30 Mart 2009 00:00
Bir fotoğraf şövalyesiydi
GÜNÜN YAZILARI
Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesinin kurucu dekanı Mehmet Bayhan ve bugünlerde İfsakta yer alan Seyit Ali Ak sergisinin koordinatörü Hasan Daşdemir ile 13 Ocak günü yaşamını kaybeden fotoğraf araştırmacısı Seyit Ali Akın çalışmaları üzerine konuştuk
Seyit Ali Akın yaşamını yitirmesinin üstünden çok kısa bir zaman geçti. Hem çalışma disiplini açısından hem de sizin kişisel dostluğunuz açısından Seyit Ali Aktan bahseder misiniz?
Mehmet Bayhan: Yıl 1977, bahar ya da yaza doğru. Makinemi almışım, Salacak kıyılarındayım. Orada elinde makine biri daha dolaşıyor. Üçüncü geçişimde çağırdım yanıma, dedim ki: Sen de meraklısın galiba. Azıcık sohbet edelim. O beni bir bahçesine götürdü. O zaman oradan trafik geçmiyordu. Otomobile feda edilmemişti her şey. Oturduk, uzun uzun sohbet ettik. Genç, düşünceleri var, yapmak istedikleri var. Sıradan biri. Derneğe gel dedim, gelmem dedi. Bir ay sonra geldi ve bir daha çıkmadı.
Seyit Ali Ak, web sitesinde yayınlanan metninde, İfsakta en çok kendi amatör ruhunu beslediğini söylüyor. Peki Seyit Ali Ak İfsaka neler kattı?
Belki soruyu Türk fotoğrafına neler kattı, diye değiştirmek daha doğru. Bazen Seyit, doğarken mi getirmiş bu genleri, kendisini sürükleyecek, bir şeyler yapmaya itecek duyguları diye düşünürüm. Seyitin de içinde sanki öyle bir itici güç vardı. Çalışmalara katılıyordu, fotoğraf çekiyordu. Ama sonra araştırmaya, bir şeyler yazmaya girişti. O güne kadar yazılmış yazıları, kaynakları derleyen bir araştırma yapmıştı. Sanırım 1982 yılında bu küçük kitapçığı yayın olarak basmıştık. Oradan araştırmanın tadını ve kendisini geliştirici gücünü kavradı ve Cumhuriyet dönemi Türk fotoğrafını araştırmaya yöneldi. Engin Özendez, Osmanlı dönemi fotoğrafımızı araştırıyordu. Cumhuriyet dönemi Türk fotoğrafı alanında çalışan yoktu. Hemen parantez açmalıyım. Bu çalışmalar, kesinlikle profesyonel değil, tam bir amatör heyecanla, coşkuyla, ruhunu vererek, cebindeki bütün parayı vererek, bütün zamanlarını vererek yapılan çalışmalardır. Türkiyede hâlâ öyledir. Bu alanda profesyonel olma, uluslararası standartlara ulaşma şansı yok. Ve o çalışmalar sonucunda Erken Dönem Cumhuriyet Dönemi Fotoğrafı isimli çalışmasını yayınladı. Sonra yazmaya, duygularını düşüncelerini edebi ifade etmeye girişti. O gelişmeyi de çok iyi anımsıyorum. Sözcük dağarcığını, anlam vurgulamayı, edebi yazmayı geliştirmesi gerekiyordu. Öyle bir yoğun çalışmaya girdi ki, süratle tırmandı. Kendisini geliştirdi ve ürünler vermeye başladı. Sonra Bahaettin Rahmizade Bediz hakkında çalışmaya başladı. Bahaettin Rahmizade Bediz, fotoğraf stüdyosu açan ilk Osmanlı tebaası Türk vatandaşı. Stüdyosunu 1911 yılında İstanbulda açıyor. Ondan önce açanlar ya Rumdur, ya Ermenidir; ilk açanlar da Batılılardır. Seyit, Girite gitti. Araştırma yapmak için işte birtakım malzemeler topladı. O çok önemli bir kaynaktır, Bedizle ilgili başka bir araştırma yoktur. Seyitin bu araştırmalar süresinde cebindeki bütün parayı bu tür kaynaklara harcadığını çok iyi biliyorum. Biri bir arşiv götürür, hiç düşünmez, Kaç paraysa al der. Cebindeki tüm parası gitmiştir. Ama o arşivi de alırdı. Yeni projeleri vardı, yeni araştırmalar peşindeydi ve bizde fotoğraf dünyasının çok ihtiyacı var bu tür araştırmalara. Ne yazık erken kaybettik, verimli çağında kaybettik.
TÜRKİYEDE TOPLUM DAĞILMIŞ DURUMDA
Seyit Ali Ak, kendini Türk fotoğrafının kurumsallaşmasına her zaman katkı sunan bir insan olarak tanıtıyor. Sizin özgeçmişinizde zaten bu konuda büyük çabalarınız var. Şimdi baktığınızda bu hedefe ne kadar yaklaştık?
Bu bir düzey, alışkanlıklar sorunu. Kişisel bir şey değil. Ya da bir derneğin üstesinden geleceği bir durum değil. Toplumun bu tür konulara, kurumsallaşmaya, araştırmalara, çalışmalara gereksinimi arttıkça, yapan da çoğalacak. Henüz yok. Biz bu otuz-kırk yıllık yoğun örgütlenme, dernek, okul kurma çalışmalarımız içerisinde devamlı siyasal, ekonomik çalkantılar yaşadık. Türkiye toplumu, bu çalkantıları her zaman yaşıyor ve bu insan olmanın zorunlu gereğini; kültür, sanat, bilim alanındaki çalışmaları unutuyor. Yine öyle bir savrulmanın içindeyiz.
Üniversiteler kültür ve sanat alanında Türkiye tarihinde önemli hizmetler yapmış olan insanların tanıtımında ne kadar eksik? Eksikse sebepleri neler?
Aslında ana neden Osmanlının yıkılış sürecinde belki iki yüzyıl öncesinden bütün bu çalışmaların dışlanmış, gerçekleşmemiş olmasıdır. Cumhuriyete gelindiğinde hiçbir birikim yoktur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarını düşünün, 1920-1923 vesaire Avrupada bütün akımlar gelmiş geçmiştir; Kübizme, Dadaya, Ekspresyonizme dayanmıştır. Arşivler kurulmuştur, Rönesans döneminden başlayarak bu alanlarla ilgili birikimler oluşmuştur, müzeler oluşmuştur. Cumhuriyeti kurduğumuz zaman bizde fotoğrafçılık konusunda yetişmiş insan bile yoktu. 1930dan 1935ten sonra Türkiyede fotoğrafçılık gündeme gelir. Halkevleri bir yarışma yapacaktır da... Yazarının yetişmesi, araştırmacısının yetişmesi; kitapların, albümlerin basılması için daha başlangıç aşamasında sayılır. Seyit, öyle bir gönüllüydü. İz açan, yol açan gönüllülerden biriydi. Önce kendini yetiştirdi, sonra yol göstermeye çalıştı. Ama işte bu kadar... Ben bir üniversite öğretmeni olarak üniversiteleri de eleştiriyorum. Bu konularda hiçbir çalışma yok. Bizim öğretim üyelerimizin büyük çoğunluğu gidip odasında oturmayı yeğliyor. Halbuki üniversiteler araştırma yapılan yerlerdir.
KENDİ BASTIRDIĞI KİTAPLARI YİNE KENDİSİ DAĞITIYORDU
Hasan Daşpınar: Kendi çabaları ile bastırdığı kitapları bulmak zor. Kendi bastırdığı kitapları yayınevlerine kendi dağıtıyordu.
Mehmet Bayhan: Ben de şahidim buna. Bir kere kitapçılara birlikte gitmiştik. Kitaplarını verir, Al, burada dursun ya derdi Kitapları hep bagajında taşırdı. Bizim değerlerimiz fotoğraf dünyasında da kaybolup gidiyor. Sayıları da çok değil. Arkadan gelen bu yüzden örnek olamıyor, yayınlar hazırlanmadığı için ve alamadığı için. Mesela Şinasi Barutçu, neredeyse unutuldu. Halbuki Cumhuriyet döneminde yolu açanlardan biridir. İşte Sami Güner Kaybettiğimiz başkaları var Bunlar hakkında arşivimiz bile yok. (Seyit Ali Ak hakkında ayrıntılı bilgi için: www.seyitaliak.com)
SANAT ÇALIŞMALARINI ÖRGÜTLEYEMİYORSAK GELECEKTEN NE BEKLİYORUZ?
Seyit Ali Akın fotoğrafçılık tarihi hakkında kitaplarının yanında sergileri de var. Osmanlı Dönemi Fotoğraf Koleksiyonu, Fotoğraf Afişleri, Türkçe Fotoğraf Yayınları gibi... Bu sergiler katalog halinde basılıp piyasaya sunuldu mu?
Hayır, basılsa ne kadar iyi olur ama bunun için bir sponsor bulmak lazım. Şimdi biz İstanbuldayız. İşte Türkiyede kültürün, sanatın odağındayız. İşte bir sürü çalışma var, hatta hepsini izleyemiyoruz bile... Taşrayı düşünün. Ankara bile zayıf bu konuda. Ankaranın doğusunu, hatta İstanbulun doğusunu işte Sakaryayı, Boluyu düşünün. Orada da beşer ikişer bir şeyler bekleyen, bu çalışmaların içerisine girmek isteyen insanlar var. Ama onlara hiçbir şey gitmiyor, bu ilişki kurulmuyor. Kültür Bakanlığı ne yapar? Ne yapar hakikaten, çok merak ediyorum. Buradan bazı sanatçıları toplasa, birine Arkadaş sen bu hafta Diyarbakıra git, Sen bu hafta Hakkariye git, Sen de bir sergi götür dese. Çok küçücük paralarla bu ilişkiler kurulabilir.
Hasan Daşpınar: Son olarak da şunu söyleyelim. Bu aktiviteyi ben düzenledim ama Seyit Ali Bey ile birlikte planladık. Ona bir web sitesi yapmıştık. Bu web sitesinin açılışı içindi bu organizasyon. Bu yeni yıldan sonra beraber yapacaktık ama kaybettik. Ama onun istediği gibi bir anma günü oldu. Onun istediği gibi bir sergi oldu, web sitesi oldu. Tamamen kendi yazısı. Yani noktasına virgülüne dokunmadan.
Ben bir kitabevine gitsem Seyit Ali Akın hangi çalışmalarını bulabilirim?
Mehmet Bayhan: Belki Bahaettin Rahmizade Bedik hakkındaki çalışmasını bulursunuz.
Uğur Halil Karakullukcu
Evrensel'i Takip Et