2 Ağustos 2009 00:00

Che'nin kızı babasını anlattı

Babası Küba’yı terk ettiğinde Aleida Guevara 4 yaşındaydı. Ernesto Che Guevara, sembolleşmiş gerilla lideri, Marksist teorisyen ve Küba devriminin ikinci kumandanı...

Che'nin kızı babasını anlattı

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Babası Küba’yı terk ettiğinde Aleida Guevara 4 yaşındaydı. Ernesto Che Guevara, sembolleşmiş gerilla lideri, Marksist teorisyen ve Küba devriminin ikinci kumandanı, Fidel Castro ile politik tercih meselesinde ayrı düştüğü için Afrika’ya gitmek üzere 1965’de adadan ayrıldı. CIA destekli Bolivya hükümeti tarafından öldürülmeden önce kızı onu yeniden sadece bir kez görebildi.

Castro, görüşmeyi gizli koşullar altında ayarladı. Guevara, “baba”nın geri dönüşünün ailesini tehlikeye atacağını düşündüğünden Havana’ya kılık değiştirerek girdi. Akşam yemeğinde kızıyla babasının bir dostu olarak tanıştırıldı.

“Yemekten sonra düştüm ve kafamı çarptım” diye anlatıyor Aleida. “Ve o doktor olduğu için doğal olarak beni tedavi etti. Fakat sonra kaldırdı ve beni kucakladı. Tam bir korunma ve şefkat duygusu hissettim. Sonra, anneme bu adamın bana aşık olduğunu söyledim. Sadece beş yaşındaydım. Fakat bu adamın beni çok özel bir biçimde sevdiğini anladım. Babam olduğunu bilmiyordum, zaten o da söyleyemezdi.”

Aleida şimdi 49 yaşında ve iki kızıyla birlikte bir yıl sürecek olan Küba Kültürünü Tanıtma Festivali’ni desteklemek amacıyla, Küba’yla Dayanışma Kampanyası’nın bir konuğu olarak İngiltere’ye geldi. Tıpkı babası gibi o da, kendini Marksizm’e adamış bir tıp doktoru. “Onun yüzünün ticarileştirilmiş ya da reklam için kullanılmış olduğunu görünce çok sinirleniyorum” diyor Aleida.

Aleida, karizmasını ve akıcı konuşmasını babasından almış fakat tavrı, daha samimi. Politika hakkında konuşurken ideolojik değil, duygusal bir dil kullanıyor. “Guevara’nın vasiyeti” diyor, “Benim hayatım. Babam sevginin ne demek olduğunu biliyordu ve bu onun en güzel özelliğiydi, aşk kudreti!” Omzuma dokunuyor. “Gerçek bir devrimci olmak için duygusal olmalısınız. Kendisini başkalarının sorunlarına adaması, onun düşüncelerinin temeliydi ve eğer sadece bunu takip etmiş olsaydık bile, şu gün dünya çok daha barışçıl bir yer olurdu.”

İşte bu yüzden tarihi boyunca imrenilen, göz dikilen ve güçlü devletler tarafından şeytan gibi gösterilen Küba, tüm dünyayı büyülemeye devam ediyor. Cevabı basit ama ani oluyor: “Çünkü Kübalı erkekler ve kadınlar; biz kültürlü, eğitilmiş insanlarız. Ve dünyada ABD’ye HAYIR diyebilenlerden biriyiz! Bu “hayır” elbette ki bazılarının iddia ettiği gibi bir katı rejim tarafından dikte edilmiş ya da toplum tarafından kabullendirilmiş değil; bu “hayır” zor ve tahrip edici şartlardan doğmuş bir “hayır”. Devrimden sonra, ABD tarafından Küba’ya uygulanan ambargo ülkeyi boğmaya devam ediyor. Çocuk doktoru olarak görev yapan Aleida da kuşatmanın günlük hayattaki etkileriyle ilişki içinde.

“6 yaşında bir kızın başına gelen bir olay vardı. Sindirim sistemi kanla dolmak üzereydi ve tedavi için gerekli olan ilaç ABD patentine sahipti. Küba ilacı almak için yeterli para teklif etse de küresel ilaç piyasası ilacı vermedi.” İşaret parmağıyla başparmağını umutsuzluk anlamında birbirine bastırıyor. Küba’yla anlaşma yapan her ilaç dağıtıcısı, FBI tarafından soruşturuluyordu. ABD hükümeti, firmanın anlaşmalarını iptal ediyor ya da mallarını boykot ediyordu. İlacı bulamıyorduk ve kız gün be gün ölüyordu. Bu kızın tek suçu, Küba’da doğmuş olmaktı. Barack Obama’nın son Amerika zirvesindeki “yeni bir başlangıç” sözüyle ilgili olarak ABD’nin Küba politikasını değiştirebileceği ve ABD’de yaşayan Kübalılara memleketlerini görmeleri için kolaylıklar sağlayabileceği üzerine çok spekülasyon döndü. Fakat Aleida umutsuz. “Obama’nın tek yaptığı, politikaları Clinton dönemindeki haline döndürmek. Yeni hiçbir şey yok. Guantanamo’yu kapamaya söz vermişti ancak yapmadı. Söylediği ve yaptığı şeyler arasında bir tutarsızlık var. Hiçbir değişim belirtisi göremiyoruz. Eğer kuşatma kalkarsa bir şeyler hayal edilemeyecek ölçüde değişecek. Küba ekonomisi yeşerecek. Aranan deva bu.”

Tesadüfen, Aleida’nın ziyaretinde bir gelişme yaşandı. Küba’yla Dayanışma Kampanyası,1960’da adaya giden bir gönüllü İngiliz birliği tarafından çekilen ve babasının en eski renkli fotoğrafları olduğu düşünülen fotoğrafları ortaya çıkardı. Fotoğraflar, bir sürü hatıra defteriyle beraber bir ayakkabı kutusunun içinde sakladığı fotoğraflardaki görüntülerin ne kadar önemli bir adama ait olduğunu fark edemeyen bir yaşlı kadın tarafından bulundu. Peki Aleida fotoğrafları ilk gördüğünde neler hissetti? “Çok güzel” diyor Aleida. “Fotoğrafları çeken kadın aslında Küba’da bir okulun yapımında çalışmış. O günlerde desteğini sunan insanlar varmış. Bu fotoğrafların benim için önemi bu.”

Babası her zamanki gibi görünüyor; doğal ve çevresinde insanlar var. “Bana babamın var olduğunu bildiğim ama hiç görmediğim bir parçasını verdiği için şükran borçluyum. Fakat en minnettar olduğum şey, onun Küba’yla dayanışmaya devam etmesi.”

Annesinin de fotoğrafları gördüğünde mutlu olacağını söylüyor. Anne Aleida March, ileride eşi olacak olan adamla Küba çalılıklarında tanıştığında ve onu bölge arazisi hakkındaki bilgisiyle etkilediğinde, Castro’nun gerilla ordusunun bir üyesiydi. (Guevara daha önceleri, sürgün edilen bir Peru devrimcisi olan Hilda Gadea ile evliydi.) Şimdi 70’lerinde olan March, Guevara ile olan hayatından ve onun ölümünden sonra çocuklarını nasıl yetiştirdiğinden bahseden bir biyografi yayınladı. “Kitabı İngilizce hariç tüm dillerde satın almak mümkün” diyerek gülüyor. “Türkçe okur musun?”

İki ebeveynin ideallerinin Aleida’nın anlayış biçimini de kaçınılmaz bir şekilde etkilediğini, ancak ailelerin kendi düşüncelerini çocuklara empoze etmemeleri gerektiğini söylüyor Aleida. “Düşüncelerinizi sadece bir yol olarak gösterebilirsiniz. Sömürge sonrası Kongo’da sol devrimi körüklemede kararlı olan bir adamın uzaktaki çocukları için hayvan hikayeleri yazmaya zaman bulması kulağa gerçekçi gelmiyor ama o, bunu yaptı” diyor Aledia.

Aledia, “Babamın çocukluk dönemimizin tadını çıkarmaya fırsatı olmadı. Ama uzakta olduğunda (çoğunlukla öyleydi) bize hikayeler ve kartlar üzerinde resimler gönderirdi. Kardeşim Camilo, anaokulunda küfürlü kelimeler kullandığı için azarlanıyordu. Annem de, Che’nin tüm Arjantinliler gibi küfürlü konuşmasına karşı çıkıyordu” diyor küçümser bir şekilde. “Babam Afrika’daydı ve Camilo’ya okulda küfretmemesi gerektiğini,yoksa Pépé the Caiman’ın (Guevara tarafından uydurulan bir sürüngen) kendi bacağını ısıracağını söyleyen bir mektup gönderdi. Böylece, babasını korumak için küfür etmekten vazgeçti.”

Bu ailevi hatıraların yanı sıra, Che tabi ki sadece Aleida’nın babası ya da özel mülkü değildi. 1960’da, bir cenaze töreninde, Alberto Korda tarafından çekilen fotoğrafı – dişleri kenetli, gözleri ufukta, kırmızı yıldızlı bere altındaki dağınık saçlarıyla- o zamandan beri posterlere, t-shirtlere basılmakta ve reklam panolarında sık sık görülmektedir. İdeallerinin yanı sıra görüntüsü, gençler için isyanın ve devrimin simgesi oldu. Geçen hafta sonu , Oxford Street’de Che çantası taşıyan bir genç gördüm ve neden bu çantayı satın aldığını sordum. Che, devrimden bahseden harika bir adamdır, dedi. Devrimin ne olduğu konusunda ise açık seçik bir fikri yoktu. “Bir yürüyüşte Che’nin resmini taşıyan bir çocuk gördüğünüzde ve size ‘Che gibi olmak ve zafere ulaşana kadar savaşmak istiyorum’ dediğinde, mutlu hissedersiniz” diyor Aleida. “Ama işin ilginç tarafı da şudur; bu olay Cuba’da değil Portekiz’de oldu”

Che’nin fotoğrafının Londra’da El Commandante barında ya da hediyelik eşyalarının üstünde kullanılması hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzda ise somurtarak cevap veriyor, “Onu Berlin’de gözlük reklamında gördüm, New York’ta bir modacı iç çamaşırı reklamında Che’yi kullanıyor.” Baş parmağını ve işaret parmağını bir kez daha birleştiriyor. “Ama bu şartlara göre değişir. Eğer bir genç bu t-shirtü giyiyor ve üstündeki insanın kim olduğunu anlamaya başlıyorsa bu çok güzeldir.”

Aleida,benzer bir şekilde Hollywood’un babasına olan saplantısı konusunda da kararsız. Walter Salles’in çektiği ‘Motorsiklet Günlüğü’ nün sefaleti öğrenen ve ona sırt çevirmeyi reddeden bir gencin, Guevara’nın, Latin Amerika’ya olan yolculuğunu konu alan muhteşem bir film olduğunu heyecanlanarak anlatıyor. Ancak Benecio del Torro’nun oynadığı Che’nin yaşamını konu alan iki serilik film (Che: part one, Che: part two) Aleida’yı hayal kırıklığına uğratıyor. Devrimin bütünüyle gösterilmiş olmasını umduğunu söylüyor.

Aleida’nın kullandığı mücadele, öz bilinç, fedakarlık kelimeleri, küçük politik hikayelere alışkın bir İngiliz için tarihin gerisinde kalmış kelimeler olabilir. Küba hakkında hala anlatılan bir hikaye daha var. Batı, hevesle Castro’nun bozulan sağlığı hakkında rapor beklerken, Aleida onun ölümünün yeni bir başlangıcı müjdeleyeceğini söylüyor. “ABD propaganda çarkı, kendini devrimin ancak bir kişiyle olabileceğini insanlara anlatmaya adadı. Ama Küba halkının inancı var. Artık Fidel, fiziksel olarak bizimle olmadığında insanlar yeni bir yol bulacaklar. Eğer yapamazlarsa, kaybolacaklar. Pablo Milanes der ki: Yaşanmış zafere ihanet etmektense denizde kaybolmak daha iyidir. Ve bu bizim için doğrudur.’’

Libby Brookes - Çeviren: Sezgin Sarı

Evrensel'i Takip Et