05 Ocak 2010 00:00
ALBATROS
Pencere Yayınları, dostum Vasilis Kiratzopulosun, Kayıt Olunmamış Soykırım, İstanbul Eylül 1955 (çev. Sonya Özzakar, Pencere y., İstanbul 2009) adlı kitabını yayınladı. İyi de yaptı.
Pencere Yayınları, dostum Vasilis Kiratzopulosun, Kayıt Olunmamış Soykırım, İstanbul Eylül 1955 (çev. Sonya Özzakar, Pencere y., İstanbul 2009) adlı kitabını yayınladı. İyi de yaptı.
Ama yayıncısı Muzaffer Erdoğdu zaten, Mavi Kitapın önsözünde emekli sefir Elekdağa hakaret edildi gerekçesi ile, zat-ı şahanelerine tazminat ödemekteydi.
Anlaşılan mahut çevrelerde Mavi Kitap takıntısı devam ediyor ki, bu kez Vasilisin kitabına takıldılar.
Talep üzerine soruşturma açılmış.
Gerekçe, 6-7 Eylül olaylarının soykırım olarak nitelenmesi
Yayıncı , oldukça öfkeli bir tepkiyle karşılaşmış.
TCKda soykırım kavramını kullanmakla ilgili bir madde yok.
Fransaya tepki olarak böyle özel bir yasa çıkarılacaktı ama, Fransa geri adım adım atınca bizimkiler de firene bastı.
Geçmişte, soykırıma ilişkin kitaplarda, TCK 312. maddeden dava açılırdı. Yani bir etnik grubu diğerine karşı kışkırtma iddiası. Ancak, 1997 Ayşe Zarakolu/Dadrian davasının beraatle sonuçlanmasından sonra bu tür davalar bir süre açılmadı.
Sonra 2006 yılında Hrant Dink ve Taner Akçama karşı yeni TCKnın mahut 301. maddesi devreye sokulmaya çalışıldı ise da, bu da devreye girmedi sonuçta. Hassas konu ne de olsa!
Herhalde 6-7 Eylül, olayının soykırım olarak nitelenmesi, bir çeşit hakaret olarak algılanıyor. Bir çeşit takıntı.
Acaba böyle bir olayın olabilmesi mi, aslında bizi utandırıyor, yoksa bunun soykırım olarak nitelendirilmesi mi?
Acaba bu olayın pogrom olarak nitelenmesi mi daha az utandırıcı olacak?
Bunu akademik bir tartışma olarak yapabilirsiniz.
Eleştirel bir yazı yazabilirsiniz.
Arkadaş, sen de abartmışsın diyerek
Bu 6-7 Eylül olayının bizler açısından utanç verici, dolayısıyla asıl Türklüğü küçük düşürücü olayların bunlar olduğunu gerçeğini değiştirir mi?
Bu durumda, asıl Türklüğü küçük düşürmekten, böylesi insanlık dışı olayları organize eden mahut yapıların yargılanması gerekmez mi? Hatta bazı politikacılar bundan dolayı Adalet Divanında yargılanmadı mı? Neyse, meraklısı şu kaynağa bakabilir: Sait Çetinoğlu, Özel Harp Dairesinin Bir İç Hat Manevrası: 67 Eylül 1955 Resmi İdeoloji Sözlüğü, Ed. Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, Ankara 2007.
Şu sıralarda, Aras Yayıncılık, son derece insani duygular uyandıran bir kitap yayınladı: Hraç Norşen, Çileli Ağavni, (Yayına Hazırlayan Rober Koptaş, İstanbul, 2009.)
Hraç Norşenin babaannesi Ağavninin çileli yaşamını kendini güvende hissettiği yabancı topraklarda kaleme aldığı, Çileli Ağavni anlatısı, 1915 Soykırımından sağ kurtulan bir Ermeni kızının yaşamından hareketle, sürecinin son noktası Varlık Vergisine ve 6/7 Eylül 1955 İstanbul Pogromuna dek devam eden süreçte devam eden zor ve çileli yaşamını resmeder. Bu uzun tarihsel süreçte, ölüm yolculuğu, ihtida ettirilenler, kurtarılan Ermeni kadınlarının ve çocuklarının Kürtler arasındaki esaretine, Koçgiride Topal Osmanın zulüm ve katliamlarına, tek parti rejiminin ayrımcı politikalarına, 20 kura askerlik, Varlık Vergisi ve 6/7 Eylül 1955 pogromuna bizzat tanık olur Ağavni. Anlatı sanki Türkiyenin gayri resmi tarihidir. (Bak: Ali Sait Çetinoğlu, Varlık Vergisi 1942-1944, Ekonomik ve Kültürel Jenosid, Y. Haz. Yasemin Gedik Belge y. 2099.).
Ağavniye verilen öğütler ise: Bak bacım, beni iyi dinle böyle şeyler yazma, nerede yaşadığımızı unutma Sen de herkes gibi susacaksın, hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edeceksin. Öğüdü veren bakkal Zadig, Vasilis Kiratzopulosun Kayıt Olunmamış Soykırım, Yeni Dünya Düzeninin itinayla sakladığı utanç uygulaması olarak nitelediği 6/ Eylülü şöyle değerlendirir: Senin galiba dünyadan haberin yok. Yakında harp çıkacak, harp! Her tarafa Ya Kıbrıs ya ölüm! diye bağırıyorlar işitmiyor musun? Yedikule sinemasının duvarına insan kanıyla Kıbrıs haritasını çizdiler. Bu ne demek? Patırtı başlarsa Rumu, Ermeniyi ayırırlar mı sanıyorsun? Ağavni şom ağızlı dese de Zadigin dediği çıkar. 6/7 Eylül 1955te İstanbulda Gayrimüslimlerin ev, işyeri, okul ve dini yapıları yerle bir edilir. Kalabalık bir gürüh sokağın altını üstüne getiriyordu. En önde, ay yıldızlı bayrak taşıyan bir adam vardı. Rum ve Ermeni evlerinin kapılarını kırıp içeri giriyor, ellerindeki sopalarla her yeri kırıp döküyor, eşyaları pencereden aşağı atıyorlardı Akşamın bu saatinde bunca insan nereden gelmişti? Aralarında semtin tanıdığı tipler olsa da büyük çoğunluğu yabancıydı. Kiminde koca sopalar, kiminde balta vardı Gözleri dönmüş, vurup kırmaya susamış bu insanlar, ellişer altmışar kişilik gruplar halinde dolanıyor, ne dükkan ne de ev bırakıyorlardı. Önlerine hangi gayrimüslimin evi ve dükkanı çıksa Vurun! diye bağırıyor, kırdıkları dolapları, yatakları, aynaları camlardan dışarı atıyorlardı. Dükkanların vitrinlerini aşağı indiriyor, malları ortaya saçıyorlardı. Civardaki kiliseler ateşe verilmiş, sokakları yoğun bir duman kaplamıştı.
RAGIP ZARAKOLU