02 Mart 2009 00:00

Çifte standarda son verilmelidir!

Yerel seçimler yaklaştıkça siyasal arena giderek ısınıyor. Ancak toplumun beklentilerinin aksine sistem partileri arasında kayıkçı kavgası öne çıkmaktadır...

Paylaş

Yerel seçimler yaklaştıkça siyasal arena giderek ısınıyor. Ancak toplumun beklentilerinin aksine sistem partileri arasında kayıkçı kavgası öne çıkmaktadır,her seçim döneminde olduğu gibi. Toplum iki parti arasında tercih yapmaya zorlanıyor. Türkiye toplumunun örgütlü kesimleri bu seçim atmosferinde kendi taleplerini daha çok gündemleştirdiklerini, örgütlü olamayan kesimlerin sesi ise ya çok zayıf ya da hiç çıkmadığı,kendini ifade edemediği,taleplerini dillendiremediğine tanık oluyoruz.
Türkiye’de en örgütlü toplum kesimini Kürt halkının oluşturduğunu söylemek yanlış olmadığı kanaatindeyim. Kürt halkı seçim sürecini de dikkate alarak eşitlik ve özgürlük taleplerini yükseltmeye devam etmektedir. Sistem, Kürt halkının haklı talepleri karşısına Fethullahçı AKP gericiliğini çıkarmıştır. AKP ve R.Tayyip Erdoğan Kürt halkının özgürleşme mücadelesini barajlamak ve Demokratik Kürt Muhalefetini bastırmak için özel tedbirler almakta ve yöntemler geliştirmektedir.
AKP, seçim arifesinde Kürt dili ve kültürü üzerindeki yasakları “kaldırdığı” mesajını vermek için TRT 6 adıyla Kürtçe yayın yapan televizyon yayını başlattı. Başbakan R.Tayyip Erdoğan sözde Kürtçesiyle TRT 6’nın açılışını yaptı. Bu çıkışını silahların gölgesinde gittiği Kürt illerinde de seçim malzemesi olarak kullanmaya devam etti. TRT 6 televizyonu hiçbir yasal dayanağa sahip değil, çıkarılmış bir kanunla yayın hayatına başlamamış, adeta korsan yayın yapmaktadır. AKP’nin bu sözde/sahte açılımı bütün devlet olanakları ve medya gücü kullanılarak Kürt halkına ve demokratik çevrelere benimsetilmek isteniyor. AKP korsan da olsa Kürtçe yayın yapan bir televizyon açabiliyor, R.Tayyip Erdoğan Kürtçe konuşabiliyor, ama Kürt halkı ve onu temsil eden milletvekilleri,belediye başkanları konuşamamakta, yazamamakta, halka Kürtçe hizmet edememektedir. Bunun anlamı şudur: AKP’ye, R.Tayyip Erdoğan ve benzerlerine Kürtçe konuşmak serbest,ama Kürtlere,Kürt siyasetçilere yasaktır. Bunu şöyle okumakta mümkündür: “Bu ülkeye Kürtçe televizyon gerekiyorsa biz açarız,Kürtçe konuşmak gerekiyorsa biz konuşuruz…”
Bir devlet politikası olarak Kürt oylarını AKP’ye akıtmak için geliştirilen bu politikanın sahte, Kürt halkını kandırmaya yönelik,demokratik mücadelesini tasfiyeye götürmek olduğunun açığa çıkarılması gerekiyordu. Deneyimli Kürt siyasetçi ve DTP Eş Genel Başkanı Ahmet Türk TBMM’de yaptığı grup toplantısındaki konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yaparak, AKP ve R.Tayyip Erdoğan’ın sözde açılımlarını adeta teste tabi tuttu. Ahmet Türk’ün ve DTP’nin bu demokratik çıkışı, sistemin AKP’ye taktığı maskeyi düşürdü, yasakçı, inkarcı ve imhacı gerçek yüzünü açığa çıkardı. Yasa gereği siyasi partilerin grup toplantılarını vermek zorunluluğu olan Meclis televizyonu canlı yayını kesti. Yayının kesilmesi aslında DTP faaliyetinin engellenmesiydi. Bu bir suç oluşturmaktadır. Ama söz konusu olan Kürt dili ise bu suç değildir. DTP’nin bu demokratik atağı karşısında AKP ile “kanlı bıçaklı” olduğunu yansıtan CHP ve MHP, AKP’ye destek vererek, “Meclis çatısı altında Türkçe dışında her hangi bir dille konuşulamayacağını,savcıların derhal harekete geçmesini..” istediler. Türkiye’yi ziyaret eden yabancı devlet başkanı ve temsilcileri onlarca kez TBMM’de Türkçe dışında İngilizce,Fransızca,Almanca Arapça,İbranice ve benzeri dillerde konuşmalar yaptılar, hem de TBMM genel kurul salonunda. Bunlardan bazıları bütün devlet ve hükümet erkanı da dahil olmak üzere milletvekilleri tarafından ayakta alkışlandılar. Bir yandan yeri geldiğinde “Kürtlerle Türkler et ve tırnak gibidir, biz kardeşiz…” deniliyor. Diğer tarafta “kardeşine” kendi dilinde konuşmayı, kendini anlatmayı yasaklıyor. Bu ne perhiz,bu ne lahana turşusu….
DTP’nin bu çıkışı Türkiye’de anadil hakkının önündeki yasak ve kısıtlamaların devam ettiğini bir kere daha gözler önüne sermiştir. Anadilde hizmet veren belediyelere karşı davalar açılmaya devam etmekte, cezalandırmalar yaygınlığını korumaktadır. Başta anayasa olmak üzere, cezaevi yönetmeliklerinden, siyasi partiler yasasına, özel radyo ve televizyonlara uzanan bu durum özgür ve eşit bir toplum düzeninin önünde engel oluşturmaktadır.
Hukukun evrensel ilkeleri ve insan hakları değerleri açısından bu kabul edilemez durum, yarattığı eşitsizlik ve baskılarla toplumsal barış ortamının kurulmasını da imkansız kılmaktadır.
Ayrıca, DTP’nin bu çıkışı, “Dünya Ana Dil Günü”nde Kürt dili üzerindeki yasağın kaldırılması amacıyla kullanılan bir haktır. Ana dil hakkının kullanılmasının “provokasyon” olarak tanımlanması, “tek millet…” anlayışının ne kadar endişe verici bir boyuta ulaştığının da göstergesidir. DTP’nin bu tavrı Türkiye’de devam eden çifte standartçı tutuma ışık tutmuş ve önemli bir gerçekle yüzleşmemize neden olmuştur. DTP’nin bu çıkışı hem iç, hem de dış basında geniş yer aldı. Türkiye gündemini önemli ölçüde etkiledi,Kürt dili,Kürt kültürü üzerindeki yasakçı zihniyetin sorgulanmasına ve tartışılmasına yol açtı.
Başbakan R.Tayyip Erdoğan 26 Şubat 2009 Perşembe günü Uşak’ta yaptığı seçim konuşmasında, “Kürtçe eğitim ve öğretim istiyorlar. Bu asla gerçekleşmeyecek bir şeydir. Dünyanın hiçbir yerinde yoktur böyle bir şey yoktur…” Erdoğan ya dünyadan bihaberdir ya da yine gerçekleri halktan gizlemek için bile bile yanlış bilgi veriyor. Hemen, birden çok anadilden eğitim ve öğretim yapan birkaç devlet ismi verelim, Sayın Başbakan’da bilgi sahibi olsun. Hindistan14, İsviçre 3, Belçika 2, Kanada 2 anadilden eğitim yapıyor. Erdoğan Kürt illerine gittiğinde Uşak’ta söylediği düşüncesini neden Kürt halkının önünde söylemiyor? Başbakan Erdoğan Türkiye’nin batı illerinde gerçek düşüncesini, doğu illerinde ise sözde/sahte düşüncesini dillendiriyor.
Başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın her hangi bir nedenle Kürtçe konuşma yapması siyasi partiler yasasına aykırı olmadığı gibi, Ahmet Türk’ün konuşması da aykırı değildir. Adalet, hukuk, demokrasi Başbakan’a göre işlememeli ve tanımlanmamalıdır. Devleti yönetenlerin yurttaşlar arasında ayrım yapmaması, hepsine eşit, adil davranması gerekmektedir.
İMAM CANPOLAT - Türkiye Barış Meclisi Sekreterya Üyesi
ÖNCEKİ HABER

Ankara’yı da gördük Sayın Başbakan

SONRAKİ HABER

EKONOMİ VE POLİTİKA

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa