18 Eylül 2009 05:00

Karaburun Bilim Kongresi dostlarına selam ederim


Karaburun’da 3-6 Eylül boyunca devam eden Bilim Kongresi, katılan herkeste memnuniyet ve geleceğe dair umut bırakırken ben de dört günün ardından gidenlere “Dostum alem seninçün ger olur düşmen bana, Gam degil zira yetersin dost ancak sen bana”* dizeleriyle veda etmek ve seneye yine görüşmek dileğiyle demek isterdim ama içime bir mahzunluk çöktüğünden değerlendirme yazısını bile bitiremedim.
Dört günün değerlendirmesini yapmaya gelirsek; ilk gün yani perşembe günü, Bilim Kongresi’nin açılış konuşmaları yapıldı, ardından düzenleme kurulundaki arkadaşlarımızdan Barış Alpaslan’ın yöneticiliğinde Gaye Yılmaz, Mehmet Türkay ve İzzettin Önder’in konuşmalarıyla başladı. Oturumda konuşmacıların, Türkiye’nin seksen sonrasını ekonomik ve politik açıdan değerlendirmelerini ve döneme dair tespitlerini içeren konuşmalarını dinlediğimizde, kongrenin ne kadar dinamik ve sorgulayıcı geçeceğinin ipuçlarını görmüş olduk. Kongrenin bütününe bakıldığında, çok çeşitli alanlarda tartışmalar ve konuşmalar yapıldığını söylemek mümkün. Konuşmaların arka planında genelde temanın önemi vurgulanmakla birlikte, sadece 1980 tarihinin bir milat olmadığı, aslında bütün dünyada 1970’li yıllarda başlayan dönüşümün Türkiye’de de etkisini göstereceği, ki nitekim 24 Ocak Ekonomik Kararları’nın toplumsal bir dirençle karşılaşmaması ve “komünizm hastalığı” ile mücadele etmek için 12 Eylül askeri darbesinin de koşullarının hazırlanmış olduğu vurgulandı. Bu kıyımın ardından yeni bir toplum projesi hayata geçecekti. Artık liberalizm ve İslamizm soslu yemekler sofralarımızın gözdeleri, içecek olarak da kola ve viski… Yaşamımızın her alanında görülen yansımaları farklı bilimsel disiplinlerle bakmaya ve anlamaya çalıştık. Bugüne müdahale etme hallerimizi, yaşam pratiklerimizi ve Türkiye gerçeklerini kavrayabilmemiz için çok sesli ve çok araçlı olmaya gayret gösterdik ve güzel bir iş başardığımızı düşünüyorum. Akademi içinde kalan tartışmalarda “sinme” ve sesimizi kontrol etme davranışımız (Bu görevi bazen kendimiz bazen de ötekimiz üstlenmekte) üniversiteden uzakta, (görece**) daha özgür bir tartışma ortamında, yani Karaburun’da gerçekleşti. Sokağın Bilgisi oturumunu seyrederken bunu tam olarak gözlemlemek mümkündü. Çünkü bizim “akademik terbiyeyi” sindirmiş akıllarımızdan daha farklı dille, yalın söylenmek istenen sözler vardı. Buna hayran kalmamak elde değil. Geceleri de Dicle Üniversitesi ve İzmir üniversiteleri (Dokuz Eylül, Ege) öğrencileri kendi deneyimlerini ve bilgilerini paylaştıkları konuşmalar ve dertleşmelerle bezenmiş hoşsohbetlere konuktuk … Deneysel çalışmalar da vardı; Suzan Orhan’ın ve Nezaket Tekin’in 12 Eylül Bellek Atlası bunlardan sadece bir tanesidir. Ahmet Haşim Köse’nin yürütücülüğünü yaptığı, Türkiye’de sosyalist solun dönüşümü tartışması, son derece keyifle izlenen oturumlardan birisiyken aynı anda gerçekleşen tarım oturumu da bana göre renkli ve ilgiyle izlenmekteydi. Fuat Ercan’ın yürütücülüğünü yaptığı yedi dakikalık sunumlar ise kongrede ilk kez yapılan ve son derece dinamik oturumlar arasındaydı. Pazar günü Türkiye’de işkencenin ‘80 sonrası toplumsal etkisi oturumu hafızamıza kazınan oturumlardan birisidir. Kapanış oturumu da en kalabalık oturumlar arasındaydı…
Yaşam akıp giderken hangi araçlarla dünü ve bugünü anlamaya çalışacaktık? Her birimiz en iyi bildiği yöntemlerle elbette; bazılarımız iktisatla, bazılarımız felsefeyle, müzikle, fotoğrafla ve birbirinden beslenerek soru(n)muza cevap aramaya devam etmeli… İşte kongrenin bu ahengi yakaladığını düşünmekteyim. Bizim renklerimizde ve seslerimizde bir senkronizasyon var. Bu sebeple gelecek tahayyüllerimiz ve düşlerimiz için çok sesli, birbirini eleştirebilen, birbirimize tahammül edebilen akıllarla arayışlarımıza Karaburun’da devam etmek dileğiyle…

* Fuzuli, Gazel 9
** Görece dememin sebebi, hâlâ bürokratik-akademik gölgelerimizin varlığı ve onlardan tamamen kurtulamamış olduğumuzu düşünmemdir.
ESİN CANDAN - Karaburun Bilim Kongresi Düzenleme Kurulu Üys.

Evrensel'i Takip Et