10 Ocak 2012 08:07

Haluk Bilginer: Sanatçı diye bir meslek yok

Film Arası Sinema Dergisi, Ocak sayısında Haluk Bilginer’i konuk etti. Gülcan Tezcan’ın sorularını cevaplayan Haluk Bilginer, rating operasyonundan Ermeni meselesine, 28 Şubat sürecinden darbe iddialarına kadar birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ülkemizdeki sanat anlayışına eleştiriler getiren Bilginer, seyirci ilgisinden

Haluk Bilginer: Sanatçı diye bir meslek yok
Paylaş

ANNEM BENİ ANLAMIYORSA HATA YAPIYORUM DEMEKTİR

Herhangi bir şeyi kötü yaptığınızda onun bedelini ödemelisiniz. Bu bedel nedir? Seyirci sevmez, seyirci gelmez yaptığınız işe. Siz de bunun bedelini ödemiş olursunuz. Kendinize döner dersiniz ki, ‘ben nerede hata yaptım? Bir şeyi yanlış yaptım ki beni sevmiyorlar’. Kendi kendine böbürlenmenin bir anlamı yok. “Ben çok güzel bir iş yaptım ama kimse beni anlamıyor. Bir şey soyutladım bilin bakalım ne soyutladım.” Böyle sanat olmaz. Benim burada yaptığım herhangi bir şeyi annem anlamıyorsa ben hata yapıyorum demektir. Demek istediğim şu; Biz bir şey yaptığımızda çok hoşlanıyoruz ama her gece on tane seyirci geliyorsa buraya, yanlış yapıyoruz demektir. Seyircide kabahat yok kabahat bizde.

KENDİNE SANATÇIYIM DEMEZSİN

Türkiye’de mesleği olmayan ünlülere sanatçı diyoruz. Hâlbuki sanatçı diye bir meslek yoktur. Üstelik insanın kendisine sanatçı demesi de ayıptır. İnsan ar eder. Sanatçı bir iltifattır. Sanatçılık diye bir meslek yok… müzisyenlik var, oyunculuk var, heykeltıraşlık var, ressamlık var, film yönetmenliği var. Sanatçı ne demek? Başka hiçbir dilde bulamazsınız böyle bir şey. İngilizcede artist hem ressam demektir, hem de birine iltifattır. ‘It’s a great artist’ der biri, sen de estağfurullah der başını öne eğersin, terbiye çerçevesi içinde. Kendine sanatçıyım demezsin.

GEREKTİĞİ YERDE ÖZÜR DİLEYECEĞİZ

Biz artık 1915’le de hesaplaşıyoruz, Dersim’le de hesaplaşıyoruz, Susurluk’la hesaplaşıyoruz, 12 Eylül’le hesaplaşacağız inşallah. Ve hesaplaşmak zorundayız. 28 Şubat’la hesaplaşacağız. Yüzleşmek zorundayız bunlarla. Yoksa önümüz açılmaz önümüzü göremeyiz. Gerektiği yerde özür dileyeceğiz. Hiç değilse bir devlet olarak diyeceğiz ki, özür dilendi bundan sonra böyle şeyler yapılmayacak, yapmaya kalkan çok büyük şeylerle cezalandırılacak ve bir daha aklına bile gelmeyecek herhangi bir şey yapmak. Ordu darbe yapmayı aklına bile getiremeyecek artık.

KONSERVATUVARA GİTMESİN, FELSEFE OKUSUN!

Oyuncu olmak için gelen arkadaşlarım “Hocam oyuncu olmak istiyorum, hangi konservatuara gideyim’ diye soruyor. ‘Hiçbirine gitme! Git felsefe, psikoloji, sosyoloji oku. Çok daha iyi oyuncu olursun. Üniversitenin tiyatro kolunda da tiyatro yap, kendine öğret” diyorum. Çünkü kendimize öğrettiğimiz bir sanattır tiyatro. Bisiklete binmek gibi. Bisiklete binmeyi size kimse öğretemez. Bineceksiniz, dengenizi bulacaksınız. Ama eğer siz felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih okumuş bir insansanız, tiyatro yaparken hem algınız çok daha açıktır, yaptığınız sanat da çok daha değerli olur. Ben boş vakitlerinde piyano çalan doktora daha çok güvenirim. (KÜLTÜR SERVİSİ)

ÖNCEKİ HABER

Devletin vicdanı

SONRAKİ HABER

Bin yol gider Van’dan Türkiye’ye doğru

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa