22 Temmuz 2009 00:00
UFUK
Alman Turist Gregor Kerkelingin, İstiklal Caddesinde para istemek için yanına yanaşan İbrahim Akyol isimli kişi tarafından defalarca bıçaklanarak öldürüşünü gösteren görüntüleri...
Alman Turist Gregor Kerkelingin, İstiklal Caddesinde para istemek için yanına yanaşan İbrahim Akyol isimli kişi tarafından defalarca bıçaklanarak öldürüşünü gösteren görüntüleri, önceki günden beri izliyoruz. Son dönemlerin derin davası Ergenekonu yazmayı planlarken, o bıçak darbelerini kendi vücudumuza denk gelmediği için sadece seyrederek geçmenin imkanı yok.
Bu dehşet manzarasını nasıl anlamak, bu görüntülerin bir daha yaşanmaması için ne yapmak gerektiğini tartışırken, televizyon ekranlarında Biz yıllardır sokak çocukları olgusuna dikkat çekiyoruz diyen sosyologlar yüreğimize su serpiyorlar (!) İstanbulun günün her saati herhalde en kalabalık caddesi olan İstiklal Caddesinde gerçekleşen bu olaya dair olarak, televizyonlardan dinlediğimiz bazı sosyologlar, İnsanların korku ve umursamazlık içinde hiç müdahale etmemesini de bilinçsizlikle açıklayıp geçiyorlar.
İnsanların bu tür olaylarla karşılaştıklarında nasıl korunacakları konusunda bilinçlendirilmeleri gerekiyormuş. Önerilen bu. Evet yarından sonra, canını seven karate, tekvando, judo kurslarına koşsun! Sürücü ehliyeti alırken harcanan zaman kadar bir dönemde hızlandırılmış savunma ve dövüş dersleri imdadınıza yetişsin. Sokak çocuklarını da, Sokaktan toplayıp, ıslah ettik mi, bu manzaralardan biraz olsun kurtulabiliriz.
Gerçekten öyle mi?
Peki daha bu olayın dehşetini yaşarken, ajanslara düşen, Elazığda bir babanın oğullarını da yanına alarak, kavga ettiği komşularına rastgele kurşun yağdırması sonucunda 6 kişinin ölümünü nasıl açıklayacağız? Bu olay için de, silahlı saldırıdan kurtulma yollarına dair, 10 seanslık güvenlik ve savunma dersleri mi önerilecek?
Her iki olayda da saldırganların akli dengesinin yerinde olmadığı dikkate alındığında, belki en iyisi delilerimizden kurtulmanın bir yolunu bulmak!
Yaşanan bu olaylar karşısında dile getirilen uzman görüşlerine bakıldığında bunları düşünmeden edemiyorsunuz.
Bu arada şunu da anımsatalım. Bu köşede, Taksimde Beş Trafik Polisi Taksiciyi Dövdü, Şahidiz... başlıklı bir yazı yazmıştık. Tarihine yeniden baktık. 31 Ekim 2007. Bir trafik polisi tartıştığı bir taksiciye girişmeye başlamış ve olayı gören diğer trafik polisleri de anında meslektaşlarının imdadına yetişerek taksiciyi indirmişlerdi. Olayı bu köşede yazdıktan sonra, bazı meslektaşlarımız köşelerine taşıdı, kimi haber siteleri de olaya yer verdi. Ancak ne var ki, aradan iki yıl geçti ve bu polisler hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Bu köşeden yaptığımız suç duyurusu, bizim gazetede suç unsuru bulacak kelimeler arayan ve ardından da dava açan savcılarımızın dikkatini bile çekmedi.
Ve, Alman turist bıçaklanıp öldürülürken ne büyük talihsizlik ki, bu polislerden bir tanesi bile orada değildi ve müdahale etmediler!
Hem İstiklal Caddesinde yaşanan turist cinayetini hem de Elazığda yaşanan olayı değerlendirirken bir de, -en azından Hırsız, Polis dizisinin önerdiği gibi- başka bir açıdan bakmak artık bir zorunluluk değil mi? Geriye dönüp bakılsın, son birkaç yılda bu kaçıncı olay?
Her olayın kuşkusuz kendisine özgü sosyolojik, psikolojik nedenleri var. Ancak, toplam olarak kendi işini kendisi gören ve istediği parayı vermeyen bir yabancıyı öldürmekten imtina etmeyen bu insan tipi, bu sistemin bir ürünü değil mi? Aynı şekilde, işini kendisi gören Elazığdaki baba ve oğulları bu toplumun çürük elmaları mı?
Kapitalizmin çarkları içinde fırlatılan bireyin kişisel çözüm arayışlarının farklı karelerdeki görüntülerini oluşturan bu olaylar, bireyin güven duyduğu bir toplum ve devlet düzeninde yaşanır mı? Bu manzaraları basit birer bilinç ve kültür sorunu olarak açıklayanlar, bilincin oluşumunu destekleyen eğitimdeki eşitsizliği, kültürel gelişim kaynaklarına ulaşma imkanlarının eşitsiz dağılımı gibi sorunlara da bir çözüm önermeleri gerekir.
Her alanda eşitsizliğin kol gezdiği kapitalist sistemin kriz dönemlerinde, toplumsal çürümeyi derinleştirici etkisi görülmeden önerilecek yöntemler yüzeysel kalmaktan kurtulamaz ve derine işleyen bıçak yaralarına merhem bile olamaz.
FATİH POLAT