03 Mart 2009 00:00
GERÇEĞİN GÖZÜYLE
Tuhaf olaylar yaşanıyor ülkemde.
Tuhaf olaylar yaşanıyor ülkemde. Aslında kendimi bildim bileli tanık olurum böylesi tuhaflıklara da son haftalarda ölçüsü kaçtı gibime geliyor. Mesela Başbakan Erdoğan, Kürt açılımı adına kürtçe konuşuyor ama bir siyasi parti lideri kendi grup toplantısında kürtçe konuşunca kıyamet kopuyor. Başbakan medya patronlarına emekçileri sömürüyorsunuz diyor ama şimdiye dek basın emekçileri yararına hiçbir icraatı anımsanmıyor. Ekonomimiz iyi yolda buyuruyor yetkililer; işsizlik almış başını gidiyor. Emeği ile geçinenler, emekliler, dar gelirliler kan ağlıyor. Cunta döneminin acıları ile ortaya çıkan cumartesi anneleri, 259uncu kez Galatasarayda kayıp evlatlarını, eşlerini arıyor. Ne devlet katından, ne sermaye yoğun medyadan duyan var. Seçim yatırımlarına bu kez de sadaka kültürünün eklenmesi kimseyi şaşırtmıyor. Gelişmiş büyük ülke sloganını dillerinden eksik etmeyen siyasetçiler, sadaka kültürü ile bu topraklardaki yoksulluğu belgelediklerinin bile farkında değiller. Marka olmuş havayolumuzun uçağı talihsiz bir kazaya uğruyor, Hollandada adamların insana verdiği değerden ders almıyor, milliyetçilik damarlarımız kabararak neredeyse Hollandayı suçlamaya dek vardırıyoruz işi. Öyle ya, bizde kol kırılır, yen içinde kalır!..
Şöyle eski defterleri karıştırıyorum. Görüyorum ki tuhaflık bizim genlerimize işlemiş. Sorunların çoğu demokrasicilik oynamaya kalkışıp da demokrat olmayı bir türlü beceremeyişimizde; hakka, hukuka, kişinin temel hak ve özgürlüklerine, cinsel kimliğe saygıyı unutmakta yatıyor. Ne yapmalı? Mesela düşünmek ve çevremizdekileri düşünmeye alıştırmak iyi bir başlangıç olabilir. Metin Eloğlu da Zurnanın Zırt Dediği Yer şiiriyle yılların ötesinden böyle seslenmiş bize:
Bu dünya Sultan Süleymana kalmamış;
Ama size kalacak.
Olur a, Sultan Süleyman bilememiş işini;
Ama siz bileceksiniz.
Şöyle sizinle beraber üç beş kişi;
Öte yanı kör döğüşü.
Bir gün yaşamışsınız; ömrünüze bereket;
Akşam olmuş kendiliğinden;
Bir konağınız var dayalı döşeli;
Kapıda arabanız oda oda mutluluğunuz;
Kadehte kuş sütü var, tabakta minare gölgesi...
Biraz da aşk masalı ekleyin bu düzene;
Eklediniz mi?
Oh, yaşamak ne güzel şeymiş be!
Güzeldir tabii...
Şimdi de bir oda düşünün bakalım;
Halı, kilim hak getire,
Ekmeğin, katığın lafı hiç edilmesin,
Otu ocağı bir kalem geçin;
Beş kişi uzanmış bir sedire,
Basıyorlar küfürü;
Kime?
Ne bileyim ben, kime!..
Bu oda niçin mi yoksul?
O beş kişi yoksul da onun için.
Bu bayların, bayanların derdi ne mi?
Ne olacak: Memleketin derdi!
Peki ama, çaresi yok mu bu işin?
Ha şöyle,
Düşünmeye alışın!..
TURGAY OLCAYTO