Anayasa sürecine ileriden müdahil olmalıyız

Selmane Ertekin


1982 Anayasasında birçok değişiklik yapıldı. Ancak eleştiriler Anayasanın baskıcı özünün korunduğu yönünde. Yeni anayasa sizce, toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek mi?
Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu biliniyor. Mevcut anayasa, 12 Eylül darbesinden bu yana yamalı bir bohçaya döndüğüne göre, toplumun ihtiyaçlarına cevap veremiyor demektir. Kaldı ki, 12 Eylül Anayasası askeri faşist diktatörlük koşullarında yapılmıştı. Halkın, sendikaların, siyasi partilerin, tüm muhalif kesimlerin zapturapt altına alınmasını hedefleyen bir anayasaydı. Baskıcı olmasının yanı sıra, aynı zamanda liberal dönüşümü sağlamak üzere kurgulanmıştı. Zaman içinde elbette ki, toplumsal mücadelelerinin sıkıştırmasıyla kimi değişiklikler yapıldı. Toplumsal mücadelenin zayıf olduğu dönemlerde de sermayenin ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde yeni düzenlemeler yapıldı. Artık yamalı bohçaya dönüşmüş bir anayasanın yerine, halkın farklı kesimlerinin katıldığı bir anayasa süreci olmalı.

Çeşitli çevrelerin anayasa yapım sürecine katılması gerektiğini söylüyorsunuz. Peki, ihtiyaç nasıl bir anayasadır? Yani sizce, anayasada neler yer almalıdır?
İşçi ve emekçilerin örgütlenme ve toplu pazarlık hakkını, güvenceli çalışmayı garanti altına alan bir anayasa olması gerekir. Aynı zamanda, işçi ve emekçilerin kendi çıkarlarını politik yaşama yansıtabileceği mekanizmaların da anayasada korunması esas olmalıdır. Yani işçilerin ve emekçilerin sadece ekonomik olarak örgütlenme haklarının güvence altına alındığı değil, aynı zamanda emeğin siyasi olarak da örgütlenmesinin güvence altına alındığı bir anayasaya ihtiyaç var. Bunun koşulları da kuşkusuz, siyasi partiler ve seçim yasasındaki kısıtlayıcı hükümlerin ve seçim barajlarının kaldırılmasıyla, düşünce ve ifade özgürlüğünün güvence altına alınmasıyla mümkün olacaktır. Demokratik bir anayasanın çerçevesini işçi ve emekçilerin örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı, siyaset hakkı, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi ve siyasal yaşamın demokratikleştirilmesi oluşturacaktır.  Demokratikleşme, tüm bunlarla beraber farklı kimliklere, farklı inançlara, farklı kültürlere olanak tanıyan ve onların varlıklarını güvence altına alan bir anayasa ile sağlanır diye düşünüyorum.

Nasıl bir anayasa istediğinizi ifade ettiniz. Bir de mevcut durum var. Sizce, yeni anayasa nasıl şekillenecek, nasıl müdahale etmeyi düşünüyorsunuz?
AKP hükümeti yeni yasama dönemine girdiğinde hızla anayasa tartışmalarını gündeme açtı. Aslında AKP hükümetinin nasıl bir anayasa yapacağının işaretlerini BDP’nin Anayasa  Komisyonunda görev verdiği Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın tutuklanmasıyla gördük. Konsensüs sağlamak üzere kurulan bir yapıda bile, farklı siyasi partilerin varlığına tahammül yoksa, yapılacak yeni anayasanın da ne kadar demokratik olacağı tartışma konusu olur. Burada şunu demek istiyorum: AKP, her ne kadar anayasa değişikliğini yapacak yeterli çoğunluğa sahip olmasa da, yüzde 50’lik bir oy aldığını belirterek, anayasayı kendisinin yapması gerektiğini iddia ediyor. Demokrasiyi işletme görünümü altında farklı kesimlerden görüş alıyor. Ama sonuçta bildiğini yapıyor.
Hükümetin önünde, düşündükleri anayasanın felsefesini oluşturacak bir çerçeve metin var. Teknik bir anayasa metninden bahsetmiyorum. Oluşacak anayasanın ideolojik yanından bahsediyorum. İdeolojik yanı nedir? Kamu hizmetlerinin tasfiyesinin önünde engel oluşturan hükümlerin anayasadan çıkarılmasıdır. Tabii tüm bunlarla birlikte kişi hak ve özgürlükleri temelinde bir anayasa yapılacağı iddia ediliyor.

Kişisel hak ve özgürlüklerin anayasada olması kötü mü?
Toplumsal haklarla güvenceye alınmamış kişisel hakların yaşamda pek bir geçerliliği yoktur. Toplumsal haklar ve toplumsal dayanışma mekanizmaları, hükümet tarafından özellikle tartışmanın uzağında tutuluyor. Bunu nereden biliyoruz? Birincisi, toplumun dayanışma kurumları diyebileceğimiz sağlık, sosyal güvenlik, eğitim gibi kamu hizmetlerinin tasfiyesinden anlıyoruz.
Van ve Erciş merkezli deprem felaketinin ardından yürütülen zorunlu deprem sigortası tartışmaları boşuna değildir. Böylesi felaket günlerinde toplumsal dayanışmanın yanı sıra, devletin vatandaşını kurtarma, barınma, ısınma ve gıda sorunlarını çözmesi gerekirken, adeta “Herkes kendi göbeğini kessin” anlayışıyla deprem sigortası tartışmaları yürütülmüştür. Oluşan toplumsal duyarlılık ve dayanışma neticesinde bu tartışmalardan şimdilik kısmen uzaklaşılmıştır.
İkinci mesele ise oldukça politiktir. Cumhuriyet tarihi boyunca rejimin sorunu haline gelen Kürt meselesinde demokratik çözümü noktasında adım atılmamış ve tarafların karşılıklı savaşı haline gelmiştir. Bugün açısından anayasa tartışmaları içerisinde Kürt sorunu da kişisel hak ve özgürlüklere sınırlandırılmış durumda. Kürt halkı bir ulus olarak, bir halk olarak, dili, kimliği ve kültürüyle var olmak istiyor ve toplumsal haklarının anayasal güvence altına alındığı bir Türkiye istiyor. Yoksa Kürt dilinin bireysel bir hak olarak konuşulması ve öğrenilmesi değil mesele. Mesele, cumhuriyetin farklı kimliklerden ve farklı kültürlerden meydana geldiğinin kabulü; dolayısıyla Kürt ulusunun varlığının, yanı sıra Çerkesler, Ermeniler, Süryaniler, Aleviler gibi farklı kimliklerin ve inançların varlığını tanımak ve güvence altına almaktır.


ANAYASA İÇİN KURUCU MECLİS

Tartışmalarının bir yanı da anayasanın nasıl hazırlanacağı. Sizce anayasayı kim yapmalı ve nasıl yapılmalı?
Yeni bir anayasa tartışması 12 Eylül 2010 referandumunda olduğu gibi, aslında iki başlı yürütülüyor. Bunlardan birincisi, AKP’nin başını çektiği ve sermaye sınıfının ihtiyaçlarını düzenleyecek bir anayasa. Diğeri de işçilerin, emekçilerin, ezilen halkların, hor görülen inanç gruplarının ihtiyaçlarını karşılayacak demokratik bir anayasa. Yeni anayasaya bu iki odak arasındaki mücadele yön verecek.
Kuşkusuz önümüzdeki dönem yapılacak bir anayasa, işçiler, emekçiler ve demokrasi güçlerinin ihtiyacına yanıt olursa, ezilen sınıfların, ezilen ulusların, horlanan, dışlanan inanç sahiplerinin taleplerini karşılarsa daha makul bir anayasa olur. Dolayısıyla Emek Partisi olarak, kurucu meclis eliyle anayasa yapılması önerimiz var. Kurucu meclis dediğimizde, toplumsal sorunların muhataplarının, yani emek ve meslek örgütlerinin, siyasi partilerin, üniversitelerin, demokratik kitle örgütlerinin, Kürt siyasal örgütlerinin, inanç örgütlerinin dahil olduğu meclis anlaşılmalıdır. Yanı sıra çevre, kadın oluşumlarının da anayasa yapılmasında yer alması gerekiyor. Başka türlüsü toplumun ihtiyaçlarını görmeyecektir.


MUHALEFETE BASKI VAR

AKP’nin hazırlamayı düşündüğü anayasa sizce bunları güvence altına alan, yani demokratik bir anayasa olamaz mı?
Muhalif kesimleri tutuklayarak, dışlayarak demokratik anayasa yapılamaz. Şimdi BDP adına anayasa çalışmalarına katılan Prof. Dr. Büşra Ersanlı, gazeteci, barış savunucusu, demokrat bir aydın olan Ragıp Zarakolu gibi isimler, BDP’li siyasetçiler tutuklanarak nasıl bir demokratikleşme sağlanacaktır? Gazeteciler, basın, üniversiteler, aydınlar, sendikalar tehdit altında iken AKP politikalarının dışında ve karşısında nasıl görüş açıklayacaklardır? Bu kadar baskı altında iken demokratikleşmede nasıl taraf olacaklar? Sendikalaştığı için kapı önüne konan, polis-jandarma saldırısına uğrayan işçi, haklarına nasıl sahip çıkacak? Uluslararası tekellerden bağımsız bir enerji politikasını savunan, doğasına ve tarihine sahip çıkanlar “terörist-provokatör” diye muamele görürken ne kadar demokrasiden söz edilebilir?
AKP’nin bugünkü politikaları, mevcut Meclisin demokratik bir anayasa yapmayacağını fazlasıyla göstermişken, emek ve demokrasi güçlerinin politikaya daha ileriden müdahil olmasının zamanı geldi de geçiyor bile.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et