diyarına

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa