25 Şubat 2009 00:00
BAŞYAZI
Almanyada yürütülen Deniz Feneri e.Vnin dava dosyası nihayet Ankaraya ulaştı. Dosyanın Ankara Cumhuriyet Savcılığına verildiği belirtiliyor.
Almanyada yürütülen Deniz Feneri e.Vnin dava dosyası nihayet Ankaraya ulaştı. Dosyanın Ankara Cumhuriyet Savcılığına verildiği belirtiliyor.
Deniz Feneri e.V davası, Alman savcının ifadesiyle Almanyada görülmüş en örgütlü dolandırıcılık davası, Asıl sorumluları Türkiyede olan bir davadır.
Ayrıca davayı önemli yapan bir şey de yoksullara uluslararası çapta yardımı amaçladığını söyleyen, bu amaçla kurulmuş Deniz Feneri adıyla kurulan bir dernekle ilgili olması. Yani insanlardan yoksullara yardım diye toplanmış paralar, Deniz Feneri Derneği üstünden organize bir biçimde bir yandan Kanal 7 adındaki TVye, kendileriyle bağlantılı kimi siyasi amaçlı kurumlara aktarılmıştır; Öte yandan, Almanyadaki davada mahkum olan kişilerin, Türkiyede AKP ile çeşitli düzeylerde ilişki içindeki kişilerle ortak faaliyet gösterdikleri de ortaya çıkmıştır. Nitekim bu derneğe AKP Hükümeti, kamu yararına faaliyet gösteren dernek statüsü vermiştir.
Ne var ki dosyanın Almanyadan Türkiyeye gelmesi tam altı ay sürmüştür. Üstelik de Alman mahkemesinin Bu suç organizasyonunun asıl sorumluları Türkiyede demesine karşın beş ayı aşkın bir zamandan beri dosya beklenmektedir.
Dosyanın bugüne kadarki serüveni, Türkiyenin yetkililerinin tam bir ayak sürümesi ile açıklanabilir. Dosyanın istenmesi adeta zorla yapılmış, getirilmesi ise beş aydan fazla sürmüştür.
Tam, artık Dosya Ankaraya savcılığa geldi, dava hızla açılır herhalde derken, Adalet Bakanı Şahin yeni bir müjde verdi: Dosya Almancadır, önce dosyanın Türkçeye çevrilmesi gerekir. Bunu da savcılık yaptıracak!
Yani; davanın açılmasıyla dosya arasında yüzlerce, belki de binlerce sayfalık dosyanın tercümesi var henüz. Eğer az tercüman görevlendirilir; savcı da titizlik yaparsa, bu tercümelerin tamamlanması da aylarca sürebilir.
Hele bu davada adları geçen ve Türkiyede soruşturulması gereken kişilerin hâlâ görevleri başında olduğu; hükümet tarafından korunmaya devam edildikleri düşünüldüğünde, ortaya çıkan delilleri karartma gücü ve olanaklarına sahip oldukları göz önüne alındığında, davanın uzadığı her gün bu haydut-hırsız çetesinin, din ve vicdan bezirganlarının kendilerini kurtarmak için manevralar yapma fırsatlarının büyümesi demektir.
Adalet Bakanı M. Ali Şahin, Ucu kime değerse değsin yargılanacaklar diyor. Ama hükümetin bu davayı açmakta gösterdiği gönülsüzlük dikkate alındığında, bakanın sözlerinin boşlukta sallanan boş bir vaat olması kuvvetle muhtemeldir. Dava daha da uzarsa, hırsız-haydut takımının görevlerini icra etmeye devam edeceği; bu davadan sıyırmanın bir yolunu bulmak, delilleri karatmak için daha çok olanağa sahip olacağı da bir gerçektir. Bu yüzden de davanın açılmasının, tercüme vb. gerekçelerle uzaması, sadece Geç kalan adalet değildirden de öte, hükümetin hırsız-haydut çetesinin koruyucusu olduğu fikrini de güçlendirecektir.
Deniz Fenerinin Almanyadaki yolsuzluğunun ilk haberi, Evrenselin 2 Aralık 2006 günkü sayısında, yani bundan 27 ay önce çıkmıştır. O günden bugüne, bu konuda basında sayısız haber çıkmış, olaya kimlerin bulaştığı kanıtlarıyla ortaya konmuştur. Almanyada koca bir mahkeme yürümüş, Alman yetkililer Bu işin ucunun Türkiyede olduğunu kayıtlara geçirmişlerdir. Şimdi Almanyada, 15 kişinin adının geçtiği ikinci bir Deniz Feneri davası açılmak üzeredir. Ama aradan geçen bunca zamana karşın, adalet bakanı hâlâ Ucu nereye giderse gidilecek diye konuşmaktadır. Üstelik davanın açılması için dosyanın tercüme edilmesi gerekecek gibi, yeni bir geciktirme bahanesine de vurgu yaparak!..
Hal böyleyken; Türkiyede Deniz Feneri davasında hırsızların, haydutların kamuoyu vicdanını tatmin edecek biçimde cezalandırılabileceği beklenebilir mi?
Buna kim inanır?..
İHSAN ÇARALAN