14 Eylül 2009 01:00

İki fotoğrafın söylediği


Kayseri’ye maç izlemeye götürülmüyorlar, Karaburun’a kongreye gidiyorlar.
Gitmek ve götürülmek arasındaki gerilimde zemin bulan paternalist bir kucaklamanın nesnesi değil sol fotoğraftaki çocuklar; onlar bizzat kendi yargı ve hükümlerinin taşıyıcısı, sınayıcısı olarak o fotoğraftalar. Diyarbakır’dan kalkıp 50 kişi Karaburun Bilim Kongresi’ni izlemeye 24 saatlik bir yoldan geliyorlar her sene. Ve sanki bir başka dünyaya gözlerini açmış gibi şaşkın değiller; kendilerinin de yaptığı benzer çalışmaları farklı pserspektiflerden izlemek için oradalar. Hatta kendi çalışmalarını kimi çalıştaylarda anlatmak için. Bilgi üretim sürecinin temel bir bileşeni olarak görüyorlar kendilerini ve de öyleler. Diyarbakır’ın dünyadan haberi olmayan, bir yerlerden yardım eli bekleyen çocukları değil; bilgilerini bilinç olarak örgütleyen, bulundukları konuma etki etmeye çalışan Amed’in asi ve akıllı çocukları onlar. Bu yüzden de hiçbir yere götürülemezler ancak kendileri isterlerse giderler.
Fakat bir başka fotoğraf daha vardır bölgenin çocuklarına dair; “Kayseri’ye gitmek ve milli maçı Fatih Terim’in daveti üzerine izlemek onlar için çok uzak bir hayaldi” cümlesiyle başlayan bir fotoğraf. Cümleyi kuran Baran Yetenek Avcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dilek Yeşilbaş ve cümlenin kurulma nedeni de Hakkarili 9 çocuğun Fatih Terim’in davetlisi olarak Türkiye Estonya maçını izlemek için Kayseri’ye götürülmesi. Türk medyası hemen uygun başlığı buldu onlar için: Hakkari’de taş atan çocuklar milli maç izlemeye götürülüyorlar. Dilek Yeşilbaş hızla durumun bu olmadığını açıkladı; onlar başarılı çocuklardı ama ne fayda Türk medyası malze-mesini almıştı bir kere ve hakim paternalist tavır -ki aslında Türkiye’de etnisiteyle ilgili kavrayışı da kapsayarak faşizan bir bilinç biçimi halini almıştır- hemen kendini gösterdi. Onlar ancak götürülebilirlerdi.
İki fotoğraf arasındaki çok temel bir fark da dikkat çekicidir. Fotoğraf çekilirken Hakkarili çocuklar Fatih Terim’in yanına gitmişlerdir, -ya da belki basın rica etmiştir çocuklardan. Fotoğrafın merkezi onları çağırana verilmiştir; götürülmelerini sağlayana. Çünkü Hakkarili Kürt çocuklarına baba figürüdür Türk başarılı spor adamı. Onları ‘düşmüş olduğu bataktan’ kurtaracaktır ne Fatih Terim ne de Dilek Yeşilbaş suçlu değildir bunda, Türk’ün hakim algısıdır bu durum. Oysa Karaburun Bilim Kongresi’ne giden ve çoğunluğunu Dicle Üniversitesi felsefe öğrencilerinin oluşturduğu soldaki fotoğrafta bir başka manzara mevcuttur; hem de ilk bakışta görülmeyen bir ayrıntı. Türkiye bilgi birikiminin çok temel aktörlerinden iki profesör gizlidir fotoğrafta: Zuhal Okuyan ve Cem Terzi. Öyle fotoğrafın ortalarında bir yerde bütün çocukları kapsayan, kollayan bir görüntüleri yoktur. Tabiri caizse usulca sokulmuşlardır çocukların yanına; baba değil yoldaştır onlar. Fotoğrafın odağı götürülen değil gidendir; özel olarak çağırılan değil, boşluğa atılmış bir çağrıya kendi inisiyatifiyle ve iradesiyle karşılık verendir. Bu iki fotoğraf Türkiye’deki Kürt Açılımı’na dair hakim paternalist tavrı da çok net açıklar: Herkes konuşabilir: Kürtler hariç.
Belki bu satırların yazarı, hem de çocukların hocaları olarak, onların Karaburun’a neden gittiklerini, ne umduklarını ve orada ne bulduklarını da kendi meşrebince yazabilirdi. Ama nasıl gittilerse öyle de yazarlar kendi hikayelerini.
ERSİN VEDAT ELGÜR - Dicle Üniv. Felsefe Bölümü Öğretim Görevlisi

Evrensel'i Takip Et