06 Nisan 2009 00:00
Guguk kuşu çağır geleyim!..
Toprağın sesini, kokusunu özlüyorum uzun kış günlerinde. Bahar!.. Kuşların gelişiyle gökyüzünde dansın başladığı o su mevsimi. Cemrelerin karşılığını bulduğu, sabırla dokunan hünerli Allianoi, Hasankeyf, Munzur günleri...
Su çocuklarına!..
Toprağın sesini, kokusunu özlüyorum uzun kış günlerinde. Bahar!.. Kuşların gelişiyle gökyüzünde dansın başladığı o su mevsimi. Cemrelerin karşılığını bulduğu, sabırla dokunan hünerli Allianoi, Hasankeyf, Munzur günleri... Geçmişin izlerini koruyarak birbirimizi okşadığımız yürekli su zamanı merhaba
Birinin beşiği tıngır mıngır sallanırken diğerinin yarım masalları umut çığlığını beklemekte. Adları soylu kalemlerce kırılmaya çalışılıyor bugünlerde. Masum çocuk, gözyaşı, aşk ve sır. Bıraksalar pırıl pırıl yaşayacak, beslenecekler dünde kalan eskiden... Utansalar, utansa biri, birileri Renklerin en kötü olanını seçmeseler yok oluştan yana... Birbirinin unutuşu olmayacak gelecek.
Eksilirsek sevdiğim unutturma diye seslendi Mirçika Pepuk kız kardeşine. Aynada tarıyordu saçlarını. İlyada su sıcaktan kavrulurken okşandı gülüşü kuşun. Eller leyleklere gölge oldu, Dicle hürmetle oyuklarda resim çizerken kendince. Su kardeşler köklü geçmişlerini baraj suları altında bırakmaya çalışanlara karşı öykülerini anlatıyorlar. En son İstanbulda düzenlenen su forumu toplantılarında dert oldular birilerine. Suya set kuranların suyun ahlakını yok ettiğini söylediler defalarca. Bir yerlerde umut diye haykırdılar. Öylesine renkliydi buluşmalar. Kara hesaplar yapılırken suyun geleceğine dair aslında hiç yalnız olmadıklarını anladılar. Kenyalı bir kadın, Angelei ağlarken bebeklere bağırdı su. Su haktır dedi bir diğeri. Suyla yıkanır kültür, suyla iyileşir yaralar... Suyla birleşir diller.
Kimileri için bir içimlik su değil miydi taş?.. Ömrünü değiştirmişti o. Yağmurun inleyişini dinlemişti ölmek istediği evde. Ölüm giremezdi kapıdan. Bunu bilerek ve anlayarak söylüyordu Allianoiun köprüsünü her geçişinde. Sorusu buydu ayaklarına vuran çalının. Hepimiz bir zamanlar çocuktuk diye seslendi masalcı. Yok oluşa karşı durmalıyız sevdiğim. Guguk kuşları döndü durdu üstlerinde. Munzurun lalesi, Allianoiun gelinciği açtı dinleyenlerin gönlünde. Ve kadınlar Hasankeyfde suya diz çöküp dua okudular.
Bir rüyanın yorumuydu saat. Yorgunluktan tütün nefesleri kesilmişti erkeklerin. Renkleri soldurmadan bekliyordu bir torun, ninesini. Saçlarını yakıp bırakmıştı memleketinden ayrılırken, kırık dökük pencerenin tüllerinde. Anlamıştı artık o doğurgan kadının eteklerinden dökülüyor Munzurun suyu. Hemen ertesi sabah Allianoida bir çocuğun oyuncağı bulunuyordu yedi kat toprağın altında. Ve uzaklarda, kavmin kapısı aralanırken, güneş öğleni bulmuştu. Hasankeyfde suyun kenarında şahinler kaçışıyordu.
Ölenler toprağın üstüne çıktıkça gümbür gümbür atıyor hüzünlü bir adamın yüreği. Belki de çok önceleri doğduğu ama bir türlü söyleyemediği o toprağa değiyor gözleri. Bakışları yumuşak olduğu kadar da acılı. 1998 yılından beri ısrarla anlatıyor çünkü bugüne kadar neredeydiniz diye soranlara?.. Dilekçeler yazıyor. Allianoi hakkında alınmış olan sit kararına rağmen mührü tutanlar bırakmıyorlar geçmişi. Okulun sokaklarından, gölgelerinden sözcük kapan atıyor ilk adımı. İhanet!.. Başladı gece. Karanlık hiç bitmeyecek sanki?
Sus! Dedi Sus ve çalış... Toprağı korkutmadan. Üzmeden geçmişi. Kadın ve çocuk, sayısız dost geldiler unutma sakın. Dillerinde hep bir şarkı. Birbirlerine yabancı kalmadan suya değdi yüzleri. Kan değil kardeştiler. Ve öğrendiler ki gelecek ağrılı olduğu kadar hepsinindi.
Su derinden kaynayarak gelse, yaksa da harfi vazgeçmeyeceğiz dedi en küçük olanı.
Yavrum! Yavrum! Ağrılı başım kadar derin gözlüm... İlya, Berât ve Lorin... Sıla, Derin... Saydı, sayıkladı taşa düşerken. Taş, taş ah o yürekli köprü. Geçir beni karşıya.
Hep karşıda!...
Allianoi, Hasankeyf ve Munzur sizsiniz!
İFFET DİLER - Allianoi Girişim Grubu Gönüllüsü