24 Şubat 2009 00:00
BAŞYAZI
Başbakan Diyarbakırda konuşuyor; Bize oy verirseniz her hizmet gelecek. Diyarbakır güllük gülistanlık olacak.
Başbakan Diyarbakırda konuşuyor; Bize oy verirseniz her hizmet gelecek. Diyarbakır güllük gülistanlık olacak. Vermezseniz bugünkü açlık, yoksulluk, baskı, şiddet kuşatması sürecek! diyor. Evrensel, manşet yapıyor bu konuşmayı; Şantaj gibi diyor.
Evrenselin başyazısı, aynı şantajla ilgili eleştiriyi; Erdoğan Diyarbakırın da başbakanı mı diye sorarak yapıyor.
Ya da çoğu zaman Erdoğan ve hükümetinin icraatlarıyla ilgili bir ayırımcılık yapıldığında, Bu bölücülük değil mi? diyerek eleştirilerde bulunduk Evrenselde.
Burada, böyle ihtiyatlı ifadelere, bazen, hukuki kaygılar neden olsa da çoğu zaman da Şantaj yapıyorsunuz; Siz Diyarbakırın başbakanı değilsiniz ya da açıkça Bu yaptığınız bölücülük desek, karşı tarafın tutumunu tarif ederken, acaba aşırı bir yorum yapmış olur muyuz, haksızlık yapmış olur muyuz diye düşünmüşüzdür.
Önceki gün Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahinin açıklaması bütün ihtiyatlı tutumların ne kadar gereksiz, yersiz, hatta safça kaygılar olduğunu göstermiştir. Şöyle diyor Şahin: Hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler, her projelerini Ankaradan geçiremiyor. Halkıyla barışık, hükümetiyle barışık, devletiyle barışık mahalli yöneticiler işbaşında olursa, sorunlarımız daha çabuk çözülür!
Başbakan ve onun Adalet Bakanı Şahin, halka açıkça AKPli adayları seçmezseniz hiçbir işiniz merkezi hükümetten geçmez! diyor. Hak hukuk tanımayan; hükümet, bakan, başbakan olma sorumluluğunu ayaklar altına alan bu şantajcı tutum, çöken, artık toplumsal meşruiyeti tartışılır hale gelen (aldığı oyun şu kadar ya da bu kadar olmasından bağımsız) hükümetlerin, başbakanların tutumudur.
Şahinin açıklaması; 1958-59daki Demokrat Partinin kendine oy vermeyenleri açıkça soruşturup izlettiği, tehdit ettiği (Menderes hükümeti, Kırşehiri DPye oy vermediği için ilçe yapmıştı) 50 yıl öncesinden bu yana, AKPnin partizanlıkta vardığı aşama, bir ilktir!
Benzer kimi sözleri Özal, 80li yılların sonunda, çöken ANAPı ayakta tutmak için sarf etmişti. Ama o pervasız kişiliği ile Özal bile bu kadar ileri gitmemişti.
Başbakan ve adalet bakanının arka arkaya yaptıkları konuşmalardan anlaşılmaktadır ki AKP, halkın kendinden yana olmayan kesimlerini ikna ederek, onların gönlünü ve aklını kazanarak yanına çekme fikrini bir yana itmiştir. Onun için de AKP, yerel seçimler sürecinde rüşvet, sadaka, iane, sıkıştırma bütün bunlar yetmezse şantajı öne çıkarmıştır. Bu şantajda da sınır, AKPye oy vermeyenlere kadar çekilerek; bir parti olmaktan öte, AKP mezhebinden(*) olmayanlara hizmet yoka kadar gelmiştir.
Elbette burada görülen bir diğer şey de, 22 Temmuz 2007 akşamı AKP merkez binasının balkonundan kendisini alkışlayanlara, Bize oy veren vermeyen herkesin hükümeti olacağız. Herkesi kucaklayacağız diyen özgüvenli Başbakan gitmiş; ülkenin başlıca kentlerini düşman kalesi ilan edip onlara saldıran, kendinden olmayanı, her yolla ezip Yola devam! diyen bir Başbakan ortaya çıkmıştır artık.
Gerçi şimdi de Erdoğan, zaman zaman Türküyle, Kürdüyle, Çerkesiyle , Lazıyla, Gürcüsüyle, Arabıyla herkesi kucaklıyorum dese de bu sadece laftadır. Gerçekte ise Erdoğan ve partisi, bütün bu halklardan sadece AKPye oy verenleri kucaklamakta, diğerlerini ise rüşvetle, sadakayla, olmazsa tehdit ve şantajla boyun eğdirmeye çalışmaktadır.
Başbakan ve adalet bakanı bu gerçeği itiraf etmişlerdir. Çünkü artık imalar, göndermeler, Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla tarzı vuruşlar etkisiz kalmaktadır. Onun için açıkça, AKPye oy vermeyen ölsün! demektedirler.
(*) Burada mezhep sözcüğü bilinçli kullanılmıştır. Çünkü AKP, geldiği nokta itibariyle, bir siyasi parti olmaktan öte, artık kendi ahlaki kuralları da olan bir mezhep gibi davranmakta; kendisine oy vermeyenleri sapkın olarak gören, mümin saymayan bir tutumla davranmaktadır.
İHSANÇARALAN