26 Nisan 2009 01:00
Dotbilsarda projesinin 6. gösterisi iki ayrı oyunculuk resitali
Mark Ravenhillin yazıp Murat Daltabanın rejisini yaptığı, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Türkiye Merkezinin geleneksel 2008-2009 Yılın Tiyatro Ödülüne ve 2009-Afife Tiyatro Ödüllerinde Tiyatroda Yeni Kuşak Ödülüne değer görülen Vur/Yağmala/Yeniden projesinin altıncı tur oyunları Mahşer ve Ana adlarını taşıyordu. İlk oyun Mahşerde Ravenhill, yaşamlarında tanrının önemli yeri olan genç adam Hanor (Enis Arıkan) ve annesi yaşındaki Emma (Hatice Aslan) arasındaki ilişkiyi anlatıyordu. Emma ve Honor aynı işyerinde çalışırlar, tanrının sürekli onları izlediklerini düşünürler, fakat kendilerine engel olamayıp bir motel odasında buluşurlar. Bu sırada televizyondan Emmanın savaştaki oğluyla ilgili bir haber gelecektir. İkinci oyun Anadaysa İpek Bilgin, Mürüvvet Kurt ve Cem Özeren rol alıyordu ve özgürlük ve demokrasi uğruna(!) oğlu askerde olan ve bir sabah kapısında iki asker görünce oğluyla ilgili haber getirdiklerini anlayan Bayan Morrisonun o sabah yaşadıklarını anlatıyordu.
Vur/Yağmala/Yeniden, biliyorsunuz 1966 doğumlu bir İngiliz oyun yazarı olan Mark Ravenhillin eseri. Ravenhill, 18 oyundan oluşan epik tiyatro oyunu olan (oyun zinciri de denilebilir) Vur/Yağmala/Yeniden (Shoot/Get Treasure/Repeat)i 2007 yılında Edinburgh Festivali kapsamında yer alan Ravenhill for Breakfast projesi için yazmış ve her gün bir oyun oyuncular tarafından okunmuş. Nisan 2008deyse Londrada farklı tiyatrolar tüm oyunları üç hafta boyunca bu kere sahnelemiş.
Vur/Yağmala/Yeniden, Dot Tiyatro tarafından projelendirilerek 2008-2009 tiyatro sezonunun başında sahnelenmeye başlandı. Mark Ravenhillin bugünün kaosunu anlattığı oyunlarından her ay yeni 2 ya da 3 kısa oyununun prömiyeri yapılmakta. Sekiz aylık sezon sonunda, yani mayıs ayında 18i bulacağız. Ravenhill, Vur/Yağmala/Yenideni; kısa oyunlardan oluşan bir epik döngü bu diye anlatıyor ve çağdaş tiyatro izleyicisinde birbiriyle çelişkili iki gereksinim gözlemlediğini söylüyor; Bizi hâlâ Orestes, Kayıp Cennet ya da Shakespearein tarihi oyunlarındaki epik anlatıma çeken bir şeyler var. Bununla birlikte, manşetler çağı çocukları olarak, etrafımızdaki birçok ekrandan, birkaç saniyede hikaye ve bilgileri hemen algılayabiliyoruz diye de ekliyor. Her parçaya var olan epik bir eserin adını vermiş Öyle diyor.
Mahşer ve Anada iki ayrı oyunculuk gösterisi izledik. İlkinde genç oyuncu Enis Arıkanın mükemmel eşliğinde Hatice Aslan, bir yandan oynarken diğer yandan da kendini dinliyor gibiydi. Fiziksel aksiyonlarının kesintisiz çizgisine paralel olarak bir başka çizginin, rolünün ruhsal yaşam çizgisinin aktığını duyumsadı. Bu çizgi, Hatice Aslanda fiziksel olmadan doğuyor ve ona tekabül ediyordu. İçinde Emmanın ruhsal nüvelerini duyumsadı. Emmanın fiziksel yaşamını sürekli yenileyerek yaşadı ve de yaşarken Emmanın ruhsal yaşam çizgisine belirgin ve kesin bir hal aldırdı. Oyunun sonunda bu iki çizgiyi iç içe geçirdi Hatice Aslan. İç içe geçirdi ve böylece Emmanın psiko-fiziksel gerçekliğine ulaştı, Emmanın iki düzlemini de emdi bitirdi. Hatice Aslanın Emmayı fiziksel var edişi, ruhsal varoluş tohumunun yeşermesi için en uygun topraktı.
İkinci oyun Anada İpek Bilgin, oyunculuk yeteneğinin incilerini bütün oyuna bonkörce dağıttı. Heyecan için en uygun malzeme olarak Bayan Morrisonun içselliğini seçmişti. Dışsal biçimde olduğu kadar Bayan Morrisonu saklı derinliklerinde de aradı. Eğer yaratıcı gücü harekete geçiren itki, Ravenhill tarafından sadece oyunun yüzeyine serpilmiş olsaydı, eserin kendisi, İpek Bilginin Bayan Morrisona ilgisi ve duygu kümesi yüzeysel olmaktan öteye gidemeyecekti. Gel gelelim İpek Bilgin, coşkusal zenginliğini bilinçdışı bölgesinde derinlere gömmüş ya da gizlemişti. Yaratıcı isteğini ve yaratıcı isteğine bağlı canlı tepkileri derinleştirdi, sonrasında resmettiği Bayan Morrison karakterini kendi insani doğasında çoğalttı ve Emmaya her keresinde olabilecekten daha da fazla yaklaştı.
Hatice Aslan ve İpek Bilgini İstanbul dışında olmak ya da benzeri nedenlerle izleyememek tiyatroseverler için ciddi anlamda bir kayıptı, ama İstanbulda olup da izlememek, tiyatronun tanrıları huzurunda tam anlamıyla günahtı!..
Gözlemevi - Üstün Akmen
Evrensel'i Takip Et