04 Mart 2009 00:00

Mor Gabriel olayı!

Süryanilerin, Ezidilerin bölgedeki varlığının Türkiye’ye getireceği zenginliğin farkında değiller. Neymiş, keçilerini orada otlatacaklarmış!

Paylaş

Mor Gabriel davası, beklenenden çok daha büyük boyutlara ulaştı. Dava olmaktan çıktı “olay” haline geldi. Davayı açan köylüler, daha doğrusu onları kullanıp yönlendirenler, olayların bu şekilde gelişeceğini kestiremediler. Başlarına iş açtılar, bizlere de iş çıkardılar. Zaten devletin açtığı iki dava ile sonuçta onların açtığı davanın düşmesi gerekiyor. Yani TC kanunlarına göre devletin iddia ettiği gibi ormanlık veya kıraç-kayalık araziye ne köylülerin ne Mor Gabriel’in ne de kimsenin sahip olma hakkı vardır.
Bu dava basit bir arazi meselesi değildir. Örnektir, semboldür; onlarca yıldan beri süregelen bir zulme karşı mücadele verme meselesidir. Siyasileşip uluslararası boyutlar kazanmıştır. Geri dönüşü yoktur. Süryani-Hristiyan davası olmaktan çıktı; Türkün, Kürdün, Avrupalının, Ermeninin, Ezidinin, Müslümanın, Mıhelleminin, kısaca herkesin davası haline geldi. Başka davalar icat edilmezse, şu anda Mor Gabriel’in başında üç dava vardır. Ayrıca bu davaların beraberinde getirdiği baskıları, tehditleri, şantajları da eklemek lazım. Azınlıklara ait vakıflar sorunu gibi trajikomik olan bu davalar yıllarca sürebilir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidebilir. Dolayısıyla işi ciddi tutmak gerekir. Süryani-Keldaniler, Ermeniler, Ezidiler; onlarca köy, milyonlarca dönüm arazi, kilise, ibadet yeri kaybetmişlerdir. Her türlü yola başvurularak, onlara zulmederek, bastırarak, yerlerinden yurtlarından kovularak ellerinden alınmıştır.
Davanın mantığı şudur: Bölgede Ezidiler tamamen bitirildiler, Süryani-Keldaniler de iyice azalıp daha da zayıfladılar. Hamidiye alayları kalıntısı, 1915 canlısı bir kısım çevre köy ve aşiretleri ile hâlâ Varlık Vergisi ruhu ve mantalitesi taşıyan orta kademelerdeki bazı memur ve bürokratlar; şimdiye kadar devletin de göz yumması, teşviki, zaman zaman dolaylı desteği ile Süryanilerin, Ezidilerin mal-mülklerine el koymalarının son halkasını tamamlamayı umdular. Dava açmakla yanıldılar; dünyanın, insanların, yavaş yavaş da olsa Türkiye’nin de değişmekte olduğunu göremediler. Dünyanın çok küçüldüğünü, Avrupa’nın herhangi bir yerindeki Süryaninin sabah kahvaltısını yapıp öğle yemeğini Midyat’a bağlı Aynvert köyünde yiyebileceğini düşünemediler.
Sorun yaratanlar; Süryanilerin, Ezidilerin bölgedeki varlığı; manastır, kilise, tarihi eser, sanat, değişik kültür, dil ve canlılığın yöre insanına yani kendilerine, bölgeye, Türkiye’ye getireceği zenginliğin, yararların farkında değiller. Neymiş, keçilerini orada otlatacaklarmış!
Devlet yetkilileri, Ecevit başbakan olduğu zamanlardan beri, Süryani-Keldanilere “Topraklarınıza dönün, devlet üstüne düşeni yapacaktır” çağrısı yapıyor. Başka destek ve teşvik teklifleri de yapıldı, ama hiçbir somut netice çıkmadı.
Çünkü Süryaniler, kendilerini Türkiye’yi terk etmeye mecbur eden faktörlerin insafına bırakılacaklarını; gerektiğinde “PKK ile mücadele”de kendilerine de bir “rol” biçileceğinin farkında idiler. Mor Gabriel davası, devletin tavrını ortaya koyması için iyi fırsattır; söylemlerinde samimiyseler gereğini yapmalılar. Bu mesele, Mor Gabriel için olduğu kadar devlet için de önemlidir. “Konu yargıya intikal etmiştir, müdahale edemeyiz” deyip sorumluluktan kaçılmamalı.
Bugüne kadar Türkiye’de kıraç arazi ile ilgili devletin dava açtığı ne görülmüş ne duyulmuştur. Orman konusu ise tam bir komedi. Mardin valisi, Midyat kaymakamı, belediye başkanı olumlu tavır takındılar, konuya hassasiyetle eğildiklerini ima ediyorlar.
Burada ağa, korucu başı, hukukçu, milletvekili, aşiret reisi sıfatlarına sahip Sayın Süleyman Çelebi’nin basında çıkan şanssız açıklamalarına gelince, söz konusu söylemlerin gerçekleri yansıtmadığı herkes tarafından bilindiği için yorumlamaya gerek yoktur.
Çelebi, sıfatlarına yakışır şekilde; iddiasına göre Süryanilerin yüzde 90’ının kendisi ile hareket ettiğini de göz önünde bulundurarak, duvarla çevrili araziye iki kat daha ekleyerek manastıra sunmalıdır. Budur büyüklük, mertlik, samimiyet. Yoksa bu kadar sıfat taşıyacaksın, ‘Süryanilerin kaçmaması için çok uğraştım, manastırı biz koruyoruz’ diyeceksin, hem de “taraf olamam” diyeceksin. Böyle bir olayda, ağanın, aşiret reisinin tarafsız kaldığı, özellikle bu yörede ne zaman görülmüştür?
Yukarıda bir karanlık tablo çizmeye değil, durumu değerlendirmeye çalıştım.
İtiraf etmeliyim ki şahsen Mor Gabriel’e karşı açılan davalar beni memnun etmiştir. 7 Şubat 2009’da İstanbul’daki Mezopotamya Kültür Derneği’nde dernek yöneticileriyle yaptığımız toplantıda, Avukat Erol Dora, davanın hukuki gidişatı hakkında bilgi sunduktan sonra diğer katılımcılar da görüşlerini dile getirdiler. Arkadaşları tedirgin, kaygılı gördüm. Tabii görüşlerinde haklılık payı da vardı. Bana söz sırası geldiğinde konuyu tamamı ile başka açıdan değerlendirdim. “Allah davayı açan köylülerden bin razı olsun, diğer davaları açan devletten de. Çünkü bize büyük iyilik yaptılar. Bizi uyandırdılar, birleştirdiler, davamıza sahip çıkmaya mecbur ettiler; topraklarımıza, tarihimize, kültürümüze, dinimize daha iyi bağladılar; halkımızın tanınmasına, bize karşı yapılan zulümlerin kısmen de olsa bilinmesine yardımcı oldular. Bize uzun müddet devam edecek bir direnç aşıladılar. Mor Gabriel’in önemini de kat kat artırdılar” diye görüşlerimi belirttim.
Mahkeme günü, durumu umduğumdan da çok daha iyi gördüm. Midyat bu dava ile yatıyor, bu dava ile kalkıyordu. Süryanilerin asil duruşlarının ötesinde, Süryani kökenli olmayan kardeşlerimiz, dostlarımız, zulme karşı yoldaşlarımızın samimi ve kararlı duruşları idi beni memnun eden. Kürt, Türk, Mıhellemi, Müslüman, birçok kiliseden temsilci, BM Türkiye temsilcisi, milletvekilleri, belediye başkanları, Avrupalı, kurum ve kuruluş temsilcileri, basın, vs... (İzmir Barış Meclisi’nden Sayın Zeynep Tozduman, internet sitelerinden, mahkeme ve katılımla ilgili geniş bilgi veriyor.)
Kalabalıkta gözlerim hep Ezîdî kardeşlerimizi aradı, maalesef kimse yoktu; yok edildiler. Bir de konu ile ilgili önemli çalışmalar yapan değerli kardeşlerimiz, dostlarımız var tabii. Süryani kökenli olmayan çevrelerin verdiği değerli, ciddi ve samimi destek, bizim için en büyük kazanım oldu. Muazzam bir dayanışma örneği gösterdiler, hepsine içten şükranlarımızı sunarız.
PETRUS KARATAY Fransa Asuri-Keldani Derneği Y. K. Üyesi
ÖNCEKİ HABER

Türkiye hiç bu kadar küçülmemişti!

SONRAKİ HABER

3 Mart Dünya Özgür Müzik Günü 3

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa