8 Temmuz 2009 00:00

Adam gibi çalışmak, insan gibi yaşamak


Her sabah kalkıp işe gidiyorsunuz. Sürekli alım gücünüzde bir düşme olsa da ay sonunda alacağınız bir maaş var. Her sabah kalkıp işe gidiyorsunuz yorgun ve argın… Bir gün, her gün girdiğiniz kapıdan yüz geri gönderiliyorsunuz. Artık işsizsiniz. Belki siz de insanların tembel olduğu, beceriksiz olduğu için iş bulamadığını düşünüyordunuz. Ama artık adınız işsiz, mekanınız kahvehane.
Her sabah kalkıp iş aramaya gidiyorsunuz. İş ilanlarının abonesi oldunuz. Kimseyle karşılaşmak istemiyorsunuz. Çünkü onların laf olsun diye sorduğu “Nerede çalışıyorsun” sözü sizin için katlanılmaz hakaret anlamına geliyor. Bir süre sonra iş aramadan bıkıp, işsizliği kabulleniyorsunuz. Ama giderek de kendinizi beceriksiz, önemsiz ve işe yaramaz görmeye başlıyorsunuz. Artık adınız işsiz. Kahveci veresiyeyi kesinceye kadar mekanınız kahvehane.
Büyük bir umutla girdiğiniz sınavların sonunda size bir diploma veriyorlar. Kendinizi kurtulmuş ve ayrıcalıklı sanıyorsunuz. Önce o diplomaya uygun iş arıyorsunuz. O zaman uğrunda yıllarınızı verdiğiniz kağıdın sandığınız gibi altın bilezik olmadığını anlıyorsunuz. “Ben şuyum” diye başladığınız iş aramadan “Ne iş olsa yaparım” noktasına kolay varıyorsunuz. Ama karşınızdaki “Ben bilmem ben üniversite mezununa çaycılık yaptıramam” deyince, o diplomanın ayak bağı olduğunun farkına varıyorsunuz. Artık işsizsiniz. Biraz uzun sürdü alışmanız. Ama mekanınız kahvehane.
Milyonlarca insan ortak kaderi paylaşıyor. Resmi işsiz sayısı 3 milyon 802 bine çıktı. Ama gerçek işsiz sayısının 6 milyon 471 bin olduğu tahmin ediliyor. Çoğumuz devletin resmi kayıtlarında bir sayı değeri bile taşımıyoruz demektir bu. Öyleyse ilk iş olarak İş ve İşçi Bulma Kurumu’na giderek resmi kayıtlara girmeliyiz.
Sayımız milyonlarla ifade edilse de kendimizi yalnız sanıyoruz. Öyleyse bizimle birlikte bu kaderi paylaşanlarla birleşmeliyiz. Bu kadar insan bu kaderi yaşıyorsa, bunun açıklaması tembellik, beceriksizlik olamaz. Bunun için en uygun yer en yakınımız, sokağımız, mahallemiz… Bizi kapattıkları kahvehaneleri işsizlerin örgütlenme yerine çevirelim. İşsizlik doğal bir afet değildir. Bizim sayımız kabardıkça, çalışanların çalışma süreleri artıyor, ücretleri düşüyor. Patronların kârı artıyor. Kriz gerekçe gösterilerek insanlar işten atılıyor. Atılmayanlar ise TEMSA’da olduğu gibi koşarak çalışmaya veya Erdemir-İsdemir’de olduğu gibi ücretlerin düşmesine razı olarak işlerini koruyabiliyorlar. Ama büyük şirketler bu krizde kârlarını birkaç katına çıkarıyor.
Kaderimize razı olarak bunları değiştiremeyiz. Çünkü biliyoruz ki ağlamayan bebeğe meme vermezler. Patronlar örgütlü ve örgütleri aracılığıyla hep daha fazlasını istiyorlar ve daha fazlasını alıyorlar. Otomotiv ve beyaz eşyada yapılan ÖTV vergisindeki indirim satışları üç katına çıkardı ama ne fiyatlarda düşüş oldu, ne de işçi çıkarmalar durdu. Hükümet ve patronlar, krizi önlemek için utanmasızca “Pazara çıkın daha fazla harcayın” diyor. Pazara çıkacak paramız yok ama örgütlenip sokağa çıkarsak gerçekten krizi önlemenin yolunu açarız. Çünkü kriz olduğu için işsizlik olduğu yalandır. İşsizlik krizin sonucu değil, nedenidir. Bu kadar yüksek işsizlik varken üretilen mallar kime satılacaktır. Bugün yüksek sesle yönetenlere şunu deme zamanıdır; “Bizden topladığın vergileri para babası büyük patronlara aktarma. Önce boş bulunan, yüz binlerle ifade edilen devlet kadrolarına işçi al.”
Bir araya gelirsek kendi sorunlarımıza çözümler bulabiliriz. Başkasının bizim için çözüm bulmasını beklemek kendimizi kandırmaktır. Kaynak olmadığı yalanına yüksek sesle “Milyonlarca işsizin yararına olan ülkenin de yararınadır” cevabını haykıralım. El gövdede kaşınan yeri bulur. Dert bizde derman ellerimizdedir. Geceleri aç yatmadığımız, gündüzleri işsiz gezmediğimiz bir Türkiye mümkün.
Mehmet Argüç (Adana)

Evrensel'i Takip Et