04 Mart 2009 00:00

3 Mart Dünya Özgür Müzik Günü 3

Şarkıların özgürce söylenmediği, sansüre uğradığı, sanatçıların hapishanelere atıldığı yedi ülkeden biri Türkiye demiştik dosyamıza başlarken.

Paylaş

Şarkıların özgürce söylenmediği, sansüre uğradığı, sanatçıların hapishanelere atıldığı yedi ülkeden biri Türkiye demiştik dosyamıza başlarken.
Ülkemiz, türkü söylemenin, halay çekmenin örgüt üyeliğine kanıt sayıldığı, soruşturmalara konu olduğu bir ülke. Yüzyıllardan beri söylenegelen türkülerin yasaklanmaya, bir ulusun diline kilit vurulmaya çalışıldığı bir ülke Türkiye. Türkülerin yasaklanamadığı yerde ise yok sayma, yayınlamama gibi dolaylı sansürün uygulandığı bir ülke de aynı zamanda.
Bütün bu hapishanelere atmalara, yasaklamalara, baskılara, sansüre karşın, bu ülkenin yok sayılan, yasaklanan türkülerini söylemede inat eden, baskılara boyun eğmeyen sanatçılar konuşuyor bu yazı dizimizde.
Vedat Yıldırım (Kardeş Türküler): Kardeş Türküler projesi kabaca iki temel meseleyi güncelleştirmeye çalışıyor: Türkiye’nin ulus-devlet süreci ile hasıraltı edilen kültürel çoğulcu ortamını müzik, dans ve konuşma metinleri ile tekrar gündeme getirmek. Bunu yapar iken var olan geleneği güncelleştirmek ve kültür hayatımıza yeniden kazandırmak. Dil ve inanç zenginliğini dile getirirken belli dramaturjik yaklaşımlar çerçevesinde cinsiyetçilik gibi başka ayrımcılıkları da vurgulamak, geleneksel şarkıları yeniden kurgulamak, sözlerine müdahale etmek (örneğin Bahar albümünde ‘Gülsüm’ şarkısı, Burçak Tarlası); çevreye duyarlı olmak (Bahar’da ‘Munzur Xenekiyene’), emeğe saygılı olmak (Hemavaz ‘Mîrkut’) gibi...
İkinci önemli vurgu noktası; kültürel farklılıkları sunarken geçmiş ortak mirastan da yola çıkarak kültürlerin geçişkenliğini vurgulamak, ‘melez’ üslupları önemsemek, kültürlerin farklılıkları ile bir arada yaşama isteklerini vurgulamak (Doğu’da Kara Üzüm Habbesi)... Dolayısıyla ‘bazılarının gerçek sahibi olduğu’ bu toprakları nasıl tekrar herkesin ‘ortak evi’ yapabiliriz meselesi, bizler için can alıcı bir nokta.
Kardeş Türküler bugüne kadar iki tane klip hazırladı. İlki Kürtçe-Türkçe olan Karaüzüm Habbesi. Bu klibi o dönemde hiçbir TV yayınlamak istemedi. Daha sonra bir kanalda bireysel çabalarla yayınlandı. Bunun üzerine RTÜK, sözlerin Türkçe açıklamasını istedi.
Daha sonra Kürtçe klip olan Mirkut’u çektik. Yine bir yasal engel olmamasına rağmen hiçbir yer yayınlamadı. Bunun üzerine bir tavır olarak prodüktör Kalan Müzik, gazetelere bu klibin yayınlanması için ilan verdi. Biraz ironik bir ilandı. Medya yine de üç maymunu oynamaya devam etti. Daha sonra kendisi de Kürt olan Hülya Avşar, bu klibi yayınladı ve bizi programına çıkarttı.
OTOSANSÜR
Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi; otosansür mekanizması Türkiye’de çok yaygın. Yasakların olup olmaması bir yerde önemli değil. Bu otosansür paranoyasını da devlet sistemi tarafından sürekli pompalanan tektipçi, tek dil, tek millet anlayışı besliyor. Tabiatı ile bu sistem Türkiye’deki elitlere bir rant da sağlıyor. Çünkü memleketin ‘gerçek sahipleri onlar’ ve bütün nimetler, birçok kurum, onlara sunulmuş durumda... Ergenekon mekanizması, bütün bu rant düzeninin şebekesi olarak görülebilir.
BAJAR PROJESİ
Bajar, ‘90’lardaki düşük yoğunluklu savaş ortamında göç etmek zorunda kalan Kürtlerin yeni hayatlarını müzikal anlamda yorumlamaya çalışıyor. Birçok köy boşaltıldı ve Kürtlerin köy-yayla hayatı neredeyse sona erdi. Herkes metropollere göç ettti. Yeni bir genç nesil oluştu. Peki bu metropollerde kendi kültürlerini de koruyarak nasıl bir kültürel model oluşturacak Kürtler?
Bu projeyi bu nedenle Kürtçe-Türkçe olarak hazırladık. Çünkü insanlar, kendi kültürlerinin devamlılığını ancak ‘cemaatleşme’den, içe kapalılıktan uzak durarak, diğer kültürlerle bir arada ortak bir dil kurarak sağlayabilirler. Ya da egemen kültürün periferisinde bir alt-kültür alarak yaşayabilirler.

BU COĞRAFYANIN MÜZİĞİNİ SEVMEK

Keops (Vartkes Keşiş):
Tüm dayatmalar, belirli bir estetiğin ve onun yaratmış olduğu aklın sonucu, tüm ötekileştirmeler ise dayatmalara karşı çıkışın uğradığı mağduriyettir. Herhangi bir aklın karşısında olmak, o aklın estetiğine de karşı çıkmakla mümkündür. Sesler ‘do, re, mi...’ özgürdür, onların dini ve dili yoktur, onu kurgulayanın dilini taşır. Ekonomik ve coğrafik koşulların farklı bölgelerde gösterdiği değişim, tınıları da etkiler. Ermeni toplumunda bu ikilemlere sıkça rastlanır. Örneğin ‘70’lerde düşünce suçlusu olarak okuldan kovulan Hrant Dink’in, aynı düşünceleri uğruna vurulmasına üzülenler gibi. Bir coğrafyanın veya yörenin müziğini sevmek, onun daha ileriye ve çağa uygun nasıl taşınabileceğini düşünmeyi ve o eksende yorumlamayı gerektirir. Bu dönemde popülizm yapmak, okuma oranı 4. sınıf olan toplumda 4. sınıf müziği yapmaktan geçer. Ancak sanat ‘rağmen’dir; bu, halk olsa bile.

Protesto etmek yetmez

Cihan Keşkek (Grup Yorum): Bu ülkede düşünceyi ifade etmek özgür olmadığı için şarkılar da doğallığında özgür değil. Yasakçı zihniyet, keyfi bir şekilde birtakım gerekçeler sunarak, dönem dönem, bölge bölge göreceli olmakla birlikte yasaklarını sürdürüyor. Sanatçılar ise bu yasaklara karşı birlikte göğüs germeli. Yani, örgütlenmeden hiçbir mücadele nihai olarak kazanılmıyor.
Gördüğümüz baskılar, şarkılarımızın doğru hedefine ulaştığının en önemli göstergesi en başta. Biz bu baskılar karşısında yöntemler geliştirdik, yeni yollar bulduk ama her defasında dinleyiciye ulaşabildik.
Muhaliflikten ne anladığımızı tartışmak gerekir. Sanatçı protesto etmekle yetinmemeli. Gerçek sanatçı, aydın insan, halktan kopmayan, halkına yol gösteren, gerçekleri dile getiren ve bunun mücadelesini tereddütsüz sürdürebilendir. Böyle bir aydın veya sanatçı da büyük bedelleri göze almalıdır bu ülkede. Bunun bedeli, ekonomik sıkıntı çekmek, uykusuz kalmak, hapislik, gözaltı, işkence, yasaklama ve ölüm de olabilir. Tarih hep böyle yazılmıştır. Tarih, böylesi aydınları da hep onurlu bir yerde anmıştır. Ve geleceğe yön verenler arasında bu insanların büyük emeği vardır.

Şarkılarımızı söylemeye devam ettik

Koma Çiya (Genim): Şarkıların üzerindeki baskılar, bir kültürün gelişmesini ve dönüşmesini, halka taşırılmasını engeller. Şarkılar; halkın duygularını, sevinçlerini, coşkularını, aşkını, çalışmasını, doğa sevgisini, kahramanlığı ve tüm bu toplumsal olguları işler. Ezgi ve sözel olarak halkın manevi yönden moral ve motivasyonunu sağlar. Bundan dolayı egemenler her zaman alternatif kültür-sanatın gelişmesini engellerler, baskı ve asimilasyona tabi tutarlar. Bizler de alternatif kültür-sanat yaratımlarımızla karşı dururuz.
Kendi dilimizde şarkılarımızı söylemeye başladığımız günden beri şarkılarımız, konserlerimiz, albümlerimiz ve dinletilerimiz görülmemiş baskı, dava, toplatma ve yasaklamalarla karşı karşıya kaldı. Ama yılmadık, şarkılarımızı söylemeye devam ettik.
Bütün insanlar için kendi anadillerinde, kendilerinin ifadeleri ne ise benimki de odur. Kendi anadilimden şarkılar söylerken halkımın benden oluşturduğu tüm aidiyetleri yaşarım.
Zaten egemenler hiçbir zaman kendine alternatif ya da etnik olan bir şeyin gelişmesini istemezler. Bundan dolayı da alternatif olarak gelişmekte olan kültür-sanat aktivitelerinde ulusal basında yer almamasının politikasını geliştirir ve uygularlar.
TRT’nin Kürtçe TV konusundaki tavrına gelince... Yıllardır Kürtlerin bu alanda verdiği mücadelenin sonucunda elde ettikleri bir kazanımdır.
ÖNCEKİ HABER

Mor Gabriel olayı!

SONRAKİ HABER

‘Şimdi saat sensizliğin ertesi’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa