05 Mayıs 2009 00:00

Alan fetişizmi ve sınıf dışı tutum üzerine

Tüm yasaklamalara rağmen önceki yıllara oranla daha yaygın ve dönemsel taleplerin damgasını vurduğu 1 Mayıs kutlamalarını geride bıraktık.

Paylaş

Tüm yasaklamalara rağmen önceki yıllara oranla daha yaygın ve dönemsel taleplerin damgasını vurduğu 1 Mayıs kutlamalarını geride bıraktık. Kuşkusuz, bu 1 Mayıs ve öncesinde yaşananlara dair tartışmalar devam edecektir. Özellikle İstanbul ve Taksim üzerinden yaşanan tartışmalar ve alan fetişizmin gelmiş olduğu son noktanın, işçi emekçi mücadelesi ve sendikal bürokrasi bağlamında tartışılmaya devam edilmesinde yarar vardır. Bu tartışmalardan gerekli derslerin çıkarılması, sınıf mücadelesinin ilerletilmesi açısından da önemlidir. Çünkü sınıfın birleşik gücünün açığa çıkarılması, emekçilerin içinde bulundukları koşulara karşı bir mücadele merkezinin ortaya çıkması ve güçlendirilmesi, bu tutumla engellenmek istenmiştir. Dolayısıyla kim tarafından yapılırsa yapılsın, emekçilerin birliğini engelleyen bu tutumun sorgulanması ve sınıf dışı bu tutumla hesaplaşılması, işçi ve emekçiler açısından önemlidir.
KESK ve DİSK üst yönetimleri, bu ibretlik alan fetişizmini öyle bir noktaya taşımışlardır ki, tüm yurtta 1 Mayıs kutlamalarını Taksim üzerinden açıklamaya ve yönlendirmeye kalkmışlar, Taksim üzerinden emekçilerin bölünüp önemli bir olanağın heba olmasına neden olmuşlardır. ‘Olursa Taksim, olmazsa hiçbir yer’ denilerek Taksim’e kutsal bir anlam yükleyip fetişizmin doruklarında gezmişlerdir. KESK’in yayınlamış olduğu “1 Mayıs 100. Yıl Broşürü”nün kapağına konulan karikatür, bu anlayışın tipik bir göstergesi olmuştur. Hiçbir şey bu karikatür kadar yaşananları anlatmaya muktedir olamazdı. Bu anlayışa göre 1 Mayıs’ı yaratan taleplerin hâlâ güncelliğini koruması, işçi ve emekçilerin içinde bulundukları durum, yaşanan açlık ve sefalet, her geçen gün büyüyen işsizler ordusu vb. taleplerin hiçbir önemi yok. Önemli olan, “Kutsal Taksim”e kavuşmak ve o topraklara biat etmektir. Eğer Taksim’e kitlesel olarak kavuşamıyorsak da “makul” bir sayıyla kavuşmak için her türlü geri pazarlığın içinde olmak ve bu pazarlıkları kahramanlık ve devrimcilik olarak ifade etmek... Çünkü asıl iş başarılmıştır; alan tartışması üzerinden emekçiler bölünüp parçalanmış ve sisteme karşı birleşmeleri engellenmiştir. Bunun adı, sol gösterip sağ vurmaktır. Bunun adı, işçi ve emekçilerin birliği önünde engel olmaktır. Ve bu o kadar ileriye taşınmıştır ki, Avrupa’daki polis sendikalarından yardım isteyerek medet umma derecesine kadar ilerletilmiştir. Bu tutumla ‘77 Taksim’ini yaratan ve kanları canları pahasına mücadele eden yüz binlerce işçi ve emekçiye ne kadar uzak olduklarını göstermiş oldular. Çünkü ‘77’de yine tüm baskı ve engellemelere rağmen işçi ve emekçiler, ortaya koydukları talepler etrafında birleştirdikleri güçleri ile Taksim Meydanı’na çıkmışlardır. Şimdi olduğu gibi polis sendikalarıyla, valiyle, cumhurbaşkanıyla makul bir sayı etrafında anlaşarak değil.
Yine Kocaeli gibi krizden en çok etkilenen bir merkezde, 1 Mayıs kutlamalarını yasaklamak ve yerel örgütlerin yapmış oldukları önerileri görmezden gelerek merkezi kararların dayatılması, çok da demokratik olmasa gerek. Kocaeli’nde 1 Mayıs’ın kutlanmaması hangi devrimci anlayışla açıklanacaktır? Kocaeli’nden İstanbul’a gidilemediği halde -ki gidilemeyeceği önceden en azından tahmin ediliyordu- burada planlanan kutlamalara katılımı önlemek, çok da “devrimci” bir tutum olmasa gerek. Ancak yine de Kocaeli’ndeki işçi ve emekçiler, İzmit ve Gebze gibi işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı merkezlerde, işçi sınıfının dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı kutlamayı bilmişlerdir.
Valilikten başlayarak Cumhurbaşkanlığı’na kadar her kapıyı aşındıranların ve sonunda “makul” bir çözüm için egemenlere söz verenlerin artık söyleyecek bir sözleri kalmamıştır. Oysa asıl devrimci olan, süren mücadelenin bir sınıf mücadelesi olduğunu kavramaktır. Bunun için de en geniş işçi emekçi birliğini sağlamak ve var olan işçi emekçi birlikteliğini ilerletecek olanakları gerektiği gibi değerlendirmektir. Yapılması gereken ve devrimci olan, alan fetişizmi üzerinden işçi sınıfının, emekçilerin taleplerini unutturmak değil, bu anlamlı günü krize karşı emekçilerin birleştikleri ve “Krizin bedelini ödemeyeceğiz” dedikleri bir güne çevirmektir; en azından emek ve demokrasi mücadelesinin bir gereği olarak yeni güçlerle mücadeleyi takviye edecek olanakları heba etmemektir. Tüm bunları yapmayan ve alan tartışması üzerinden emekçileri bölen bir anlayış, bir emek örgütünün anlayışı olamaz. Olduğunu söylese de inandırıcı olamaz!
İLHAMİ ŞAHBAZ Eğitim Sen Kocaeli Şube Üyesi
ÖNCEKİ HABER

‘Denizlerce çoğalarak’

SONRAKİ HABER

Biz Taksim’e girdik mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa