ACI DEVAM EDİYOR
“Taş olsaydım erirdim, toprak oldum dayandım” diyor Dersimli Huriye. Besleme olarak köleleştirildiği, türlü eza, cefaya uğratıldığı yılları tanımlarken söylediği bu söz kulaklarda çınlarken hâlâ, bir söz duyuldu Erdoğan’ın ağzından: “Devlet adına özürdilemek gerekiyorsa ve böyle birlitera
Kendilerini ve köklerini geride bırakmaya zorlanarak çıkarıldılar eziyet yolculuğuna. Analarını, babalarını, kardeşlerini ölü mü diri mi bıraktıklarını bilmeden, asi saçları sıfıra vurulmuş, başka bir dile, başka bir memlekete “köle” olarak gönderilmişlerdi kız çocukları. Geride kalanların kulaklarında çınlayıp durdu çığlıkları, gözlerinin önünden gitmedi kan akan Munzur. Ses çıkarmasın diye göğsüne basa basa öldürdükleri çocuklarının azabıyla başka çocuklar doğurdu kadınlar… Ve o başka çocuklara, diğer çocuklarının başına gelen gelmesin diye anlatamadılar neler olup bittiğini… Çocuklar da sormadı anneler neden bir ağacın gövdesine sarılıp ağlar, suyun kıyısında avuçlayıp durdukları suya gözyaşı döker… Torunlar sordu ama; çünkü bu kıyım, insanlık tarihinin peşini bırakmamacasına yapışmıştı yakalarına.
Dersimli kadınlar, başbakana değil ama bu tarihten habersiz bırakılanlara “samimiyet” çağrısı yapıyor. Çünkü, birbirimizin acısına korkmadan bakabilmenin hepimizi yeni bir tarihi yazmak için ortaklaştıracağını düşünüyorlar. Çünkü, “açılımlar şahı” başbakandan beklenen samimiyet değil, “mış” gibi söylediğinin gereğini yerine getirmesi… Dersimli kadınlar olarak bu sorumluluğu 2009 8 Mart’ında, başbakana seslenerek “Oraya buraya kıvırma CHP katil ama sen de arşivleri açıklamayarak, Dersim halkından özür dilemeyerek, iktidar olarak yapılması gerekenleri yapmayarak bu suça ortaksın” diyerek hatırlatmıştık. İki sene önce Onur Öymen’in çok tartışma yaratan Kürt sorunun çözümü için Dersim katliamının örnek alınması gerektiği yönündeki cümlelerini de CHP kapılarına siyah çelenkler koyarak protesto etmiştik. Bugün televizyonları açtığımızda yine 38 Dersim katliamı tartışılıyor…
Özrü dilerken bugünü de görmek gerek
Yüzlerce insanın tutuklanması, binlerce dava, gözaltı, kimyasal silahlarla ölüm, durmadan operasyon, yüzlerce asker, gerilla cenazesi ve annelerin gözyaşları sürerken, bugün katliam bu yöntemlerle devam ederken biz de Dersimli kadınlar olarak sözümüzü söylemeye devam ediyoruz. Başbakan suçun ortağı olmaya devam ediyor. Oysa yapılması gereken çok açık. Dersim 38 katliamı, tarihsel arka planı dahil olmak üzere, katliamın bütün sorumluları açıklanmalı. Katledilen Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri açıklanmalı, gizli arşivler açılmalı ve Dersim adı ilimize geri verilmeli.
Yoksa Gülten Doğan gibi Dersimli kadınların, onların annelerinin ve kızlarının acısı hiç dinmeyecek.“Anneannem 38 olaylarından sağ kurtulmuş ama geriye kalan hiçbir yakını yok. Ailesinden söz açıldığında gözyaşları sular seller gibi akardı. Anlattıklarından biliyoruz aylarca mağaralarda aç ve perişan yaşadıklarını... Geride kalanların göçe ve memleketlerinden yurtlarından koparılıp medenileştirilme adına dilini bilmedikleri, tamamen yabancı oldukları yerlerde yaşamaya zorlanmaları... Dersim olaylarının hesabı verilmelidir. Bir özür yetmiyor…” diyor Gülten Doğan.
Önce bu ülkeye barış gelmeli
Aynı talep Dersim Yenigün Kadın Derneği yöneticilerinden Fidan Demir’in de talebi.
“Dersim 38 katliamı bizler için acıdır, bu halk için ise utanç olmalıdır” diyor Fidan hanım. “Çünkü aradan 80 yıl geçmesine rağmen bu acıyı ve bu utancı dindirecek hiçbir somut adım atılmadığı gibi bugün hâlâ insanlar Kürt olduğu için, Alevi olduğu için, devrimci ya da muhalif olduğu için tutuklanıyor, öldürülüyor, susturulmaya çalışıyor.” Peki ne istiyor? “Bunları yapan bir iktidar, önce bunları yapmayı bırakacak, bu ülkeye barışı getirecek ve bunlarla birlikte Dersimlilerden gerçek bir özür dileyecek meclis kürsüsünden. İşte o zaman bizler vicdanlarımızı az da olsa rahatlatacağız” diyor.
Başbakan’ın bu talepleri yerine getirmesi için gidişatı onların canlarının isteyip istememesine bırakmamak gerektiğini söylüyor Berna Argın. “Bizleri Dersim halkı olarak bu tartışmaların dışına atmaya çalışıyorlar, sanki birbirlerine attıkları suçların acısını biz çekmemişiz gibi.” Ona göre Dersim halkının taleplerini karşılayacak bütün olanaklar var AKP’nin elinde. “Ama yapmıyor, yapmak istemiyor. Bizler birlik olarak AKP’nin yapmak zorunda olduklarını sürekli hatırlatmalıyız” diyor.
“ÖZÜR DİLEMEK ZORDUR AMA BAZEN DE ÖZRÜ KABUL ETMEK ZORDUR”
Semra Bulut
Dersim’de son günlerde tartışılan 38’i, Dersimli kadınların anlatımlarından biliyoruz biz “gurbet”ler. Hemen her ailede kayıplar yaşanmış. Bazı ailelerde tüm erkekler yitirilmiş, bazı ailelerse evlerini, köylerini terk etmiş ya da göçe zorlanmış. Ailemin yaşadığı yer Trakya’da yüzlerce Dersimli aile yaşıyor. Çoğu 36-38 yıllarında göç etmiş Dersimli aileler bunlar… Sizce o kadar uzağa sadece işsizlik için gitmiş olabilirler mi?
Hatırlarsanız Amerika Birleşik Devletleri, işlediği soykırım suçu için değil, yaptığı “kötü muamele” için Kızılderililerden özür dilemişti. 5 Kızılderili kabile temsilcisinin katıldığı törende, Cumhuriyetçi Senatör Sam Brownback, Kızılderililerden özür dilemek için çıkarılan yasayı okumuştu. Cherokee Şefi Chad Smith, böyle bir özrü talep etmediklerini ancak özrün kabul edildiğini söyleyerek “Özür dilemek zordur ama bazen de özrü kabul etmek zordur” demişti.
İç savaş kurbanlarını anma günü dolayısıyla konuşma yapan Guatemala Devlet Başkanı Alvaro Colom, 1960-1996 yılları arasında yaşanan iç savaş sırasında işlenen “soykırım” suçları için; “Her ne kadar soykırım ulusal, etnik, radikal, dini ya da siyasi bir grubun tamamı ya da bir kısmını ortadan kaldırmak demekse de, Guatemala’da soykırım da yapılmıştır, etnik temizlik de yapılmıştır. Din adamları, siyasetçiler, sendikacılar, akademisyenler, yerliler sistematik olarak ortadan kaldırılmıştır. Devlet Başkanı olarak, Başkomutan olarak af diliyorum” diyebilmişti.
Recep Tayyip Erdoğan ise Dersim’de yaşanılanları, bir isyanın bastırılması durumu olarak görüp “Dersim için devlet adına özür diliyorum” diyebildi. Aradaki fark çok açık.