14 Temmuz 2009 00:00

GERÇEĞİN GÖZÜYLE


Türkiye Cumhuriyetinin en büyük düşmanı komünizmdir. Gördükleri yerde başları ezilmelidir. Böyle bir milli öğreti ile yetiştirildi yıllar yılı genç kuşaklar. Sosyalistlere yaşam hakkı tanınmadı. Tersine gençliklerinde komünizmle mücadele derneklerine üye olanların hayat yolunda önleri açıldı. Türk-İslam sentezini yurttaşa ilim diye dayattılar. Siyasette ülke yönetimi ağırlıklı olarak sağ partilerin insafına kaldı. Bu partilerin beceriksizliklerinin faturası ise hep solculara çıkarıldı. 12 Marttan günümüze kardeş kavgasını önleme amaçlı her askeri darbenin ceremesini en acı biçimde solcular çekti. Polis için solcu, yurttaşı ya da çok sevdikleri deyimle “dindaşı “değil,düşmanıdır. Yakalandığı yerde sopalanmalı, çok konuşursa gözaltına alınmalıdır. Alınmalıdır ki amiri de hesap sorsun. Çünkü büyükleri böyle belletmişlerdir genç beyinlere.Medyaya gelince; günümüz medyası artık kamplara bölünmüştür. Kendi inançlarına ters düşenleri hedef göstermekte ustadır. Bu yazıya otururken bir yeni örneği yaşandı Topkapı Sarayı’nda. Ülkenin yüz akı sanatçılarından uluslararası üne sahip piyanist İdil Biret’in konseri, bir gazetenin kışkırtıcı yazıları sonucu bir takım zorbalar tarafından basılmak istendi. Polis zorbaları sadece kovalamakla yetindi. Oysa karşılarında solcu bir grup olsaydı hem bir temiz dayak çekilir hem de gözaltını boylarlardı. Medyamız artık taraf olmasına taraftır da yazılısı ile görseli ile devlete saygıda kusur etmez. Hatta bu saygı zaman zaman abartılı bir durum alır. Gazeteci eleştirel soru hakkını kullanmaz ya da kullanamaz. ’Siz isteyin, söyleyin biz yazalım’ tarzı yerleşmiştir basın toplantılarına. Günümüz gazetecilerinin çoğu örgütlenmeyi sevmez. Sendikanın adından ürker. İyi çocuk olmaya özen gösterirler. Çoğunluğu böyledir gazeteci topluluğunun, yaranabilir mi siyaset erbabına? Ne gezer. Çünkü içlerinde meslek tutkusuyla ilkeli habercilerin varlığı çileden çıkarmaya yeter politikacıları, üst düzey bürokratları, askerleri. Haberleri irdeleyen sorgulayan bir dil içeriyorsa haklarında patrona şikayetten,dava açarak yıldırmaya dek uzanan bir dizi işlem başlar. Akreditasyonları iptal edilir. Bazen de başbakan tarafından doğrudan azarlanarak kendilerine nasıl haber yazmaları gerektiği öğretilir.
Aslında medyada günlerdir döne döne izlediğim Sincan olaylarına getirmek istiyorum sözü. Medyamızın haber manipüle etmedeki becerisini bir kez daha görüp yaşadıktan sonra söylenecek ne kaldı diyebilirsiniz elbette. Emperyalist bir dev ülkeye dönüşen Çin’i hâlâ kızıl bir komünist olarak gören sağ militanlara şaşmıyorum şaşmasına ama sağ basınla yayınlarını örtüştürmede yarışan bazı çok satar gazete yöneticilerine ve televizyon habercilerine diyecek söz bulamıyorum. Etnik bir çatışmayı bu denli kaşımanın kime ne yararı olacağı konusunda herhalde kafa yormuşlardır bu arkadaşlar. Kendi ülkendeki hak ihlallerine göz yumarak Sosyalizmin Mavi Tuna’sı olarak anılmaktan hoşlanan bu çılgın despot, Tameşvar kentinde dört bin muhalifi öldürmüştü. Dünya televizyon yayıncılığı ve gazetelerle,dergileri görüntü ile besleyen uluslararası ajanslar sağ olsun cesetlerin çoğunu gördük. İşkenceden deforme olmuş sıra sıra ölü bedenler dünyanın tüylerini ürpertti.
Daha sonra,bazı gazeteler çok az kişinin okuduğu düzeltmeler yayınladılar :
Tameşvar katliamı olmuş ama diktatörlük yandaşları da dahil toplam yüz kurban vardı. Bu tüyler ürpertici görüntüler ise kurgudan başka bir şey değildi. Cesetlerin bu hikayeyle hiçbir ilgisi yoktu ve işkence ile değil geçen zaman yüzünden deforme olmuşlardı. Haber fabrikatörleri onları bir mezarlıktan çıkarmış ve kameraların karşısına dizerek poz verdirmişti.
İşte böyle dostlar. Yeni dünya düzeninde oyun çok.İnsanı sırf insan olduğu için seven, temel hak ve özgürlüklerini koruyan, emeğe saygı duyan, ülke sınırları içinde yaşayan her yurttaşa eşit davranan, kültüre, bilime, sanata değer veren çağdaş bir toplum hayal değil elbet.Emekten barıştan yana olanların daha çok dayanışmaya ve örgütlenmeye gereksinimi var yalnızca. Yoksa Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi sürüye sayarlar bizi.“
TURGAY OLCAYTO

Evrensel'i Takip Et