19 Aralık 2011 04:16
Murat Çiftçi

19 Aralık’ta 20 cezaevine aynı anda ağır silahlar ile düzenlenen operasyonlara “Hayata dönüş” adının verildiği deklere edilse de, sonradan çıkan belgelerde operasyonun gerçek isminin “Tufan” olduğu ortaya çıktı. 122 kişi yaşamını yitirmesine neden olan “Tufan’a” ilişkin düzenlenen olay yeri tutanakları sahte çıktı. Sonraki yıllarda devam eden dava süreçlerinde hazırlanan tutanaklardaki kişilerin hayali olduğu, operasyona ilişkin kayıtların bulunmadığı tespit edildi. Tutsakların açtığı davalar bir bir zaman aşımına uğrarken, askerlerin açtığı davalarda katliam mağdurları halen yargı kıskacında. AİHM’e taşınan davalarda ise Türkiye mahkûm edildi.

TUTANAK SAHTE, İMZALAR HAYALİ

Operasyonun düzenlendiği cezaevlerinden biri olan Bayrampaşa Cezaevi için düzenlenen olay yeri tutanağındaki ‘imzalar’ sahte çıktı, imza atan askerlerin sicil numaralarının doğru olmadığı anlaşıldı. 12 tutuklu ve hükümlünün öldüğü, 77’sinin yaralandığı Bayrampaşa Cezaevi’nde, mahkûmların birbirlerine ateş ederek, birbirlerini yakarak öldürdükleri iddia edilmiş ve mahkumların yargılanmasına neden olan olay yeri tutanağının sahte olduğu ortaya çıkmıştı. Dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ve Savcı Fikret Ünalan’ın imzalamadığı tutanağa imza atan askerlerin koyduğu sicil numaralarının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı.

155 mahkûm hakkında dava açılmasını sağlayan 6 askerin sicil numarası ile imzalarının yer aldığı tutanak, 39 asker hakkında uzun yıllar sonra Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada gündeme geldi. Mahkeme, tutanaktaki sicil numaralarının kime ait olduğunun belirlenmesi için Jandarma Genel Komutanlığı’na yazı gönderdi. Jandarma Genel Komutanlığı, 27 Eylül 2011’de adları geçen 2 Astsubay Başçavuşun İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’nda görev yapmadığını belirtti. Komutanlık, diğer üç sicil numarasının ise personellerine ait olmadığını belirtti. İstanbul İl Jandarma Komutanlığı ise, 2005 yılında aynı soruya, tutanaktaki sicil numaraları ile sicil numaraları eşleşmeyen farklı subayların isimlerini bildirerek yanıt verdi.

ASKERİN KİMYASAL SİLAHI YOKMUŞ!

27 Temmuz 2011 tarihli duruşmada, avukatlarının “Ölen ve yaralananların vücutlarında erimeye neden olan kimyasal madde kullanılıp kullanılmadığının Jandarma Genel Komutanlığı’na sorulması” talebine Komutanlıktan gelen cevapta, “Komutanlık envanterinde kimyasal silah bulunmamaktadır. Operasyon tarihinde toplumsal olaylarda kullanılan göz yaşartıcı ve hapşırtıcı biber gazı kullanılmıştır. Operasyonda kullanılan silahlar ise ‘G-3 otomatik piyade tüfeği, MP-5 makineli silah, cop ve kalkandır” denildi.

OPERASYONUN KAYDI YOK

Mahkeme, Genelkurmay ve Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı’ndan operasyonda görev alan personelin kimliklerini de talep etti, gelen cevapta “Görevli personellerden kimlerin fiili operasyona katıldığı bilgisi bulunmamaktadır” denildi. Mahkeme, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ve İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden operasyona ait video ve kamera kayıtlarını talep etmiş, ancak bakanlık ve emniyet istihbaratı, operasyonla ilgili video kaydı ve kamera görüntüsünün olmadığını bildirdi.

‘ÖNCEDEN BİLİNİYORDU’

Davanın son görülen duruşmasında ise katliamın göz göre göre hazırlandığı ortaya çıktı. Bayrampaşa Cezaevi katliamı davasında konuşan dönemin TTB ikinci Başkanı Metin Bakkalcı ve İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, Adalet Bakanlığı ile yaptıkları görüşmenin, umut olduğu halde birden kesildiğini ve operasyonun önceden bilindiğini söyledi. Mahkeme, basına verdiği demeçlerde operasyona ilişkin önemli bilgiler veren Yüzbaşı Zeki Bingöl ile dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ve Cezaevi Savcısı Fikret Ünalan’ın tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Yine operasyonda kullanılan kayıt dışı silahın tespiti için eski bir mahkûmun vücudundaki kurşunun çıkarılmasına karar verildi. “Operasyonda değişik silah kullanıldı” yönündeki iddiaları, 11 yıldır vücudundaki kurşunu hiçbir doktorun çıkarmaya cesaret edemediği eski PKK hükümlüsü Ali Ekber Düzova aydınlatacak.

‘BELGELER YA SAHTE YA HAYALİ’

Skandallarla dolu “Tufan” operasyonun yapıldığı dönem, müvekkilleri cezaevlerinde yaşamını yitiren ve sonrasında açılan davalarda tutsak ve ailelerin avukatlığını üstlenen Kazım Bayraktar, skandallara ilişkin şunları söyledi: “Operasyonun yapılış gerekçesi olarak sundukları belgelerin birçoğu ya sahte çıktı, yâda hayali. Tutsakların silah bulundurduğu söylendi. Ancak cezaevine silahın nasıl girebileceği cevapsız bırakıldı. Ayrıca ölen askerlerinde yine asker kurşunları ile öldüğü otopsi raporlarına yansıdı. Operasyon öncesi çizdikleri krokide 3 kamera görülmesine rağmen bu kameraların görüntüleri verilmedi. Otopsilere avukatlar sokulmadı. Çektiğimiz cenaze fotoğraflarında cenazelerin şiştiği, yandığı ve morardığı açık olarak görüldü.”

AİHM MAHKÛM ETTİ

Davaların günümüzde geldiği aşamaya da değinen Bayraktar, “Operasyona kimlerin katıldığı bile henüz net değil. Kim talimat verdi, kim yönetti? belli değil. Tüm sorular cevapsız kaldı. Askerler hakkında da ‘Görevi kötüye kullanmak’ ve “Kazara ölüme sebebiyet vermekten’ davalar açıldı. Bu sebeple de açtığımız davaların bir kısmı zaman aşımına uğradı. Oysaki adam öldürmekten dava açılsaydı böyle bir sıkıntı yaşanmayacaktı. Tutsaklar hakkında onların açtığı davalar ise sürüyor” dedi. Bayraktar, davaların bir kısmını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) taşıdıklarını ve bazılarında devletin mahkûm edildiğini belirtti. Son olarak 1938 yılındaki Dersim katliamından siyasi rant elde etmek için “Böyle bir prosedür varsa özür diliyorum” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yakın tarihteki bu katliamı araştırma gereği görmediğini söyleyen Bayraktar, “Buyursun Başbakan bu katliamı araştırsın. Dönemin Adalet Bakanı kendisinin de siyaset yaptığı partinin üyesi Hikmet Sami Türk idi. Gerçek cevaplara rahat ulaşır” dedi. (Ankara/DİHA)

Evrensel'i Takip Et