24 Şubat 2009 00:00
Yerel seçimlere yerelden bakmak
29 Martta Türkiye yeni bir yerel seçime gidiyor.
29 Martta Türkiye yeni bir yerel seçime gidiyor. 1950de fiilen işlemeye başlayan çok partili, rekabetçi Türkiye siyasetinde yerel seçimler, yurttaşların mahalli-müşterek sorunlarını çözme vaadiyle kendilerinden destek isteyen partilerin adaylarını iktidara taşıdıkları demokratik araçlar olarak önemlidir. Siyasi partiler belediye başkanlığı, belediye ve İl Genel Meclis üyeliği için adaylarını kısa bir süre önce Seçim Kurullarına bildirdiler. Eş zamanlı olarak seçim kampanyaları da start aldı.
Bu seçimler 12 Eylül askeri darbesinin ardından işlemeye başlayan aksak demokratik politik süreçte yapılan 6. yerel seçim olacak. Seçimin ulusal siyaset açısından anlam ve önemi iktidar partisi AKPye yönelecek seçmen desteğinin hangi düzeyde olacağı üzerinde odaklanırken, tekil olarak seçimin sembolik anlamda önem kazandığı bazı seçim çevreleri var. Bunlar; Ankarada Çankaya ilçesi, Diyarbakır ve İzmir. Buralara 29 Mart sonuçları bağlamında atfedilen özel anlam; AKPnin söz konusu seçim çevrelerinde ilçe ve Büyükşehir belediye başkanlıklarını kazanmayı bir ihtirasa dönüştürmesinden kaynaklanıyor. Ülke genelinde belediye başkanlıklarının yarıya yakınına sahip olan bir partinin söz konusu çevrelerde belediye başkanlıklarını kazanma isteğinin ardında yatan tek neden var: Türkiyenin doğusundan batısına çoğu seçim çevresinde seçim kazanarak kitle eliyle meşruiyeti tescil edilmiş olan AKP, Çankaya, İzmir ve Diyarbakır gibi yerleşim yerlerinde belediye başkanlıklarını da elde ederek, bu kez laik asker, sivil devlet seçkinleri ile laik Türk, Kürt seçkinleri nezdinde tüm Türkiyenin partisi olduğu şeklinde bir imajı hakim kılmak, bu yolla da meşruluk takviyesi yapmak istiyor. AKPnin bu yolda istediğini elde edip edemeyeceğini 29 Mart gecesi göreceğiz. Bu noktada yerel seçimde AKP ve CHP arasında kıyasıya bir rekabetin yaşanacağı İzmirden 29 Mart seçimleri ve öncesine bakmak istiyoruz.
Türkiye siyaseti ve seçim tarihinde İzmir sembolik anlamda önem arz eden kentlerden biridir. Tek parti iktidarında Serbest Cumhuriyet Fırkasına yönelen kitle desteğinden, Demokrat Partinin 1950-60 döneminde kentteki hakim konumuna, 1980lerde 12 Eylül darbecilerinin telkinlerine rağmen ANAP ve Halkçı Partiye yönelen İzmir seçmenlerinin siyasi tavrı veri alındığında, İzmir ve İzmirliler sistem içinde iktidara, otoriteye karşı muhalif duruşlarıyla, muhalif kimlikleriyle dikkat çekmektedir. İktidarların tehdit ya da vaatleri karşısında siyaseten dik durabilen ender kentlerden biridir İzmir ve bu özelliğiyle de süratle piyasalaşan ve muhafazakarlaşan bir Türkiyede demokrasinin ender kalelerinden biri olarak kabul edilir. Genellikle İzmir için sosyal demokrasinin ya da merkez solun kalesi tabiri kullanılsa da, bu yakıştırmanın havada kaldığını belirtmek gerekir. 1950den 2007ye yapılan genel ve yerel seçimler dikkate alındığında toplam sol oyların yüzde 50nin üzerine çıktığı tek bir seçim vardır: 1999 seçimlerinde toplam sol oylar ancak yüzde 50.8e ulaşabilmiştir. İzmir seçmeninin ağırlıklı olarak tek bir parti etrafında kümelendiğini de söylemek mümkün değildir. Nitekim, çeyrek asırdır her seçimde bir partiden diğerine yönelen yaklaşık olarak yüzde 30luk bir seçmen kitlesi bulunmaktadır. İzmir seçmenini değerleri bağlamında resmetmek gerekirse; buluşturan ortak değer; ılımlı milliyetçiliktir. Kendilerini sosyal demokrat, Atatürkçü, laik olarak tanımlayan ve merkez soldaki DSP, CHPye oy vermiş ve verecek olan sol seçmenler karşısında, milliyetçi kimliğini birinci derecede öne çıkaran, Atatürkçü, liberal, muhafazakar kimlikle kendilerini tanımlayan ve geçmişte AKPye, DPye, ANAPa ve Genç Partiye oy vermiş azımsanmayacak seçmenin varlığı da yapılan araştırmalarda açığa çıkan bulgulardır.
1984ten itibaren yapılan 5 yerel seçimin 3ünde İzmirde Büyükşehir belediye başkanlıklarını iktidar partilerinin adayları kazanırken, kendilerini merkez solda tanımlayan partiler de 3 kez sandıktan 1. parti çıkarak Büyükşehir belediye başkanlıklarını elde etmişlerdir. 29 Martta CHP adayı Aziz Kocaoğlunun Büyükşehir belediye başkanlığını kazanması halinde, kentte İzmir Geçilemez şeklinde bir şehir efsanesinin yayılacağını bugünden görebiliyoruz. Yerel seçimlere kısa bir süre kala, Büyükşehir adaylarının projeleri seçim bildirgelerinde, kampanya söylemlerinde aleni hale gelmeye başladı. CHP adayı henüz bildirgesini açıklamadığı için, bu konuda bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. AKP, MHP adaylarının kente dair tahayyülleri, tasarımlarını veri alarak düşünmek gerekirse, kentin fiziği üzerinden kenti yeniden inşa etmeye odaklı rutin projeci bir yerel yönetim anlayışının hakim olduğu, buna karşılık kentin ekonomik ve sosyal değerlerinin hakkaniyet, adalet ve eşitlik üzerinden kentliye armağan edilmesine dair politik ta-hayyüllerin öne çıkarılmadığı görülüyor. Bu durum tabii ki adayların hakim politik, ideolojik duruş ve tercihleriyle ilintili bir konu. Kentin dışlananlarını kapsama yerine, yeni yerel iktisadi dışsallıkları yaratıp, yandaşlara dağıtma temelli bir yerel yönetim anlayışının bu seçimde de çoğu parti ve aday için makbul olduğu anlaşılmakta. Bu tarz bir yerel siyaset tahayyülüne İzmir seçmeninin ne ölçüde destek vereceği seçim gecesi belli olacak. Fakat seçim gününe kadar adayların kentsel hizmetlerin eşitlikçi, adil ve kamusal temelli olarak yurttaşlara sunabilmeleri için düşünebilecekleri çok da vakit var aslında. Ümidimiz, bu sürecin yurttaşın ortak yararı adına düşünülerek ve üreterek geçirilmesi.
TANJU TOSUN Doç. Dr. (Ege Ünv Uluslararası İlişkiler Bölümü)