25 Şubat 2009 00:00
Duvarların arkasındaki özgürlük
Sabahın ilk saatlerinde koşuşturmamız başlıyor. Kimimiz daha güneş doğmadan yola çıkıyoruz.
Sabahın ilk saatlerinde koşuşturmamız başlıyor. Kimimiz daha güneş doğmadan yola çıkıyoruz. Elimizde çanta boynumuzda kravat yanı başımızdaki hayatlardan uzak okullarımıza ulaşmak için çaba gösteriyoruz.
Okulun kapısından girerken her şey yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Yan yana okula girdiğimiz arkadaşımız birden ya Ayşe Hanım oluyor ya da Ahmet Bey. Okulun bahçe duvarlarıyla sınırlandırılmış dünyamızda artık beylerin hanımların yeri var. Bizden yana fazla bir şey kalmıyor. İlk zil sesiyle son zil sesi arasına tüm günü sıkıştırıyoruz. Çanlar kimin için çalıyor bilmesek de ziller bizim için çalıyor. Her zil çalışı sanki biraz da hayallerimize bizi yaklaştırıyormuşçasına seviniyoruz. Oysa her an yaşamımızdan bir parça alıp götürüyor bizde sadece seyirci kalıyoruz. Yarın uğruna vazgeçtiğimiz bir günün daha bitişiyle küçük bir nefes alıyoruz. Duvarları arasında tutsak olduğumuz okuldan bir an önce çıkmaya çalışıyoruz. Okuldan ilk çıkanı birinci seçiyoruz.
Yapmamız gereken o kadar çok işimiz var ki. Bir türlü yetiştiremiyoruz. En önemli işimiz bankalar arasında mekik dokumak. Alış veriş merkezlerini de unutmamak gerekiyor. Sabahın ilk saatlerinde çıktığımız evimize ancak günün son saatlerine doğru dönebiliyoruz. Evlerimiz bizim son kalelerimiz oluyor. Kapıdan girince tüm hayatı dışarıda bırakıyoruz. Kapımız kapalı artık hiçbir şey bizi rahatsız etme lüksüne sahip değil. Evlerimiz o kadar da yararı olsun. Ne de olsa hayatımızın onlarca yılından evlerimiz uğruna vazgeçmişiz .Tüm karanlık duvarlarımızın dışında. Duvarlarımız bir yandan da bizi kuşatıyor. Varsın olsun. Ne de olsa karanlıktan korunmanın da bir bedeli olacaktır ve karanlıktan kurtulmak için bildiğimiz tüm renkleri unutuyoruz. Unutmaya beyazdan başlıyoruz. Beyaz güvercinleri unutuyoruz ve bir kadın çığlıkları unutmak için çaba gösteriyor. Benim kocamı öldüren de bir zamanlar çocuktu ve tüm çocuklar günahsızdır. Asıl o çocuğu katil yapan mantığı sorgulamak gerekiyor diyen o kadını unutmaya çalışıyoruz.
Unutmak yerine bir inansak güvercinlere, bir inansak çocuklarımızın umut olduğuna, işte o zaman o kadın çığlıkları bin bir dilde sevda türkülerine dönüşecek. Biz ve tüm hayatımızı kuşatan duvarlar kendiliğinden ortadan kalkacak.
Hasan Tar (Gaziantep)