16 Eylül 2009 01:00

KESK’imiz nereye?


2009 yılı kamu emekçileri açısından toplu görüşme süreci tamamlanmak üzere. Merak etmemek olası mı? KESK ne yaptı? Sahiden, sahanın dışına çıkıp yine bildik söylemlerle süreci tamamladı mı? Bu sene de böyle geçti, belki seneye. Bir defa şu konuları tartışmak gerektiğini düşünüyorum.
TG masasını TİS hakkının fiilen kullanılacağı bir kazanım olarak mı görüyoruz; yoksa dediğiniz gibi işveren, hükümetin kamu emekçilerinin taleplerinin pazarlık konusu yapıldığı bir aldatmaca yeri mi? Gerçi, her TİS bir pazarlık, diyalog ve de bir uzlaşmayla sonuçlanabilir. Konu bu değil. Bir başka sorun; gerçekten KESK, tüm kamu emekçileri adına TG ya da TİS’te kendini haklı ve meşru taraf ve temsilci olarak görüyor mu? Yoksa, sermaye hükümetlerinin sadece üye sayısını esas alarak ilan ettiği ya da belirlediği muhataplığı kabul mü ediyoruz? Pratikte böyle. O zaman 20 yıla yakın bir mücadele tarihi ve bugünkü kazanımlara ne diyeceğiz? Bu mücadele ve kazanım sonucu elde edilen temsiliyet ve muhataplığın meşruluğunu reddedip, Kamu-Sen ve Memur-Sen’i malum medyanın da parlatması ile bizim kazanımlarımızın üstüne oturtmuş olmuyor muyuz? Ya da, böyle bir duruma pek de itiraz etmez bir vaziyet takınmış olmuyor muyuz? Bu malum konfederasyon temsilcilerinin, her TG oturumunun sonunda kamuoyunun karşısına geçip tüm kamu emekçilerinin temsilcisi edası ile gerdan kırması, arka fondan da KESK eylemlerini gösteren medyadaki bu görüntü, ‘Bizim saha dışında ne işimiz var?’ diye düşündürmüyor mu? Bir diğer soru... AİHM kararları ortada, iç hukuk açısından bağlayıcı olduğu biliniyor. Peki, buradan fiili olarak hükümet ve diğer sendikalarla tartışma, bu kazanım üzerinden ne kadar yürütüldü ve tüketildi?
Beyler, ipin ucunu epey kaçırdık galiba. Ben böyle düşünüyorum. Bu yazının muhataplarıyla da tartışmak istiyorum. En azından sorularıma yanıt istiyorum. Buna hakkım da var.
Biz KESK olarak, her şeyden önce milyonlarca kamu emekçisinin; ister sendikalı olsun ister olmasın, isterse de başka sendikaların üyesi olsun, objektif olarak temsilcileri olduğumuzu peşinen kabul etmemiz gerekiyor. Çünkü, temsiliyeti, sermaye hükümetlerinin icazetiyle değil 20 yılı aşkın bir mücadele sürecinde, tüm kamuoyunun gördüğü, izlediği, diğer emek örgütlerinin de mücadelede dayanışması ile kazandık. Öte yandan, verilen hukuk mücadelesi ile AİHM’den TİS ve grev hakkının kazanımı sağlandı, Tüm Bel-Sen bunu kullanıyor. Bizim sürekli kavrayacağımız halka burası olmalıdır. Ve de bizim temsiliyet hakkımızın iki temel dayanağının da bu olduğunu tüm müzakerelerde ifade etmemiz gerekiyor. Bu nedenle adı ne olursa olsun TG, TİS; bu masada oturması gereken güç, esas olarak KESK’tir. Burada dişe diş mücadele, arkasında tüm kamu emekçilerinin eylem ve mücadele programı, kararlılığı ve de eylemleri ile sürece böyle girmek. Tüm kamu emekçilerinin, üyemiz ya da değil, ya da diğer sendika üyelerinin de beklentisi budur. Bu masada bize yapılan her türlü öneri ve aldatmacaları, olabiliyorsa diğer “sendikalarla da” ortaklaşılabildiği kadar, kaçıyorsalar da bunu teşhir ederek, meşru temsiliyet sorumluluğumuzu yerine getirmek; deyim yerinde ise bu süreci emek ve sermaye güçlerinin karşı karşıya geldiği; işçi-memur, emekli, işsiz tüm kesimlerin ortak talepleri üzerinden bir mücadele cephesine dönüştürmek, herkesten önce biz KESK’e ve KESK’lilere düşmez mi? Düne göre mücadele araçlarımız daha da zenginleşti. En azından 3 tane günlük emek basını, bir TV’miz var. Sesimizi kamuoyuna duyurmakta güçlük çekmiyoruz. Sanırım burada görev biraz da yerel örgütlerimize, şubelere, işyeri temsilciliklerimize düşüyor. Değilse, üstten beklenticilik çok defa bizleri sürecin dışına atabiliyor. En basit bir gerçeği mücadele sürecinde yaşayarak, uygulayarak öğrendik. İşyerinde emekçilerin birliği, sendikal birliğin ve mücadele birliğinin temel zeminini oluşturuyor. Bizler, işyerlerindeki toplantılarımıza üyelerimiz, üye olmayanlar, diğer sendika üyelerini kattığımızda; en azından sürekli böyle bir çaba içinde olduğumuzda, sorunların çözümü de kolaylaşacaktır. Bunu kolaylaştıran ortak taleplerdir. Buradan ilerlendiğinde, şubeler düzeyindeki ilişki ve ortak tutumlar yukarıdaki politikaları da etkileyecektir. Buna olumlu bir örnek olarak, Adana Eğitim Sen’le işkolundaki diğer iki sendikanın ortak tutum almalarını gösterebiliriz.
CEMAL ÇOBAN - Emekli öğretmen

Evrensel'i Takip Et