28 Temmuz 2009 00:00
GÜNCEL
Hemen hemen her gün Sabah gazetesi önünden geçiyorum. Grevin kaçıncı günü olduğunu yazan pankarttaki rakam her gün değişiyor. İki yüze yaklaşan rakamı görenler patronun çok kötü durumda olduğunu sanabilir.
Hemen hemen her gün Sabah gazetesi önünden geçiyorum. Grevin kaçıncı günü olduğunu yazan pankarttaki rakam her gün değişiyor. İki yüze yaklaşan rakamı görenler patronun çok kötü durumda olduğunu sanabilir. Eskiden olsa, gerçekten bu kadar uzun süren bir grev patronu bitirebilirdi. Oysa, Sabah patronu grevin uzamasına aldırmıyor bile. Çünkü 12 Eylülden sonra değiştirilen kanunlar nedeniyle grev grev olmaktan çıktı. Grevler artık üretimi durdurmuyor. İşçi grev yaparken patron onun işini başka bir işçiye yaptırabiliyor. Üretimi sürdürüyor. Ürettiği malı işyerinden çıkarıp satabiliyor. Eskiden bunların hiç birini yapamazdı. Grev patrona zarar verirdi. Sadece üretim fazlası olan, stokları olan patronlar grevden korkmazdı. İşçiler de zaten o durumda grev yapmaz, patronun stoklarını tüketmesini beklerdi. Eskiden patronlar grevden ölümden korkar gibi korkardı.
Grev ve toplu iş sözleşmesi yasalarının değişmesi grevi etkisizleştirdiği gibi, sendikaları da güçsüzleştirdi. Patronun üretimini durduran, onu zarara uğratan grev yapamayan sendikanın dernekten bir farkı kalmaz. İşçi sınıfının patron karşısında en önemli silahı grevdir. Bu açıdan bakıldığında grev yasasının değiştirilmesi işçi sınıfı için anayasa kadar önemlidir.
AKP Hükümeti iki senedir grev yasasını değiştireceğini söyleyip sendikaları oyalıyor. Bugünkü esnek çalışma, taşeron çalışma, parttaym çalışma vb. yöntemleri çalışma yaşamına sokan iş kanununu değiştirirken AKP Hükümeti, sendikaları grev yasasında işçi lehine iyileştirmeler yapacağız, iş yasasına karşı direnmeyin diye kandırmıştı. Daha doğrusu sendikalar çoktan kandırılmaya hazırdı. AKP sendikalara verdiği bu sözü dört senedir yerine getirmedi. Son iki senedir de bugün, yarın çıkaracağız diye oyalıyor.
Sabah gazetesi grevi bu açıdan değerlendirilmelidir. Sabah grevi grev yasası tartışmasını kamuoyu gündemine getirdiğinde asıl fonksiyonunu yerine getirmiş olacaktır. Bu grev, grev yasasını tartıştırmayacaksa, sadece işçi sınıfının patronlar karşısında güçsüzlüğünün sembolü haline gelecektir. Patronları güçlendirecektir.
Belki, (pek muhtemel) sendikalar bu tartışmayı başlatmayacaktır. Grev ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasının değiştirilmesinin tartışılması, değişikliğin gündeme getirilmesi, demokrasi güçleri tarafından gerçekleştirilebilir. Sabah gazetesi emekçilerinin grevine destek vermenin en anlamlı yolu da budur kanımca.
Lokavtın kaldırılması, grev kararı alındıktan sonra şalterin indirilmesi ve kimsenin çalışamaması, grevci işçilerin yerine başka işçi alınmaması ve çalıştırılmaması, grev süresince mamul malların fabrikadan çıkarılamaması, hammaddelerin fabrikaya sokulmaması, grev süresince grevci işçilerin fabrikada grevi bekleyebilmesi, grev kararının ve greve son verme kararının fabrika işçileri tarafından açık oylama ile alınması, hak grevi-dayanışma grevi-genel grev yapılabilmesi vb. grev yasasına girmelidir. Bu haklar grev yasasına girmedikçe yukarıda yazdığım gibi grevin etkili olması ve bir silah olarak işçi sınıfı tarafından kullanılması mümkün olmayacaktır.
Grev kanununda bu tür değişiklikler yapılabilir mi? Elbette yapılabilir. Unutmayalım ki; 12 Eylül öncesi bu hakların bir kısmını Türkiye işçi sınıfı kullanabiliyordu. Diğer haklar ise uzun bir süredir, dünyanın pek çok ülkesinde kullanılmakta. ILO Sözleşmesinde de bu hakların çoğu mevcut.
Almak için gerekli olan tek şey; istemek ve almak için mücadele etmek.
KAMİL TEKİN SÜREK