Geçmişte tarım işçilerinin öbek öbek geldiği ve çadırdan kente dönüştürdüğü Adana özellikle pamuğa dayalı tarım alanları sayesinde onlarca tekstil fabrikalarının da kurulu olduğu bir şehirdi.
Adana’da işçi hareketi özellikle tekstil işçilerinin bu mücadeledeki yerleri ile şekillendi. İlk direniş merkezleri BOSSA, daha sonra Özbucak, Çukobirlik, Mensa, SASA fabrikalarıydı. İşçilerin sendikalaşma isteği, hak ve taleplerini alma istekleri zor kullanarak bastırılmaya çalışıldı her daim. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesine az bir dönem kala TEKEL direnişi geçen yıllarda ki TEKEL işçilerinin direnişlerinden çok farklı değildi.
Tarım alanlarında ki uygulamalar, girdilerde ki fiyat politikaları doğal olarak bu alana dayalı fabrikalarında tek tek kapatılmasına ve bir biçimde Adana’nın işsiz kenti olmasına dönüştü. Son üç yılda Adana işsizlikte rekoru elinde tutuyor.
İşsizlikle anılan kent özellikle 12 Eylül Askeri Faşist darbesinin ardından göç alan bir kente dönüştü. Kürt illerinde köyleri yakılanlar, yaşam alanları daraltılanlar, faili meçhullere kurban gitmemek, korucu olmamak adına başta Adana, Mersin başta olmak üzere birçok batı illerine göç ettiler.
İşte böylesine dokusu değişen Adana özelliklede devletin bu ile olan ilgisini farklılaştırdı. Kürt illerinde ki baskı politikalarının bir benzeri Adana’da da yaşama geçirildi. OHAL kapsamındaymışçasına baskılar, gözaltılar, soruşturmalar ardı arkası kesilmedi. İşçi hareketinin zayıfladığı dönemlerde Kürt sorununa dayalı hareketliliğin artması doğal olarak her türlü sokak hareketine karşı tahammülsüzlüğü getirdi.
Kamu emekçilerinin ve farklı kesimlerin yükselen hareketliliği sürekli yargılanma konusu yapıldı. Benzeri görülmemiş davalar açıldı. BDP ekseninde siyaset yapanların ağızlarını açmadıkları dönemde bile on yıllara varan cezalara tanık olundu. Mitingler olaysız sonlansa bile, mitinge katılan bir bireyin giydiği tişört tertip komitesinin yargılanma konusu yapıldı. Uluslar arası sözleşmelerin, Anayasanın ve toplantı gösteri yürüyüşleri kanunun verdiği haklara dayalı yapılan yürüyüşler, basın açıklamaları ya 2911 kapsamında davalara ya da Kabahatler Kanunu çerçevesinde para cezalarına konu oldu.
İşte böylesine bir ilde ilginç bir seyir daha izleniyor. Kişiler hedefe alınıyor, dava dosyaları kişi adına açılabiliyor. Örneğin 12-14 Ekim 2011 tarihlerinde KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin eylemlilik kararlarıyla ilgili Adana Valiliğinin açtığı idari soruşturma dosyasında 10 kişi olmasına rağmen dava konusunu Güven BOĞA ve diğerleri biçiminde düzenlemesi düşündürücüdür.
Aynı ilginçlik 09.01.2012 tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğünden gelen yeni bir ceza yazısı ile farklı bir boyuta ulaşmış görünüyor. 26 Mayıs 2010 tarihinde KESK ve T.Kamu Sen’in bir günlük grev kararı çerçevesinde İsmet İnönü İlköğretim Okuluna asılan “Bu İş Yerinde Grev Vardır” pankartından dolayı Kabahatler kanunu çerçevesinde 143 Tl para cezası almıştık. 21 Aralık 2011 grevi çerçevesinde Karşıyaka Endüstri Meslek Lisesine “Bu İş Yerinde Grev Vardır” pankartını asmamız nedeniyle “Aynı Fiili İkinci Kez İşlemiş” olmamız gerekçe gösterilerek 500 Tl para cezası tarafımıza tebliğ edildi.
İşte Adana böylesine bir il. Baskıların, soruşturmaların, cezaların son bulmadığı her geçen gün yeni boyutlar kazandırılarak mücadele edenlerin tasfiye edilmeye çalışıldığı bir ile dönüştürülmüş durumda.
Grev hakkı grev yapılarak kazanılır. Türkiye ve dünyada grevlere dönük egemenlerin tutumu hiç değişmedi. Kazanılmış bir hak olduğu durumlarda bile sermayenin grevlere karşı tutumu çok sert oldu. Uzun yıllardır kamu emekçileri Toplu Sözleşmeli, Grevli Sendikal” hak mücadelesi verirken karşılaştıkları engelleri dün olduğu gibi bugünde aşabilecek yetenekte ve kararlılıkta olduğu herkes tarafından yeterince bilinmektedir.
Bugün AKP’nin ileri demokrasisinden Kürtlerin, Alevilerin, emekçilerin Adana’da olduğu gibi tüm ülkede kısaca anladığı bu. Ortadoğu ülkelerine “demokrasi” dersi verenler, kendi ülkelerine gelince en küçük hak istemini bastırmanın onu cezalarla engellemenin hesapları içerisindeler.
Kısaca bu baskı ve zor koşullarda emekçiler kendi yaşam alanlarını daraltanlara, en küçük hak istemlerini bastıranlara karşı birlikte iş yapabilmenin becerisini gösterebildikleri sürece bu soruşturmalar ve cezalar son bulur.
10 Ocak 2012 12:49
Güven Boğa
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik
Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.
Evrensel'i Takip Et