26 Şubat 2009 01:00
Bir taş attım havaya düştü mapushanaya
Eğer adalet yok olursa, o zaman yeryüzünde insanların yaşamasının artık değeri kalmaz.(Kant)
26 Mart 2006 olaylarında, 20 Ekim 2008 tarihinde Başbakanın Bölge illerine gelişinde gösterilen protestolarda ve Yahya Menekşenin (Newroz olayları esnasında Cizrede panzer altında kalarak can veren 16 yaşındaki bir çocuk) cenazesinin defnedilişine katılan ve akabinde 15 Şubat süreci ile birlikte yapılan toplu gösterilere katılan onlarca çocuk gözaltına alındı. Gözaltına alınan ço-cukların bir kısmı tutuklu olarak yargılanıyor ve bir kısmı da hapis cezası alarak cezaevinde bulunmaktalar. 26 Mart olaylarında ve sonrasında gelişen süreçte ölen çocuklarla ilgili olarak hiçbir polis memuru yargılanmazken, olayın mağduru olan çocuklar zor bir yargı sürecinden geçmektedirler.
Diyarbakırda bu çerçevede Çocuklara adalet girişimi adı altında bir girişim oluşturuldu. Girişimde MAZLUMDER, İHD, Baro, Tabip Odası, ÇAÇA, çocukların aile temsilcisi ve çocuk hakları alanında çalışan aktivistler yer alıyorlar. www.cocuklaraadalet.com adresi ile web sayfası oluşturuldu. Girişim olarak öncelikle Cizreye gittik ve Cizredeki ailelerin çocukları ile görüşüp onların sıkıntılarını dinledik. Akabinde Diyarbakırdaki çocukların aileleri ile görüşmeler yaptık ve bunu rapora dönüştürdük. Sonrasında basın açıklamaları tv programları vs. çerçevesinde bu konuyu kamuoyunun gündeminde tutmaya çalıştık. Yine aynı şekilde girişim olarak bu konuyu Meclisin gündemine taşımak ve özellikle TMKnın 9. ve 12. maddelerinde değişiklikler yapmaları noktasında AKP, CHP, DTP ve MHPden randevu talebinde bulunduk. MHP yoğun olduğu için bize randevu veremedi, ancak MHP ve DSPye bu konu ile ilgili hazırladığımız raporu sunduk. Diğer partiler ile yaptığımız görüşmelerde vekiller bu konuda duyarlı davranacaklarını ve gereken düzenlemeleri yapacaklarını söylediler. Mecliste yaptığımız bir basın açıklaması ile Ankara ziyaretimizi tamamladık. Umut ediyor ve diliyoruz ki bu konuda vekiller üstlerine düşeni yaparlar.
Çocukların yargılanmasına gerekçe olarak gösterilen yasa maddeleri ise gösteri ve yürüyüş kanunu (2911/33. maddesi), Türk Ceza Kanunu (220 sayılı yasa maddesi/örgüt üyesi olmak). Bununla birlikte alt sınırı da Terörle Mücadele Kanununun (TMK) 5. maddesi ile birlikte uygulandığında 7 buçuk yıl olan örgüt adına suç işleyen örgüt üyesi gibi cezalandırılır hükmünün gerekçe gösterilmesidir. Gelinen süreçte bu maddeler kaldırılmalı veya kapsamı daraltılmalıdır.
Yine aynı fiilden yargılanan çocuklar, 15 yaş üstü ve 15 yaş altı şeklinde ayrıştırılarak farklı mahkemelerde yargılanmaktadırlar. Bunun nedeni ise TMKnın 9. maddesidir. TMKnın 9. maddesi terör suçları nedeni ile 15 yaşından büyük çocukların yargılanmasının Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde (eski DGMler) yapılacağını düzenlemektedir. Çocukların yaş indirimi hariç yetişkinlerle aynı şartlar altında yargılanmasını sağlayan yasalar, 2006 Mart olaylarından sonra yapılan değişikliklerle hayata geçmiştir. Oysa Uluslararası Mevzuata göre ise 18 yaşından küçükler Çocuk Ağır Cezada (eski DGMler) yargılanmamalıdırlar. Buna karşın Anayasanın 90. maddesine göre usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletler arası anlaşmalar, kanun hükmünde kabul edilmektedir. Ayrıca temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası anlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletler arası antlaşma hükümlerinin ulusal kanunlardan önce uygulanması gerektiği güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede Anayasanın 90. maddesi gereğince Türkiyenin onaylayarak kabul ettiği BM. Çocuk Hakları Sözleşmesinin TMKdan önce uygulanması gerekmektedir. Bu sözleşme gereğince 18 yaşına kadar herkes çocuktur. Bu doğrultuda ayrımsız her çocuk kendine özgü mekan ve mahkemeler huzurunda yargılanmalıdır. Fakat maalesef 90. maddedeki düzenlemeye rağmen uygulamada TMKya öncelik verilmekte ve çocuklar yetişkinlere özgü mahkemelerde yargılanmaktadırlar. Tüm bunlarla birlikte TMKnın 9. maddesi, Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesinin açık bir ihlali olmakla birlikte, çocukların Çocuk Mahkemelerinde yargılanmalarının önünü tıkadığından, Anayasanın 36. maddesindeki eşit yargılanma hakkına da aykırı bir düzenlemedir. Bu yüzden TMKnın 9. ve 13. maddesi acilen değiştirilmelidir.
Tüm bunlarla birlikte Türk Ceza Kanununun 3. maddesinde işlenen suç ve işlenen suça karşılık verilen ceza, eşit oranda/fiilin ağırlığı ile orantılı olmalı, abartılı olmamalıdır. Çocuklara ise taş atmanın bedeli 27 yıl, yani çeyrek yüzyıldır. Sadece taş atan bir çocuğa 15-23 yıl ceza vermek, öngörülen tehlike ile orantılı olmayıp çocuğu da sonradan toplumdan uzaklaştırmaktadır. Ayrıca 12 ve 15 yaş arasındaki çocuk için alınan farik ve mümeyiz raporlarının usule uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Yani işlediği fiilin anlam ve sonuçlarının tespitinde algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin tespitinde çocuğun içinde bulunduğu aile, sosyal ve ekonomik koşullar ve psikolojik durum hakkında sosyal çalışma uzmanına rapor hazırlatılmalı ve hazırlanan bu raporlar mahkemece değerlendirilmelidir. Bu doğrultuda TCK ve Çocuk Koruma Yasasında gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır. 1995te Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalamış ve bu sözleşmede; 18 yaşından küçükler çocuk sayılmış ve onlar için çocuk suçu bilmez denmiştir. Bununla birlikte Çocuk Haklarına dair Sözleşmelerin temel ilkesi; çocuğun yaşam hakkı, gelişmesi ve korunması hakkı; çocuğun öncelikli yararının gözetilmesi, çocuğun görüşünün alınması, çocuğa karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesidir. Tüm bu sözleşmeler göz önünde bulundurulduğunda, tutuklanan çocuklar acilen tahliye edilmeli ve tutuksuz yargılanmaları sağlanmalıdır.
12 yaşındaki çocuğun cezaevi koşulları ile tanışması acı verici bir olaydır. Nitekim şu anda tutuklu olan cezaevindeki çocukların bedensel, ruhsal ve bilişsel gelişimleri olumsuz yönde bir seyir izlemektedir. Yargılama süresinin uzun olması ve çocuklar üzerinden ailelerin cezalandırılması, aileler üzerinden de toplumun cezalandırılması olayın farklı bir boyutudur. Ailelerin cezaevindeki çocuklarını ziyaretleri esnasında yaşanan birtakım sorunlar da vardır. Mesela cezaevine getirilen kıyafetlerin mutlaka etiketi olmalı (kullanılmadığının ispatı). Bir kez dahi giyilmişse o kıyafet cezaevinden içeriye alınmadığından ekonomik durumu zaten iyi olmayan aileler bir hayli zor durumda kalmaktadırlar. Yine giriş çıkışlarda özellikle de kadınların aranmaları esnasında kadınlar rahatsız olmaktadırlar. Eğer kadın bu durumu yetkililere şikayet ederse, çocuğuyla görüş yasağıyla karşı karşıya kalıyor. Bir başka sorun, çocukların bazı kişi ve kurumlara kendilerini desteklemeleri için gönderdikleri mektuplar mektuplarınızı gönderdiğiniz kişiler geri çevirdiler gibi doğru olmayan gerekçeler ile tekrar iade ediliyor. Bir çocuğun 23 yılla yargılanması, bölgedeki OHALin hâlâ devam ettiğinin göstergesidir. Şırnak, OHALde Şırnak Cumhuriyeti olarak adlandırılırdı. Şu anda en çok tutuklu çocuğun olduğu yerlerden biridir. Bu da bize yargı yolunun kapalı olduğu OHALin hâlâ etkisini gösterdiğinin ispatıdır. Çocuklara bayram hediye eden ve bununla övünen tek ülke olan Türkiyede bu sorun ancak çocukları yargı ile buluşturmadan bir çözüme ulaşabilir. Bunun kilit noktası da Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve sorunun hâlâ terör ve şiddet sorunu olarak algılanmasının bir sonucudur.
Yaşamak bir ortamın çaresiz tutsağı olmaktır der Ortega Gasset. Onlar çaresiz tutsak mı bilinmez ama olayların sanığı değil mağdurudurlar. Gözaltına alınmak için avucunda taş izi aranarak tarihe kara bir leke olarak düşen ve hukukun üstünlüğü ile değil üstünlerin hukuku ile yargılanarak adalete gölge düşürülen bir zamanın gönülsüz tanığıdır onlar.
SEHER AKÇINAR BAYAR MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkanı
Evrensel'i Takip Et