16 Nisan 2009 00:00
Toplumun geleceği olan çocukların geleceğini hapislerle karartmayın
Çocuklar gerek aile içinde gerekse de eğitimde ceza olgusuyla yüz yüze gelmişlerdir.
Çocuklar gerek aile içinde gerekse de eğitimde ceza olgusuyla yüz yüze gelmişlerdir. İlk Çağda Sümer ve Akatlar gibi bazı kavimlerde çocuğun kutsal sayılıp; çocuğunu önemsemeyen ailelerin tutuklandığı görülmekle birlikte çocuklarına çok katı cezaların uygulandığı topluluklara da tanık olunmaktadır. Söz gelimi M.Ö. 1200lerde Fenikeliler çocuklarını tanrılara kurban ederlerken, M.Ö. 13. yüzyılda bugünkü Filistin bölgesinde yaşayan İsrailliler dini ve ahlaki öğretime (Tevrat öğretimine) ağırlık verdikleri eğitimlerinde bedeni cezalara dayanan çok sert bir disiplin uygulamışlardır. Hata Dayaktan sakınan oğluna kötülük eder ve Seven döver gibi sözler bu kavimin atasözleri haline gelmiştir. Ancak zamanla eğitimdeki şiddetli cezalar biraz hafifleyerek Çocuklar bir el ile cezalandırılmalı iki el ile okşanmalıdır sözü yerleşmiştir.
Yine aynı çağda Buda felsefesini temel alan Hintlilerde Brahmanlar (rahipler) çocuk üzerinde su dökmek gibi bedeni cezalar uygulamıştır. Mısırda ise eğitimdeki çok sert disiplinden dolayı, çocuklara ölçüsüz dayak cezaları verilmiş; İranda ailede çocuk ancak yedi yaşına kadar korunmuş; yedi yaşından sonra ailesine karşı gelirse cezası ölüm olmuştur.
Batıda Hıristiyanlığın yayılmasıyla M.S. 1100. yılda başlayan skolastik düşünceler 13. yüzyılda doruğa çıkmış; Eski ve Yeni Ahitler, kiliseler, din adamları, teolojik doktrinlerden kaynaklanan Hıristiyan yaşamı karakterize eden temel inanışlardan biride Ademin ilk günahlarından dolayı insanın günah yüklü, eksik bir varlık olduğudur. İşte bu inançtan hareketle ve John Calvin gibi düşünürlerin de etkisiyle bu çağda çocuklar ve onların eğitimleri önemsenmemiştir. Osmanlı döneminde da, Sıbyan (mahalle) mekteplerinde çocukların falaka sistemiyle cezalandırıldığı bilinmektedir. Öyle ki, 18. yüzyılın başlarında bile, Calvinin düşünceleri etkisini korumuş çocukluğun olabildiğince çabuk aşılması gereken kötü bir dönem olduğu; küçük çocukların kirli, gürültülü, yaramaz, kötülükle tembelliğe eğilimli oldukları kabul gören görüşler arasında yer almıştır.
Her çağda çocuklara ağır cezalar uygulandığı gibi, modern çağda da Türkiyede çocuklara ağır cezalar veriliyor. Çocuklara bayram armağan eden tek ülke olmakla övünen Türkiye, aynı zamanda 21. yüzyılda Kürt çocuklarını potansiyel suçlu gibi, hem de altına imza attığı sözleşmelere aykırı bir şekilde davranarak onları cezaevine koyuyor, yıllara varan hapis cezaları veriyor. Sadece Adanada son üç ay içerisinde slogan ve polise taş attıkları gerekçesiyle 33 Kürt çocuğuna örgüt üyeliğinden ve örgüt propagandasından 129 yıl 3 ay 15 gün hapis cezaları verildi. Yüzlercesinin de yargılamaları halen devam etmektedir. Türkiyenin çocuk sevgisi onları dört duvar ortasına yıllarca koyacak kadar büyük.
Çocuklar; ben örgüt falan bilmem dediyse de, nafile ferman Padişahtandı. Lakin Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK), tam olmazsa da benzer bir olayda; Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenler örgüt üyesi gibi cezalandırılır kararı verdi. Onun için bunların hepsini örgüt üyesi gibi cezalandırın. Durun daha bitmedi, Yargıtay devamla, elleriyle zafer işareti yapmışlar ise ayrıca da Örgüt propagandasından, hele bir de elinde taş varsa Polise etkin mukavemeti de üstüne koyulmalı görüşünü içtihat eylemişti. Ferman böyle buyurmuş, onların çocuk olduğuna bakmayın siz, onlar örgütün genel çağrılarına kesin uymuşlardır. Onun için sokağa çıkıp slogan atarak polise taş atmışlardır. Diyarbakırdaki mahkeme, Yahu bu çocukların örgüt ile bir bağlantılarını saptayamadık ki, örgüt üyesi gibi cezalandıralım deyip karşı çıkmışsa da, Ankaradaki müçtehitler, siz bakmayın bu çocukların öyle dediklerine, bunlar kesin Roj TV izlemiş, oradan etkilenmişlerdir. Yani anlayacağınız Örgütün genel çağrısı ile Adanada sokağa çıkıp yasadışı slogan atarak polise taş atmışlardır.
Savcılar Polis Fezlekelerine dayanarak İddianame hazırlıyor, Mahkemelerde yalnızca polis tutanaklarına dayanarak çocuklara cezalar veriyor.
Çocuk hakları sözleşmesine, uluslararası sözleşmelere aykırı olarak yargılanmaları yetmezmiş gibi, savcılar polis fezlekesine dayanarak çocuklar hakkında iddianameler hazırlıyor, hakimler de polis tutanaklarına dayanarak hapis cezaları veriyor. Dosyaları incelediğimizde, çocukların bu eyleme katılarak slogan attıklarının tek kanıtının polis tutanağı olduğu görülüyor.
TMYnin 9. maddesinde 15 yaş altı çocukların özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde değil, çocuk ağır ceza mahkemelerinde yargılanırlar şeklinde belirtilmiş olmasına rağmen Adanada 15 yaş altı çocukların da özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaları ve ceza almaları tek başına dahi bile nasıl bir hukuksuzluk olduğunu gözler önüne seriyor.
Polis tutanağında Biz görevlileri gören grup, taşlı saldırıda bulunarak Ova mahallesi ara sokaklarına kaçmış, göstericilerin yakalanması için ara sokaklarda biz görevliler tarafından bire bir yapılan kovalamaca neticesinde O.S (15), A.Y (13) isimli çocukları yakaladık şeklindedir. Çocukların bu eyleme katılarak slogan attıklarının tek kanıtı yukarıda yazdığımız polis tutanağıdır. İşte size hukuk devletinin en iyi örneği!
Çocuklarla ilgili hazırlanan iddianamelerde isnat edilen suçlamaların başında genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulmasına iştirak olarak belirlendiğini görmekteyiz. Çocukların, geleceğimizin teminatı olduğunu dillendiren devlet, slogan atan, taş atan, Kürt çocuklarını bu ülkenin geleceği için tehdit olarak görüyor. Elindeki en sert tepkiyi vererek onları cezalandırıyor. Mahkeme heyeti kısa kararında çocukların ayrı ayrı kişilikleri ve işledikleri suçun toplumsal boyutu göz önüne alarak gelecekte bir daha suç işlemeyecekleri hususunda mahkememize kanat gelmediğinden CMKnın 231. maddesi uyarınca haklarında verilen hükmün açıklamasının geri bırakılmasına yer olmadığını belirterek çocukların cezalarının ertelenmesine gerek görmeyerek onların yerinin cezaevi olmasını uygun görüyor.
Bu yaşta örgüt ve amacını bilmeleri mümkün olmadığı gibi örgüt talimatı ile bu suçu işlemleri mümkün olmadığı kanısındayız. Bu konularda Adli Tıptan alınan raporların yetersiz olduğunu yıllardır söylemekteyiz. Yasa gereği çocuklar hakkında isnat olunan suçun anlam ve sonuçlarını kavrayıp kavrayamadığını anlamak için farik ve mümeyyiz raporları aldırılmıştır. Ancak bu raporlar sadece adli tıp doktorunun ayaküstü ve hiçbir inceleme yapılmadan alınmış raporlardır. Bu raporlar alınırken herhangi bir psikolog veya pedagog veya çocuğun ruh halini anlayacak kimse olmadan alınmış raporlardır. Bu nedenle genellikle bu rapor alma sürecinin kapsamlı olarak ele alınması ve konu ile ilgili uzman görüşünün muhakkak alınması gerekir. Yine dosyaları incelediğimizde verilen bu kararlarla AİHM kararları ihlal edilip, tutuklu bulunan çocukların uygun ve makul sürede de tahliye edilmeyerek uzun süre cezaevinde tutuluyorlar.
Kanun uygulayıcıları başka alternatiflerinin olmadığını ve çocukları caydırmanın tek yolunun ceza vermek olduğunu düşünüyorlar. Elimizdeki en şiddetli tepkiyi verirsek diğerleri cayar, hafif tepki verirsek cesaret verici olur düşüncesiyle veriliyor bu kararlar.
1990 yılların ortalarından itibaren OHAL valisi 430 sayılı KHK ile 4.000 civarında yerleşim yerini iradeleri dışında boşalttı. Çocuklar aileleriyle birlikte metropollere geldiler. Hep dışlanan bu çocukların devletten beklentileri devletin onlara şefkat elini uzatmasıydı. Bu çocuklar devleti hep polis ve askeri güç olarak gördü. 28 Mart 2006 Diyarbakır olaylarında polise taş atan çocuklara dair Başbakanın Çocuk da olsa kadın olsa gereken yapılacaktır söyleminin yanı sıra Adana Valisi İlhan Atışın yaptığı açıklamalar da bu cezaların verilmesinde etkili olmuştur. Çünkü ne zaman bir devlet büyüğü konuşsa mahkemeler bu konjonktüre uygun kararlar veriyor. Çocukların kafalarını, kollarını kıran, onlara acımasızca şiddet uygulayan polis uygulamalarına raporlarla, tanıklarla, fotoğraflarla yapılan suç duyuruları sonuçsuz kalırken, çocukların tutuklanarak cezaevinde uzun süre tutulmaları ve bu kadar cezanın verilmesi engizisyon dönemini çağrıştırmaktadır.
ETHEM AÇIKALIN İnsan Hakları Derneği Adana Şubesi Başkanı