28 Şubat 2009 00:00

Yerel hizmetlerde kadınlar görmezlikten gelinmemeli

Cinsiyetler açısından yerel temsil yapılarının az çok şimdiden belli olduğu bir yerel seçimi daha tecrübe edeceğiz bir ay sonra. Seçime, AKP 18 kadın belediye başkan adayıyla (Sadece 1’i büyükşehirde), CHP 45 (8'i il belediye başkanlığı için aday), MHP yalnızca ilçe ve beldelerde 34, DTP 33 (biri büyükşehir olmak üzere 6’sı il), DSP 52 kadın belediye başkan adayıyla seçimlere gidiyor.

Paylaş

Cinsiyetler açısından yerel temsil yapılarının az çok şimdiden belli olduğu bir yerel seçimi daha tecrübe edeceğiz bir ay sonra. Seçime, AKP 18 kadın belediye başkan adayıyla (Sadece 1’i büyükşehirde), CHP 45 (8'i il belediye başkanlığı için aday), MHP yalnızca ilçe ve beldelerde 34, DTP 33 (biri büyükşehir olmak üzere 6’sı il), DSP 52 kadın belediye başkan adayıyla seçimlere gidiyor. Solda Ortak Platform’un da bildiğim kadarıyla yalnızca 5 kadın adayı var belediye başkanlıkları için. Toplamda, 3 bin’e yakın belediye başkanı seçilecek. Bu rakam 3 bin’in üzerindeydi bilindiği gibi, ama demokrasi demokrasi derken, birçok belde belediyesi belediye olmaktan çıkarıldı yakın zamanda, yine bilindiği gibi. Belediye başkanlıkları içinde kadınların oranı şu anda, yani 2004 seçim sonuçlarına göre binde 6. İsimlerini bir çırpıda sayabileceğimiz 18 kadın belediye başkanımız var, koskoca Türkiye’de.

Hiç kimse bu pozisyonlarda kadınların ya da seçim sürecinde kadın adayların azlığını "nitelikli kadın aday bulunmaması" gibi kocaman yalanlara bağlamasın! Geride kalan süre zarfında parti siyasetiyle uğraşan kadınlarla birlikte birçok atölye çalışmasına, eğitim programına katıldım. Bunlardan birinde bir kadın aday adayı, söz konusu olan kadın aday ya da aday adayı ya da buna niyetli kişi olduğunda donanımlılık ölçütlerinin nasıl da zıpladığını anlatıyordu kendi deneyiminden yola çıkarak. Bir erkek siyasetçiden asla beklenemeyecek kriterler bekleniyor: Üniversite mezunu musun, kaç sertifikan var, iyi bir aileden geliyor musun, vs. vs. “Bir de ata binmeyi bildin mi, tamam, her şey harika” diyordu kadın. TBMM’de ilkokul mezunu kadın görebilir misiniz? Bana kim bütün erkek siyasetçilerin, geleneksel anlamında “nitelikli” olduğunu söyleyebilir? Hem hangi nitelikten bahsediyoruz? Siyaset bir eğitim işi değil ki. Siyaset bir temsil meselesi. Farklı toplum kesimlerinin sorunlarını, ihtiyaçlarını ve çıkarlarını karar alma mekanizmalarına taşıyabilme meselesi. Kadınlar zaten siyaset yapıyorlar, eğer siyasi alan olarak gördüğümüz yalnızca resmi kurumsal yapılar ve mekanizmalar değilse. Yani ortak sorunlarına ortak çözümler üretmek anlamında siyaset yapıyorlar zaten her düzlemde. Devlet-dışı. Devlet mekanizmalarına taşıyacaksak bunu, neden o yapıların kadınlar için davetkâr olmadığını da sorgulamak lazım. Yani kurumsal siyasetin nelerle uğraşmakta ve nasıl uğraşmakta olduğunu. Geride kalan süre zarfında, farklılaşan yerel gündemler ve programların konuşulmasından çok, düelloların yapıldığı, birbirinin kirini, pisini ortaya çıkarmak için uygun zamanın kollandığı bir kampanya süreci yaşadık, yaşattırıldı. Biri düelloda iyi diye metropol belediye başkanlığı için iyi bir aday olarak görülüyor, vs. Bu, seçmeni olduğu kadar kadın siyasetçilerin de hallice bir bölümünü yabancılaştıracak, yabancılaştıran da bir kültür. Fakat nitelik meselesine dönecek olursak, bunu söylemeden önce, sırf ayıp olmasın diye hani, bir mevcudun, diyelim mevcut 3200 küsur erkek belediye başkanının nitelik profillerini gözden geçirmek lazım.
Üstelik bu koşullarda kota meselesi, bu fikir hâlâ kapıların başlarını tutanlardan büyük bir direnç görüyor. Kaldı ki, yasalarda tanımlanmış olsa da olmasa da kota uygulaması var zaten. Yüzde 98’i erkeklerden oluşan yerel meclislerle karşı karşıysak ve kadınların kitlesel olarak daha az akıllı, kendi hayatlarına dair karar almaya isteksiz, yerel ortak gereksinimlerin nasıl karşılanacağı meselesine ilgisiz, yaşadıkları çevreden dertsiz, yaşam çevrelerini duyarsız, doğaları gereği apolitik falan olduğunu düşünmüyorsak eğer, bırakın kritik eşik olarak kabul edilen yüzde 30’u, yüzde 100’e yaklaşan oranlarda erkek kotasının işlediği açık zaten. Demokrasiden ne anlıyoruz, temsilden ne anlıyoruz, toplumsal-ekonomik kaynakların olduğu kadar politik kaynakların adil dağılımından ne anlıyoruz sorularında düğümleniyor mesele. Bu sorulara vereceğiniz yanıtlarda gerçekçi ve samimiyseniz “geçici özel önlem” olarak tanımlanan kotayı da tartışmasız kabul etmeniz lazım. Hem, bu bile yeterli değil, yalnızca önkoşullardan biri. Ama önkoşul olmasından da öte, bence, bir toplumda neyin meşru neyin gayri-meşru olduğunu kamusal olarak deklare etmek açısından önemli olumlu eylemi ya da olumlu ayrımcılığı anayasa başta olmak üzere yasal düzenlemelere taşımak. Bunu yaparak, erkeklerin kadınlar adına da karar almasını, kadınların sistematik olarak erkeklere yetki devrinde bulunmasını meşru görmüyorum ve buna müdahale ediyorum denmesi önemli. Öte yandan, yasal olumlu ayrımcılık önlemlerinin yanı sıra, kuşkusuz başka tamamlayıcı kısa, orta ve uzun vadeli önlemlerin alınması, düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Bunlardan en uzun vadeli ve en zorlu olanı da elbette zihinsel yapılarda yaşanacak dönüşüm ve o dönüşüme yönelik türlü düzlemlerdeki müdahaleler. Sivil alanda siyasete yönelik olarak örgütlenmiş kadınların hayallerini ve aslında taleplerini de yansıtan bir ilanla karşılaştığınızda hangi reflekslerinizin öncelikle harekete geçtiği o zihinsel yapıyla doğrudan alakalı çünkü. Aslında adalet duygusunun, vicdanın ve politik önceliklerin neler üzerinden kurulduğu da.

Bu koşullarda, yerel hizmetlerin aslında kadının gündelik yaşamıyla daha çok ilişkili olduğunu biliyor olmamıza rağmen, yerel hizmetlerin odağındaki kadınlar görmezden gelinmesi, ne yazık ki, yerel siyasetin mevcut yapısı ve koşulları açısından bakıldığında çelişkili değil, tam tersine çok tutarlı bir nitelik sunuyor! Hakim politika üretme ve uygulama anlayışı zaten tam da kadınların görünmez kalmasıyla mümkün olan ya da işlemesi kolaylaşan bir tarz çünkü. Neo-liberal belediyeciliğin işleyebilmesi örneğin, kadınların görmezden gelinmesiyle ve de görünmez kalmalarıyla mümkün. Bu, şimdi sonuçlarını yavaştan görmeye başladığımız ekonomik kriz koşullarında, korkarım daha da ağırlaşacak. Çok basit: Belediye kreş açmasa da olur, kadınlar evde çocuklara bakarlar zaten. Evde yaşlılara da bakarlar, hastalara da bakarlar. Varsa önceden açtığımız kreşler rahatlıkla hem de en önce bunları elden çıkarabiliriz o zaman. Özetle, kadınların karşılıksız olarak gördüğü dünya kadar iş aslında toplumsal hizmet, ama “özel alana dair, ailevi sorumluluklar” deyip işin içinden çıktığınızda aslında basbayağı, kamusal hizmetlerin yokluğunun maliyetini giderek artan oranlarda ve biçimlerde kadınlara ödetiyorsunuz. Üstelik, yoksulluğun kadınlarla erkekleri çok başkalaşan biçim ve ağırlıklarda etkilediği koşullarda. Bu nedenlerle örneğin, ailenin giderek ve daha da yaygınlaşan bir biçimde kutsanmasına, hem de bunun kamu eliyle yapılmasına hep temkinli yaklaşmak gerek, zira bunu neo-liberal politikalardan kopararak anlamak mümkün değil. Tam da bu gibi nedenlerle aslında, kadınların yerel siyasetteki yokluğu üzerinde konuşmak demek, yerel siyasetin cinsiyet meselesiyle alâkalı değilmiş gibi görünen birçok arızası üzerinde konuşmayı zorunlu kılıyor.

Ayten Alkan
ÖNCEKİ HABER

“şirket-belediye” politikasının yerine, sosyal yerel yönetim politikası

SONRAKİ HABER

AKP’yi eleştiren öğretmene ceza

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa