29 Ekim 2009 00:00
ESKİKENT YAZILARI
Güz geldi. Güz gelince ne olması gerekiyorsa o oluyor işte
Güz geldi.
Güz gelince ne olması gerekiyorsa o oluyor işte
Sokakların telâşı ev içlerine çekiliyor yavaş yavaş.
Sokaklar, kısırlaştırılıp kulağına sarı küpeler takılmış köpeklerle kedilere, ama her daim onlarla birlikte bizlere kalıyor yine de.
Ve yine de, paylarına bir parça ekmek düşenlerin kaderi; insan olsun, hayvan olsun, bütün mevsimlerin sokaklarına yansıyor; kışın soğuklarından yazın bunaltıcı sıcaklarına, baharın içimizi uyaran kımıltısından sonbaharın kahverengi hüznüne doğru.
Çünkü sokaklar, teslim alınmış hayatların da, hâlâ varım diyen bakışların da, bir ömür boyu ekmeğinin peşine takılmış, ama hep aç kalmışların da, gece gündüz yol alarak bir günü diğerine eklemelerinin mekanıdır.
Evler, sokağın açtığı boşluğa bakarak sessiz tanıklığını yapar gün boyu olup bitenin.
Sokaklar, günün ışımasından kararmasına değin dolup boşalarak iç geçirip nefeslenir.
Gün boyu otomobillerin, servis otobüslerinin, bisikletlerin, motosikletlerin, minibüslerin ve tramvayların hareketliliğine tutunmuş yayaların koşuşturmaları, gecenin geç vakitlerinde sessizliğin koynuna yatıya gider.
O geç vakitlerde, evlerden sokak içleri görünür de, sokaktan ev içlerine baktığınızda herkesin mahremiyeti nöbete durmuştur.
Yürüyüşlerin de, fabrikaların vardiyasına servisler dolusu taşınmaların da, paydosun sesiyle birlikte yorgun argın ve birer uyku kimliği edinmiş işçilerin evlerine dönmelerinin de sahnesidir sokaklar.
Güz geldi.
Güz gelince ne olması gerekiyorsa o oluyor işte
Nedense, ölüler bir defa daha yaşlanıyor.
Ömrün takviminden bir yaprak daha düşüyor sessizce.
İnsan, zamanın solgun haline giriyor birdenbire.
Eskide kalmış güz hazırlıkları çocukluğumuzdan bugünlere gelerek yer sofrasının yanında bağdaş kuruyor.
Sonra evin serinliğine gönderilmiş tarhana kokusu, turşular, ev makarnası
Yakıt derdi, kira derdi, okul masrafı, taksitler, güze hazırlık alıştırmalarının içinde, çözümsüz bir denklemin soru işaretiyle üstümüze üstümüze geliyor.
Camın kırık yerine kâğıt yapıştırılmış evlerden (*) çıkarak, her sabah göğsünde bir umut taşıyıp yola koyulanlar, evlerine ekmekle dönebilmenin rahatlığını duysun diyedir her şey
Güzün gri fotoğrafına yakışan sokaklar da, o rahatlığı aralayacak bir kapıdır her zaman.
Güz geldi.
Güz gelince bir kez de bizim istediğimiz gibi gelseydi
Ne başta dert, ne gönülde hasret
Kardeş kavgasına bir nihayet (**) olarak gelseydi
NOT:
(*) Kemal Özer, (**) Cahit Sıtkı Tarancı.
RAHMİ EMEÇ