2 Ocak 2012 09:28
Ali Erdoğan

Katliam, 19-25 Aralık 1978 tarihleri arasında olmuş, yüzü aşkın insanın ölümüne, yüzlerce evin yakılıp yıkılmasına, birçok evin ve işyerinin yağmalanmasına ve yine binlerce evin göç etmesine sebep olmuştu.
Kitaba hep birlikte bir göz atalım:

NEDEN MARAŞ?

Maraş’ın tarihine bakıldığında, ilk çağda bir proto-Kürt devleti olan Medler, Maraş’ı 100 yıl boyunca kendi şehirleri olarak yönetmişler. Medlerin bıraktıkları izler halen sürmektedir. Sonraları Selçuklular zamanında Maraş Kürtlerinin yerleştikleri bir mekan olmuştur.

Kürtlerin bayramı olan Newroz’un yaratıcısına vesile olan Sultan Dehak’ın şehriydi. Bunu Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinden öğreniyoruz. Maraş’ın gerçek ismi Mar-i Reş’tır. Adı Kürtçe olan ama Kürtlere yasaklanmaya çalışılan bir başka şehir var mı bilinmez.

O yıllarda, Maraş’ta Kürt Aleviler, kitlesel olarak devrimcilerin yanında yer alıyorlardı. Kürt Alevilerin siyasallaşmasının, Kürt halkının gelişen ulusal özgürlük talepleriyle buluşma ihtimali çok güçlüydü. Ve bu ihtimal, egemen güçleri fena halde korkutmaktaydı. Bu katliamla Maraş merkezde netice aldılar. Pek çok Alevi göç etti. Ama Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde Kürt ulusal mücadeleyle bütünleşmenin önüne geçemediler.

Türkeş’in verimli hilal dediği Malatya, Maraş, Çorum, Erzincan, Elazığ, Sivas, Bingöl bu plana göre ‘katliamlar bölgesi’ olarak belirlenmiştir. Elbistan, Kırıkhan, Malatya, Akçadağ ve Pazarcık’ta alt birimler olarak içinde yer aldığı bu yerlerin, çok belirginliği ayırt edici ortak özelliği: Kürt-Türk Alevilerin yaşadığı, ama aynı zamanda faşizmin toplumsal taban edinmesinin istenildiği yerlerdir.

Ve ayrıca, Alevi ve Kürtlerin şehirleşmesinden çıkarları yönünde rahatsızlık duyan ve katliamcı illegal güçlerle iç içe olan şehir eşrafının Ermeni katliamında elde edilen maddi sonuçların aynı şekilde zengin gösterilen Kürt-Türk- Alevilere yönelik başlatılan katliamdan da elde edilebileceği yönünde topluluğa propaganda yapılmıştır. Böylece fakir Sünni saldırganlar katliama yönlendirilmiştir.

Katliam döneminde, henüz kontrol altına alınamamış toplumsal kesimlerin en büyük kısmını Aleviler teşkil etmekteydi. Ve Aleviliğin tarihsel özelliği, her zaman düzene muhalif olmaları, devrimcilerin toplumsal tabanı teşkil etmeleri; devletin ve sistemin denetimine tam olarak girmemiş olmaları, düşünsel ve inançsal dünyalarının egemen ideolojisiyle barışık olmaması; asimilasyona direnç göstermeleri devletin çözmesi gereken sorunların başında gelmekteydi. Bu nedenle Aleviliğin yok edilmesi veya asimile edilmesi gerekmekteydi.

Konjonktürel sebebi, toplumsal mücadeleyi bastırmak ve 12 Eylül darbe sürecini hazırlamaktı. Stratejik sebebi ise yukarıda izaha çalıştığım gibi, katliamlar yoluyla, Alevileri ve Kürtleri ya yok etmek veya yok etmenin dayanılmaz korkusuyla asimile ederek, Türkleştirme projesinin eksik kalan ayağını tamamlamaktı.

1948’de ABD’de “Özel Harbin” kural, taktik ve stratejisini öğrenenler arasında Turgut Sunalp, Ahmet Yıldız, Suphi Karaman. ve Alpaslan Türkeş’de vardı. Bunlar 12 Eylülde boy gösterdiler.

KATLİAMIN OLABİLMESİ İÇİN:
1-Toplumsal farklılıklar 2-Egemen sistemi zorlayan, toplumsal, sosyal uyanış. 3-Egemen gücün katliam yoluyla amacına varabileceğini düşünmesi, buna karar vermesi. 4-Daha güçlü karşı koyuşun olmayabileceğinin, katliamcılar tarafından öngörülmesi. 5-Katliamın yapılabilmesi için, mutlaka, egemen, sosyal, siyasal gücün işin içinde olması gerekir. 6-Ellerinde yönetim erkini ve araçlarını bulunduramayanların katliam yapmaları olanaksızdır. Bunların hepsi Maraş’ta mevcuttu. İşte arkalarında hükümette olan MHP vardı. Hükümetin tüm olanakları ellerindeydi. Bütün şehir çevresiyle birlikte günlerce işgal edildi. Yüzlerce insan öldürüldü. O da askerlerin yardımıyla. Evler yakıldı. İşyerleri yağma edildi. Katliamda “kutsal” objeler kullanıldı. “Camiye bomba atıldı” propagandası yapıldı. Aynı zamanda “tahrik” vardı. “Bunlar gavur, sünnetsiz, Kızılbaş ve de komünist” diyerek kitleler tahrik edildi.
İllegal güçlerin organize ettiği bu katliamları Demirel kendi üslubuyla “devlet bazen rutin dışı” faaliyetlerde bulunmuştur diyerek, katliamlara bir şal örtmüştür.

KATLİAMA KATILANLAR:
İllegal güçlerin desteklediği ve MHP ile tırmandırılan ırkçı, gerici, faşist örgütlenme. Alevi-Sünni, Kürt-Türk ve Ermeni düşmanlıkları körüklenerek tezgahlandı. Maraş merkezde katılanlar dışında, 78 köyden kışkırtılmış ve kandırılmış insanların dışında, katliam için Ankara ve çeşitli illerde gelen kendilerini “Milli piyangocu” olarak tanıtan faşistler yer almış. Ünal Ağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen… gibi kişiler katılmıştı. Bu “milli piyangocuların” hiç biri sorguya alınmamıştı. Çiçek Sinemasının bombalanmasına adı karışan iki polis beraat ettirilerek, Bolu’ya ve Antalya’ya tayin edilmiştir.

SORUŞTURMA

O günlerde Demirel’in söylediği “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” sözü, sağlıklı bir soruşturmanın önünü kesmiş oluyordu zaten.

Sıkıyönetim yargısı üstünkörü yapılmış. Bir bütünün parçalarında, hazırlık saldırılarıyla, katliam arasındaki ilişki kurulmamış. Katliamın, sosyal-siyasal yapısı bozularak niteliği basitleştirilmiş. Katliamın kimler tarafından organize edildiği ve kışkırtıldığı araştırılmamış. Sadece katliama katılanların bazıları yakalanmış ve yargılanmışlardır. Katliam faili meçhul hala getirilmiştir. Sanki ortada birbirini boğazlayan iki topluluk varmış gibi bir görüntü yaratılmış ve yargılama bu sahte görüntü üzerinde yapılmıştır.

General Mahmut Boğuşlu, Maraş katliamını önlemek için saldırganları engellemesi gereken en yetkili komutan değil de, bir arabulucu gibi davranmış, böylece katliamcıları cesaretlendirmiştir.

General, katliamın Alevilerle Sünniler arasındaki bir çatışma olarak tanımlamış. Bu sıkıyönetim mahkemelerinde de genel kanı olarak işlenmiş. Oysaki dönemin Maraş Valisi Tahsin Soylu, Katliam için verdiği ifade de: “Olayların soykırıma yönelik olduğunu” söylemiş. (Maraş Olayları Gerekçeli Karar s.1 83)

O günlerde gazeteci Cüneyt Arcayürek, şunları yazmakta: “Maraş’ta sivil otorite görevini yapmamıştır. Kente gelen askeri birlikler yasal yetkileri olmadığını bildirerek işin içine girmemiş, karışmamıştır” demektedir.

ÖKKEŞ KENGER AKLANIYOR

Piyon olarak kullanılan MHP’li Ökkeş Kenger’in olayların bizzat içinde olduğu görgü tanıklarının ifadeleriyle sabit olmasına karşın. Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı Tayyar Aygur paşa devreye girmiş. İfadeler değiştirilmiş beraat edecek pozisyona sokulmuş. Bu paşa, MHP Genel Merkez Yöneticisi Albay Tahsin Ünal’ın okul arkadaşıdır. Katliamlarda kimin yargılanacağına, katliamı yapan illegal yapılar karar vermekte. Kitleleri kontrol altına almak için de sıradan katliamcılar yargılanmakta.

SONUÇ OLARAK

Katledilmek, sanki salt fiziki yok edilmekmiş gibi ele alınmaktadır. Halbuki en sıradan insan bilir ki, insanı insan kılan, sahip olduğu değerler ve haklarıdır. Bu değerlere ve haklara saygı göstermek, ortak yaşamın, dolayısıyla insan olmanın, zorunlu ön koşuludur. Tüm katliamlarda, insanların onurlarıyla, inançlarıyla oynanmış, insanlar bu yolla katledilmiştir. Maraş’ta da bu yapılmıştır.

Bu toprağın ezilen halkları, ölümlerin her türüne aşinadırlar. Her çeşit ölümü tatmışlardır. Özgürlük ve onurlu bir yaşam uğruna yaşanan bu ölümler, unutulmamıştır, unutulmayacaktır da. 30 yıldır ülkede sürdürülen savaş, onurlu, özgür bir yaşam için değil mi? Ancak katliamlarda öldürülenler, hiç ama hiç unutulmamalıdır. Katliamları unutmamak, unutturmamak ve asla affetmemek onurlu her insanın görevi olmalıdır.


MARAŞ OLAYLARI GEREKÇELİ KARARINDAN ALINTILAR:

Dumlupınar Mahallesi’nde Türk Sünni Öğretmen Ali Rıza İşbilir ailesine gidiyorlar. Kilidi kırıp eve girdiklerinde öğretmen, “Teslimim, çocuklarıma ve aileme dokunmayın ne yapacaksanız bana yapın” demesine rağmen, dışarı çıkartılarak, et keserleriyle kafasına vurularak öldürmüşler. Ve tüm aileyi de öldürmüşlerdir.”Buranın işi tamam” diyerek başka yöne yönelmişler. (Maraş olayları gerekçeli karar  s.204)

Saldıran güruh İsadivanlı mahallesinde işlerin henüz bitmediğini söyleyerek Kemal Özdemir’in kapısına dayanırlar. “Kemal ben sizinle geliyorum yetim kızlarıma dokunmayın” der. Kızlar komşu Gülüzar’ın evine gönderilir. Dışarı çıkarılan baba “Çocuklarımı son kez göreyim” der. Çocuklar karşı cama çıkarılır. Son kez bakışırlar. Akşam olunca kızlar dışarı çıkar, 25-30 metre uzaklıkta göğsünden vurulmuş olarak bulurlar babalarının cenazesini. (Maraş olayların gerekçeli kararı s.232-233)

Son kez görmek istediği kızlarına, başkasının evinin penceresinde ve sıcak bir kucaklaşma imkanı bulamadan bakabilmektedir. Kızlar babalarıyla, göz-göze vedalaşabilmektedir. Ölüm vedası yaşayan altı çift gözün öyküsünü, unutmak, unutturmak insanın kendisine ihaneti değil midir? Faşizmin yaşattığı binlerce benzer dramın olduğu Maraş Katliamını, bu yönleriyle toplumsal mücadelenin hafızasına kaydetmek, ciddi bir sorumluluk olarak kabul edilmelidir.

Hatice Görür, 10 yaşında bir kız çocuğuydu. Katliam başladığında, babası İmam, kızının elinden tutarak ölümden kurtulmaya çalışıyorlar. Babasının elini sıkı-sıkı tutarak koşmaya çalışan Hatice, babasını sürüklüyormuş gibi ortaya çıkan görüntüyle, O’nu ölüm çizgisinden yaşam çizgisine taşımak istiyordu sanki. Kurşun sıkan katliamcılar için, çocuk veya büyük olmanın önemi yoktu, Alevi, Kürt ve solcuysa eğer veya öyle olacağı düşünülüyorsa, “Bir eksik olsun” dediler ve nişan alarak sıktılar kurşunu, Hatice’nin küçük bedenine. (Maraş olayları gerekçeli karar s.331)

Alevi-solcu avına çıkan gözü dönmüş Güruh, Türk ve Sünni Osman Küçükbeşer’e “Sen solcuymuşsun Alevi besliyormuşsun” denilerek evini basmışlar. Burada saklanmaya çalışan Ünver ailesi dışarı çıkartılarak, aileden 4 kişi öldürülmüştür.

Oğlu ve kızı öldürülmüş olan Döndü Ünver “ikimizi birlikte öldürün” diye, öldürülmek üzere olan kocasına sarılarak, benzeri destanlarda bulunan tarzda ölümü sevgiyle paylaşmıştır. Saldırgan katiller bu destan kahramanlarını, bıçaklarla delik deşik etmişler ve hınçlarını almamışlar ki, üzerlerine kurşun yağdırmışlar. (Maraş olayları gerekçeli karar  s.197-198)


KATLİAMIN DEVLETLE İLİŞKİSİ:

MİT’te görevli biri Maraş Katliamı’nın olacağını iki ay önce Başbakan Ecevit’e rapor halinde bildiriyor ve Ecevit sessiz kalıyor. Ölümünden sonra o belge masasında tesadüfen bulunuyor. Yine bu kitap da Ecevit’in 1960 ve 12 Eylül cuntalarına sunulmak üzere bir rapordan söz eder. Kürdistan ve Kürtlerle ilgili asimilasyon politikalarının nasıl oluşturulacağı ve oluşturulan politikaların nasıl yürütüleceği bütün ayrıntılarıyla ele alınmıştır.

12 Eylülün Faşist Lideri Evren anılarında: “Maraş katliamı’nı, MHP militanları ve dinci yobazlar tarafından yapılan bir katliam” olarak tanımlar.(K. Evren Anıları s.230). Kendi ve çevresinin katkısı yokmuşçasına.

K.Evren, kuvvet komutanlarıyla birlikte, Başbakan Ecevit’le yapılan görüşmelerin birinde: “Bütün partiler Kürtçülük konusunda birleşmeli ve bunun karşısında olduklarını bir bildiriyle kamuoyuna deklare etmeliler” der.

Devlet politikası bütünlük arz eder. İttihat ve Terakkiden devralınan, Ülkede yaşayan herkes Türk’tür. Dini inanışı ise Müslüman’dır. Devletin kurucuları tarafından0 sürdürülen Türkleştirme politikasıyla, tarihsel süreç içinde yapılanların özeti: 1909-1922’de Ermeniler, 1920-1938’lerde, Sünni-Alevi Kürtler, 1934’te Trakya Yahudileri, 1945’te uygulanan varlık vergisiyle Rumlar başta olmak üzere tüm gayri Müslim halklar, Türkleştirilmeye, etnik arındırmaya ve asimilasyona tabi tutulmuşlardır. Güncel sebeplere dayandırılarak başlatılan bu katliam ve saldırılar, söz konusu temel-stratejik politikanın sonucu olarak yapılmışlardır.

Evrensel'i Takip Et