9 Aralık 2011 10:02
Cemal Gökçe

Uzunca bir süredir yürürlükte bulunan imar ve afetler yasasına rağmen ülkemizde orta büyüklükte bir deprem bile önemli ölçüde can ve mal kayıplarına neden olmaktadır.
Ayrıca yaşadığımız topraklarda çevresel koşulların kötüleşerek ormanların azalması, su kaynaklarının yok edilmesi, aşırı tüketimi ve kirletilmesi, ekolojik bozulmanın artarak hava kirliliğinin çoğalması gibi konular giderek yoksulluğu artırmakta, tüm canlı yaşamını yeni tehlikelerle baş başa bırakmaktadır. Bu durum genel olarak afetleri, özel olarak da depremleri yaşamımızın önemli bir parçası haline getirmektedir.
Açıkçası her geçen yıl sürdürülemeyen gelişmeler, yaşam alanlarımızı doğal olaylar karşısında oldukça zayıf düşürmektedir. Bu bağlamda insanların güvenli ve sağlıklı bir çevre de yaşama hakkı, en temel insan hakkı olarak gündemdeki önemli yerini de koruyor.
Özellikle 1999, 17 Ağustos depremini düşündüğümüzde, neredeyse  yüzde 100’ü betonarme olarak üretilen yapılarımızın  yüzde 6’sı göçmüş,  yüzde 7’si ağır hasar almış,  yüzde 12’si de orta büyüklükte hasar görmüştür.
Yani yapılarımızın yaklaşık olarak  yüzde 25’i oturulamaz hale gelmiştir. Van’da yaşamış olduğumuz depremler de, yapı stokumuzun deprem güvenlikli olmadığını ortaya koymuştur.
Bugüne kadar depreme hazırlanmak konusunda teorik düzeyde birçok çalışmanın yapılmış olduğunu, fakat uygulamaya dönük olarak neredeyse hiçbir şeyin yapılmadığını da biliyoruz. Oysa 1999 depremleri sonrası “Ulusal Deprem Konseyi”nin hazırlamış olduğu rapor, İMO İstanbul Şubesi tarafından hazırlanmış olan “Afet Sakınımı ve Stratejik Plan Yaklaşımı”, “İstanbul Deprem Master Planı Çalışmaları”, “Deprem Şurası” ve raporları, “Kentleşme Şurası” rapor ve kararları, Odamızın geçen yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi Deprem Araştırma ve İnceleme Komisyonuna sunduğu rapor ve bir dizi çalışmalar göstermiştir ki,  ülkemizin her an her yerinde önemli bir deprem olabilir. Ayrıca yapı güvenliğinin olmaması nedeniyle de ciddi ölçekte can ve mal kayıplarının ortaya çıkacağı da anlaşılmıştır.
Yakın bir gelecekte deprem bekleyen kentlerimizden biri de İstanbul’dur. Yaşadığımız depremlerde ortaya çıkan sorunların daha fazlasını İstanbul da yaşayacaktır. İstanbul’da bulunan yapı stokunun durumu 1999 şartlarında ne ise, bugün de aynıdır. Öyle ki aradan 12 yıl geçmiş olması nedeniyle varolan yapı stoku daha da eskimiş ve yıpranmıştır. 1999 yılında yaşamış olduğumuz Gölcük merkezli depremde yapılarımızın  yüzde 25’İ oturulamaz hale gelmiştir. Açıkçası İstanbul’un yaşayacağı bir depremde de, aynı durumla karşılaşılacağı açıkça söylenebilir.
İstanbul’da bulunan yapıların  yüzde 25’inin kullanılamaz hale gelmesi, yeni barınma ve toplanma alanlarına da ihtiyaç olacağını gündeme getirmektedir. Ayrıca artçı depremlerin devam etmesi nedeniyle, bu sürede insanların sağlam bile olsa konutlarına girmeyecekleri de,  açıklıkla söylenebilir. Van ilimizde yaşadıklarımız İstanbul’da yaşanacakları bir öngörü olmaktan çıkarıp, gerçeğe dönüştürüyor.
Ayrıca bugün İstanbul’da bulunan yolların, afet yolları da dahil olmak üzere otopark olarak kullanılması, sokakların son derece dar olması, toplanma ve çadır kurulabilecek alanların önemini daha da artırmaktadır.
1999 Gölcük merkezli deprem de, İstanbul’da bulunan eğitim kurumlarımızın 689’u az hasarlı, 131’i de kullanılamaz hale gelmiştir. Ayrıca az hasarlı hastane binası 21, orta hasarlı hastane binası 4, ağır hasarlı hastane binası da 1 adet olarak belirlenmiştir. Yine İstanbul ölçeğinde oldukça fazla sayıda konut yapısı da hasar görmüştür.
1999 depremleri sonrası; orman yangınları, büyük yangınlar, deniz kazaları, sel, heyelan gibi doğal afetlere karşı mücadele çalışmalarını koordine etmek için İstanbul’da “Afet Yönetim Merkezi” kurulmuştur.
İstanbul Valisi başkanlığında oluşturulan Afet Merkez Kurulu 14 kişiden oluşmuştur. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı olarak bu kurulun üyelerinden birisi olarak; bu kurul kurtarma stratejisi yerine koruma stratejisini, yara sarma söylemi yerine hazırlıklı olma söylemini ilkesel olarak kabul etmiştir.
Yapılan çalışmalar arasında İstanbul’un yaşayacağı bir deprem sonrası, çadır kurulabilecek en uygun alanların tespiti yapılmış kapasitesi ve fonksiyonları da belirlenmiştir.
Bu çalışmalarda 310 çadır kent yeri kesinleştirilmiş olup, 160’a yakın toplanma yerinin de var olduğu belirlenmiştir. Çadır kentlerde kurulabilecek çadır kapasitesi de 185 bin 645 adet olarak tespit edilmiştir.
İstanbul’un her ilçesinde en az iki adet özellikli çadır kent alanı yeri belirlenerek, alt yapı hazırlık çalışmaları tamamlanmıştır. Bu çalışmalar evresinde çadır kurulacak ve toplanma yerlerinin vaziyet planları, su bağlantı yerleri, 77kanalizasyon bağlantı çalışmaları, telefon bağlantı çalışmaları, elektrik bağlantı çalışmaları ve ihtiyaç çalışmaları yapılmıştır.
İl Afet Yönetim Merkezinin çalışmaları arasında seyyar hastane kurulabilecek alanlarla, ilk yardım ve yaralı toplanma bölgeleri de belirlenmiştir.
Ne yazık ki, 2003 yılı sonrası dönemde yönetim değişikliği nedeniyle bu kurulun akıbeti hakkında bugüne kadar da bir bilgi edinilememiştir.
Bugün Van ilimizde yaşanan deprem, gerek konut nitelikli yapılarda oluşan hasarlar, gerekse kamu yapılarının hizmet dışı kalması, İstanbul’u bir kez daha gündemin baş köşesine oturtmuştur.
1999 depremleri sonrası İstanbul İl Afet Merkez Kurulu tarafından belirlenen 480’e yakın toplanma alanı ve çadır kurulacak alanların önemlice bir kısmı, AVM’lere ve lüks inşaatlara dönüşmüştür.
Üsküdar’da bulunan Devlet Malzeme Ofisi’nin arazisi, Ortaköy’de bulunan Ermeni Vakfı arazisi, Abide-i Hürriyet Parkı arazisinin bir kısmı, Bostancı’da yapılan Paragon Residence’ın yapıldığı arazi,  Merdivenköy Çocuk Esirgeme Kurumu arazisi bunlardan bir kaçıdır.
Sonuç Olarak;
1999 depremlerinden sonra depremini bekleyen İstanbul’da belirlenmiş olan 480 çadır yeri ve toplanma alanlarının önemlice bir kısmının yapılaşmaya açılmış olması, Van depremleri sonrası umarım ki kentimizi yönetenlerin az da olsa gündemlerine girer. Özellikle Van ilimizde yaşanan deprem, toplanma alanlarının ve çadır kurulacak alanların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

*TMMOB İnşaat Müh. Odası İstanbul Şube Başkanı

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et