AKP hükümetinin emek, demokrasi ve barış mücadelesine yönelik saldırıları hız kesmeden devam ediyor. ‘KCK operasyonları’ adı altında yapılan gözaltı ve tutuklamalar siyasal soykırıma dönüşmüş durumda. Bizzat Başbakan sıranın kime geldiğini açıkça söylüyor ve daha üstünden birkaç gün geçmeden polis gözaltına alıyor basın karalama kampanyası sürdürüyor, özel yetkili mahkemeler de gereğini yapıyor. Bizler de aynı filmi defalarca izlemeye devam ediyoruz.
12 Haziran seçimleri sonrasında Kürt sorununda yeni stratejileri devreye koyacağını ifade eden Hükümet adeta ‘Yok daha neler’, ‘Bu kadar da olmaz ki’ dedirten ‘ileri demokrasi’ örneklerini sunmaya devam ediyor. Bu saldırıların sonuncusu; bundan 2.5 yıl önce topluca gözaltına alınarak tutuklanan ve ilk mahkemelerinde tahliye olan, aralarında bugünkü KESK Genel Başkanının da bulunduğu 25 sendika yöneticisi ve üyesine verilen 6’şar yıl 3’er aylık cezalardır. Karar duruşmasından önce mahkeme başkanı dışındaki iki heyet üyesinin değiştirilmesi ve değişen iki üyenin de mahkeme başkanının iddia edilen suça dair kanıt olmadığı gerekçesiyle beraat istemesine karşın ceza verilmesi yönünde oy kullanması ve iddianameyi hazırlayan savcının çıkar amaçlı suç örgütüyle ilişkisi olduğu iddiasıyla yetkilerinin elinden alınması bile hukuksuzluğu göstermeye yetmektedir. Arkadaşlarımıza verilen cezalar siyasidir ve kabul edilemezdir.
Arkadaşlarımıza verilen cezaların nedeni, KESK’in emek ve demokrasi mücadelesindeki tutumudur ve mücadele potansiyelidir. Aynı zamanda Kürt sorunundaki çözümsüzlükte ısrar politikalarına karşı konfederasyonumuzun ısrarla demokrasi ve barış cephesinde yer almasıdır. Bu yanıyla bakıldığında da verilen cezalar çok manidardır ve verilen mesajı doğru okumamız gerekmektedir.
AKP hükümeti iki temel alanda saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Bunlardan birincisi emek alanı, diğeri ise Kürt sorunu merkezli siyasal alandır. Ve her iki alanda da mücadeleyi ortaklaştırmış olan KESK’e yönelik saldırılar da bu yanıyla değerlendirilmelidir.
Biliyoruz ki, arkadaşlarımızın mahkemesi iki yıl önce sonuçlanmış olsaydı, bu cezalar verilmeyecekti. Bugünkü konjonktürde böyle sonuçlanması hukukun siyasallaştığını bilen bizler için sürpriz olmamaktadır.
Ancak saldırının büyüklüğü karşısında gösterilen tepkilerin yetersizliği siyasal iktidarı cesaretlendirmektedir. Hükümetiyle, medyasıyla toplumun bu sindirme operasyonlarının kanıksatılmaya çalışıldığı bir süreçte yalanın perdesini yırtmak görevi ile karşı karşıyayız. Ortaya söylenmiş laflarla, rutine bağlanmış basın açıklamaları ile bu görevlerimizi yerine getirmediğimiz görülmelidir. Arkadaşlarımızın şahsında cezalandırılan 20 yılı aşkın bir süredir sürdürdüğümüz mücadelemizdir. Saldırıları püskürtmenin yolu barış ve kardeşlik taleplerini sahiplenmekten geçmektedir. Emek mücadelesini barış mücadelesiyle birleştirerek kararları emekçilerin vicdanında mahkûm etmeliyiz.
*Tarım Orkam-Sen Genel Sekreteri
Evrensel'i Takip Et