Resmi tarih yırtıldı: 1937-1938 Dersim katliamı
Resmi tarihe baktığımızda Dersim’de yaşanan olaylara isyan der. İsyanın başında Seyit Rıza olduğu, özerk devlet kurmak istedikleri ve çeşitli asayiş sorunlarından bahseder. En çok çarpıtılmış olaylardan birisi İngilizlerden yardım alma olayıdır.
Bir yandan da sözlü tarih olayı vardır ki; bugün hala çeşitli aydınlar tarafından araştırılıp, arşivlenmektedir. Vücudunda askerlerin katliam izlerini taşıyan, altmış kişilik ailesini kaybedip tek başına kurtulan ve o günleri hatırlayıp hala korkan insanlarımız var.
Bu olgulara bakarak olayı çözümlemeye çalışalım. Ben de bir Dersim’li olarak olaya tarafsız bakmaya çalışacağım. Ama şunu belirteyim. Dersim’de yaşananlar isyan değil, apaçık katliamdır. Resmi tarihte hiçbir zaman kötü bir şey bulamazsınız. 37-38 yıllarında Dersim katliamını yapanlar yine olayları hiç alakasız şeylere çevirmiş, ders kitaplarında bile bir cümleyle geçiştirmişlerdir.
Bir tartışma programında aydın profesör şöyle diyor: “Bu olay çok çarpıtılacak bir şeydir.” Ama ardından da Fransız ve İngiliz emperyalistlerin kaynaklarına başvurmuş ve bunların ortaklığını aramaya kalkışmıştır.
Katliamın yapılması 1933 yılından beri planlandığı, hangi aşiretlerin nerelere sürgün edileceği, kimlerin öldürüleceği önceden planlanmıştır. 1937 yıllarında karakol yapımlarına hız verilmiştir. Ayrıca bu karakol yapımlarına yardım eden yine yöre aşiretleridir. Bu bilgilere dikkat edersek yazılı belgelerle açıklanmıştır. 1938 yıllarına doğru vardığımızda İngiltere’den uçaklar alınmıştır. Bu uçaklarla Sabiha Gökçen’in yöre halkını nasıl bombardımana tuttuğunu biliyoruz.
Sabiha Gökçen’in anılarında “Yolda kalabalık asi grubu vardı ve bombaları onların üzerine bıraktıktan sonra görevimi tamamladım” der. Burada dikkat edilmesi gereken yolda olmalarıdır. Aslında orda olanlar halktı. Yani bunlar Dersim’in sarp dağlarında saklanmaya giden masum kişilerdi.
Bir ayrı tartışma konusu ise devletin başındaki isimlerdir. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, dönemlerine göre başbakanlar Celal Bayar ve İsmet İnönü olduğu biliniyor. Bu konuyla ilgili özel olarak atanmış Elaziz ’de Abdullah Alpdoğan. Amaç olarak burada şu vardı bu yoktu diye bir şey tartışmak anlamsız. Sonuçta orada devlet eliyle katliam yapıldığını kabul etmek ve bunun neden yapıldığıyla yüzleşmek.
Resmi tarihle devam edelim. Dersim’de devlet otoritesi yoktu ve askerler oraya giremiyordu ibaresidir. Cemal Taş’ın “Dağların Kayıp Anahtarı’’ adlı kitabında bu konuyla ilgili şöyle açıklama var ve bunlar da kayıt altına alınmış belgelerdir. Nedir bu ? Örneğin Hozat’ta kaç tane kör, sakat, topal ve de kambur varsa kayıt altında. O zaman devlet buralara girememişse bunlar ne? Devlet buraya girememişse karakol yapımlarında aşiretlerin yardımı ne? Silah konusunda da şunu belirteyim: Silahların hepsi hemen hemen aşiretlerden alınmış. Geri kalanlar ise Osmanlı- Rus Savaşı’ndan kalma antika silahlardır.
Dönemin tanıklarına başvurduğumuzda tarih araştırmalarında şunları görüyoruz: Örneğin geçenlerde de Yol Tv’de yayınlanan Zini Gediği’nde öldürülmüş insanların kemikleri hala oralarda duruyor. Laç Deresi, o zaman asker olan bir kişinin açıklamasında özellikle Kutu Deresi’ne baksınlar dediği yer. Munzur suyunda boğulan insanlar, mağaralarda bulunan kemikler, çocuklarını sırf asker doğmasın diye boğmuş insanlar var ve hala bazı aydınlar çıkıp “isyandı hak etmişlerdi” diyor.
Konuya resmi-sözlü tarih üzerinden bakmaya çalıştım.Daha anlaşılması gereken birçok şey var. Dersim’de bir asayiş sorunu yoktu. 1938 yılının dönemlerine baktığımızda yani dünya siyasetinde ortalık çok karışıktı. Bir yandan Almanya’da Hitler faşizmi yükselip bazı başarılar elde ediyor, bir yandan İtalya’da Mussolini yükseliyor. Yani Avrupa’da çeşitli yerlerde küresel mutlak güçler hızlanıp silahlanma ve paylaşım savaşlarına hazırlanıyorlar. Herkesin gözü ayrı yerlerde. Dönemin devleti bunu fırsat bilerek Anadolu’da Türk-Sünni temelli bir çatı kurmak istiyor. Dersim’de gördüğü Alevi-Kızılbaş olgusuydu ve Alevi-Kızılbaş toplumu Osmanlı zamanında birçok isyan başlatmışlardır. Sonucunda bizlerin tekkeleri işgal edilmişti.(özellikle Bektaşi tekkesi) Bu isyanı Osmanlı kanla bastırmış, insanlarımıza (Yavuz döneminde) katliam uyguladıklarını görürüz. Cumhuriyet döneminde de bunlar devam etmiştir. Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da ve de Sivas’ta…
İşte anlatılacaklar böyle. Bizler Seyitlerimizin mezarlarını, katliam sırasında evlatlık verilen Dersim’in kayıp kızlarını, genelkurmayın arşivleri açmasını istiyoruz. Kuru özür değil hukuki özür istiyoruz.
Not: Bazı şımartılan köşe yazarlarından Seyit Rıza’ya katil diyenler önce kendilerine gelsinler. Seyit Rıza tek kurşun bile atmış değildir. Ayrıca yakalanmamış; kendisi gidip bu zulmün durması için teslim olmuştur.
Evrensel'i Takip Et