Sosyal bilimcilerin yolu direnişe çıktı
Türk Sosyal Bilimler Derneğinin (TSBD) düzenlediği 12. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi’nin son oturumunda kriz ve direniş tartışıldı.Oturumda Profesör Doktor Korkut Boratav dünyada kapitalizmin girdiği kriz ve dünya halklarının mücadele deneyiminin ışığında Türkiye’ye bakarken, Metin Özuğurlu Türkiye’de rejimin
Oturumda Profesör Doktor Korkut Boratav dünyada kapitalizmin girdiği kriz ve dünya halklarının mücadele deneyiminin ışığında Türkiye’ye bakarken, Metin Özuğurlu Türkiye’de rejimin revizyonu ve oluşturulan yeni merkeze karşı toplumsal direnişin dinamikleri ve temel çerçevesini çizdi. Toplumsal muhalefet içerisindeki yerini gittikçe güçlendiren ve artan çevre hareketlerinin nedenleri ve karakterini Profesör Doktor Beyza Üstün ele alırken, Profesör Doktor Handan Koç kadın hareketiyle ilgili gelişmeleri değerlendirdi.
BORATAV: SÖZCÜKLER MASUM DEĞİLDİR
Kongrenin son konuşmacısı olan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Korkut Boratav söze kapitalizmin kavramlar üzerinde kurduğu hegemonyadan girdi. “Sözcükler masum değildir” diye başlayan Boratav, konuyu reformlara getirdi ve önemli bir noktanın altını çizdi: “En insafsız ve en tahripkar düzenlemelere reform deniyor. Duyduğumuz anda bir felaket geliyor diye düşünmeniz lazım. Emperyalizmin içyüzünü deşifre etmekten kaçmak isteyenler buna küreselleşme diyorlar.” Korkut Hoca, kavramlar üzerinden girişilen bu saldırının da sınıfsal bir niteliği olduğuna işaret ettikten sonra bugün yaşanan krizin dünyayı bir dönemeç noktasına getirdiğini anlattı.
‘KRİZ YENİ BİR ENTERNASYONALE KAPI AÇIYOR’
“Bu kriz sistemin çıplak yüzünü tüm iğrençliği ile ortaya koydu. Gözünüzü kapatırsanız göremezsiniz. Bu sistem çirkindir ve ahlaksızdır ve antidemokratiktir.” diyen Boratav’a göre bu kriz döneminde ayırt edici olan, sistemin çirkin yüzünün dünya halkları tarafından da görülmesi oldu. Krizin ve emperyalizmin saldırıları karşısında yükselen hareketlerin yeni bir enternasyonalin filizlenme aşamasına kapı açtığını söyleyen deneyimli iktisatçı, hareketin karakteri içinse “Buradaki insanların ortak dili de sermayeye ve sermayenin tahakkümüne karşı çıkmak oluyor. Bu yeni fırtınanın garip bir özelliği var. Birden bire kaderlerinin ortak olduğunu anlayıverdi insanlar.” dedi. Hoca “Tahrir Meydanı bir sembol oldu ve New York’taki işgal meydanlarına da ilham verdi. Dalga dalga adeta kader birliği yapmakta olduklarının bilincine vardılar.” değerlendirmesinin ardından girişilen mücadeleyi Wall Street eylemcilerin sloganı ile tanımladı: Yüzde 99’u oluşturanlar yüzde birin tahakküm ettiği bir dünya içinde yaşamakta olduklarını anladılar ve bu düzene karşı mücadeleye giriştiler.
ÖZUĞURLU: REJİM REVİZE EDİLDİ
Türkiye’deki kriz ve mücadele dinamikleri ile konuşan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Doçent Doktor Metin Özuğurlu, Türkiye’de toplumsal muhalefetin de bir kriz yaşadığını ancak bundan çıkış için dinamikleri de kendi içinde barındırdığına işaret etti. “Maddi hayatın sınıfsal dinamikleri ile siyasal alandaki güçlerin temsil ettiği sınıf dinamikleri arasında ciddi bir kopukluk var. Bu da toplumsal muhalefetin krizini büyüten bir etki yaratıyor.” tespitini yapan Özuğurlu’ya göre şu anda Türkiye’de rejim revize ediliyor: “Rejimin revizyonu yapılmıştır. Revize edilmiş yeni rejimin ilkeleri bellidir. Yeni bir merkez inşa edilmiştir. Bu dönemde yeni olan dinin toplumsal birleştirici rolünün öne çıkmasıdır.” Bu yeni merkezle birlikte uluslararası sistemin çıkarlarıyla uyumlu bir yerelleşmenin gündeme geldiğini söyleyen Özuğurlu, “yeni merkez”e ve onun politikalarına karşı direniş odağı olarak ise sosyalistleri, Kürt hareketini ve sol Kemalistleri işaret etti. Kürt hareketinin bu noktadaki belirleyici rolüne vurguya yapan Metin Özuğurlu’ya göre bu direniş odağının birleşebileceği asgari program 3 temel bileşenden oluşuyor: İnanç özgürlüğü temelinde laiklik, üniterlik meselesinin egemen ulus ve doğrudan demokrasi biçiminde kavrayan bir biçimde ele alınması ve yoksulluğun yönetilmesi siyasetine karşı yeniden birliği piyasadan bağımsızlaştıran, sosyal yurttaşlık meselesi olarak ele alınması.
Bu noktada hak mücadelesinin stratejik bir etkiye sahip olduğunu düşünen Özuğurlu’nun bakış açısına göre, “Bu programın etrafında gelişen bir toplumsal muhalefet, Türkiye’yi hızla toplumsal bir devrimin eşiğine getirebilir. Bunun nesnel temelleri vardır.” Özuğurlu’nun çizdiği çerçevede AKP’nin son dönem artan otoriterleşme eğilimi ise yeni merkezin toplumsal meşruiyetini daralttığı gibi düzen bakımından istikrarsızlaştırıcı bir özelliğe sahip. Toplumsal düzenin sağlanmasında önemli bir role sahip yargılama ve soruşturma süreçlerine ilişkin şaibelerin artması da bunun tipik göstergesi.
‘TÜRKİYE’DEKİ TÜM DOĞAL VARLIKLAR KORUMASIZ’
Son yıllarda ülke genelinde gittikçe yaygınlaşan ve sermayeyi hedef alan çevre hareketleri ile ilgili konuşan Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün, Türkiye’de tüm canlıların ortak alanlarının 49 yıllığına sermayeye teslim edildiğine dikkat çekti. Bu alanlara HES’ler, barajlar, termik santraller yapıldığını anlatan Üstün, artık suların da satıldığını ifade etti. Türkiye’de hiç dere kalmadığı örneğini veren Üstün, Türkiye’deki tüm derelerin farklı farklı şirketlerin dereleri olduğunu vurguladı. Hükümetin son dönemde tüm alanlarda bir dönüşümü amaçladığı kanun hükmünde kararnamelere (KHK) de değinen Üstün, KHK’ler ile şu anda Türkiye’de tüm doğal varlıkların korunmasız olduğunu dile getirdi.
Kadın hareketi ile ilgili konuşan Prof. Dr. Handan Koç ise kadınların yaşadığı sorunlar karşısında erkeklerden ayrı örgütlenmesi gerektiğini savundu: “Sosyalist teorisyenler ve Marksistler, yeniden kadınların ev içindeki emeğini analiz etmeye başladıkları bir döneme girdiler. Diyorlar ki patriyarka diye bir şey var, ama bu kapitalizmin çıkarına olduğu için var. Bir uzlaşma noktası olarak bunu söylüyorlar ancak feminist direniş, bu işten yararlananların erkekler olduğu, kadınların sadece kadınlar olarak örgütlenmesi gerektiği noktasında kuruluyor.” (Ankara/EVRENSEL)