28 Mart 2009 00:00
seçim niçin yerel değil?
Şimdi başbakanı, TOKİyi, spekülasyon merkezli ekonomiyi ve kentleşmeyi, yoksulluğu, sadaka toplumu anlayışını oyluyoruz.
Pazar günü yapılacak yerel seçimin niteliğinden giderek uzaklaştığı konusunda bir fikir birliği oluşmuş bulunuyor. Aslında, yerelliğin özgünlüğünün aşındığı günümüz dünyasında, hiçbir yerel seçim yerel kalamaz. Yapılan araştırmalar, kapitalizmin merkez ülkelerinde de seçmenin oyunu yerel-üstü siyasal ve ideolojik süreçler içinde kullandığını gösteriyor. Bu konuda yerel birimlerin ölçeği de önemli bir belirleyici olarak karşımıza çıkıyor. Büyük metropollerde, seçmenin yerellikle özdeşleştirilen konulardan öte, kaygılarla tercih yaptığı gözleniyor. Küçük yerleşmeler, yerel kaygıların, kişiliklerin ve özgünlüklerin öne çıktığı seçimlere sahne olabiliyor.
Bu değerlendirmeyi izleyerek önümüzdeki seçimin bu açıdan bir özgünlük taşımadığını söyleyebiliriz. Ancak bu değerlendirme, bazı önemli gerçekleri gözden kaçırmamıza neden olacaktır. Bu seçimin yerel olmaması, yukarıda tespit ettiğimiz durumla ilişkili olmakla birlikte, daha derin nedenlere dayanmaktadır. Kuşkusuz seçmenler, içinde bulunduğumuz derin krizi görmezden gelen AKP iktidarına karşı bir tutum belirleyecekler. Pazartesi günü mevcut iktidar, uyguladığı politikaları sürdürüp sürdürmeyeceğine aldığı oy oranlarına bakarak karar verecek. Benzer biçimde, mevcut iktidar ve lider(ler)inin giderek otoriterleşen tavrının, toplumda ne derece destek bulduğu da bu seçimle sınanmış olacak. Ancak bu seçimleri, yerel olmaktan çıkartan daha kapsayıcı bir neden var. Bu seçim yerel bir seçim değildir. Çünkü ulusal/ulus-ötesi olarak kavradığımız siyasal ve ekonomik süreçlerin merkezinde bir süredir kentler var. Tam da bu nedenle, bu seçimler yerel değil. Diğer bir anlatımla, artık kentler ve süreçler, yerelden daha fazlasını içeriyor ve temsil ediyor.
Ekonomik alanda izlenen stratejilere bakılırsa, ekonominin itici gücünün kentsel taşınmazlar etrafında oluşan ilişkiler, inşaat sektörü ve spekülatif yatırımlar yanında, alışveriş merkezleri etrafında pompalanan tüketimin oluşturduğu görülmektedir. Kriz algısı bile alışveriş merkezlerinde ve lüks konut/residans/iş merkezleri etrafında oluşan durgunlukla ve kredi kartı borçlarıyla ölçülüyor. Fabrikaları söküp yerlerine alışveriş merkezlerinin yapılma örneklerinin, dönemin ekonomik dönüşümü ve sonuçta ortaya çıkan krizi anlatmada çarpıcı bir sembolik değeri var. Diğer bir anlatımla, ekonominin de ekonomik krizin de merkezinde kentler var.
Durum böyle olunca, siyasal süreçlerin merkezine de kentlerin gelmesi kaçınılmaz hale geliyor. Tam da bu nedenle, artık kentlerimizi, belediyeler ve belediye başkanları kadar, doğrudan Başbakanlığa endekslenmiş TOKİ yönetiyor. Büyük kentlerdeki Boğaz Köprüsü, Dubai Kuleleri gibi kararlarda, belediye başkanları bir kenara itilip, pazarlıkları başbakanın bizzat kendisinin yönettiği bir durum gözlüyoruz.
Bu noktaya gelindiğinde, bu yerel seçimlerde belediye başkanlarını ve meclislerini oyladığımızdan daha çok, başbakanı, TOKİyi, spekülasyon merkezli ekonomiyi ve kentleşmeyi, yarattığı krizi, yoksulluğu, sadaka toplumu anlayışını oyluyoruz. Diğer bir anlatımla, Türkiyenin geleceğinin giderek kentlere endekslendiği bir dönemde, hem kentlerin hem de toplumun geleceğini oyluyoruz.
DOÇ. DR. H.TARIK ŞENGÜL - ODTÜ, SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ