17 Şubat 2009 01:00
Sağlıkta Kürtçe bilirlik oranı yükseltilmeli
1925 yılında yayınlanan Şark Islahat Planı Madde 41, Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Bitlis, Van, Muş, Şanlıurfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Palu, Çar sancak, Çemişkezek, Ovacık, Hısnımansur (Adıyaman), Besni, Arpa, Hekimhan, Birecik, Çermik vilayet ve kaza merkezlerinde hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda, çarşı ve pazarlarda Türkçeden başka dil kullananlar hükümet ve belediyenin emirlerine aykırı davranmakla suçlanacak ve cezalandırılacaktır der. Bunun sonucunda bu kentlerin sokaklarında ayran satanların sesi kesilmiş, pazarlarına derin bir sessizlik çökmüş, zabıt korkusu günlük yaşamın olağan bir olgusuna dönüşmüştü. Dilin kemiği yok derler ama Kürdün diline yasaklı bir kemik yerleştirilmiş ve lal edilmişti. Bunlar büyükbabalarımızın yaşadıklarıydı.
Babalarımız 1960ların Türkiyesinde ceza ve yaşam tehditleri altında savcıların Kart-Kurt uydurmalarını ve Kürtçenin 300-400 kelimelik uyduruk bir dil olduğu iddialarına karşın tarihsel ve etimolojik olarak Kürt ve Kürtçe gerçeğini dile getiriyorlardı.
Bizler 12 Eylül rejimi karşısında hiçbir halkın asimilasyon, baskı, zor ve işkenceye rağmen yok edilemeyeceğinin mücadelesini (içeride ve dışarıda) veriyorduk.
Çocuklarımız daha şanslı. En azından dili ve sosyal varlığı kabul edilen bir toplumun bireyi olarak yaşıyorlar. Fakat bu tarif ettiğimiz tarihsel seçim, insanlık tarihinin en baş döndürücü gelişmelerinin yaşandığı son yüzyıllık dilimdir. Toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel ve insani gelişmeler bütün hızı ile yaşanıp iletişim teknolojilerinin her gün hayranlık uyandırıcı gelişmeler kaydettiği bir yüzyıl. Ama bugünlerde Kürtçe mönüye sahip cep telefonu bile haber konusu oluyor. Kürtçenin bu son yüzyıldaki çilesinin ve gelişme kanallarını tıkayan bu zorbalığın bedelini kim ödeyebilir.
Bütün dilbilimlerinin hepsinin hemfikir olduğu bir nokta vardır. Dil organiktir. Bu dilin üretken olduğunu yani mayalanabilir, yani çoğalabilirdir. En temel olarak eğitimde, edebiyatta, sanatta, teknolojide ve bireyin en temel yaşam öğelerinden sağlıkta kullanılması gerekir.
Türkiyede temel sağlık göstergelerine bakıldığında hemen göze çarpan bir gerçeklik vardır. Doğu-Batı verileri arasındaki uçurumlar adeta Türkiyenin içinde bir İsviçre ve Tanzanya var gibi görünür. Ortalama yaşam süresinden bebek ölüm hızına, aşı ile önlenebilir hastalıklardan büyüme ve gelişme genişliklerine, hane başına gelirden hanedeki ortalama çocuk sayısına, gebelik süresince tıbbi yardım almaktan hastane ortamında doğum yapmaya kadar ki bütün verilerde bu durumu gözleyebiliriz. İşin garip yanı bazı verilerde 1980li yılların bile gerisine düşen makas açılmaları izleyebiliyoruz. Ama asıl vurucu olan gerçekliği Türkiye Nüfus Sağlık Araştırmaları verilerinin ileri değerlendirmesinde görebiliyoruz. Ana dili Kürtçe olan kadınlar ile ana dili Türkçe olan kadınlar arasındaki sağlıktan yararlanma oranları yaklaşık 7 kattır. Bu durumu uzmanın yapma yolu sağlık alanındaki dil ve iletişim sorununun çözülmesidir.
Avrupa Konseyi bünyesinde kurulmuş bağımsız bir izleme kurulu olan Irkçılık ve hoşgörüsüzlüğe karşı Avrupa Komisyonu (ECRI) raporlarında şöyle diyor. Devlet memurlarıyla iletişim kurmakta zorlanmaları sebebiyle sağlık hizmetleri gibi kamusal hizmetlerden yararlanmakta güçlük çeken kadınların durumunu incelemeyi tavsiye etmiş ve bu inceleme sonucu bu durumu düzeltmek için gereken tüm önlemlerin alınması gerektiğini vurgulamıştır.
Kendimizi birazcık empati için zorlayalım. Bilmediğimiz bir dilde yeterince öykü ve fiziki inceleme yapılmadan bize tıbbi veya cerrahi tedavi kararı veriliyor. Veya kullanılan tercümandan ötürü hasta-hekim mahremiyeti kavramı yerin dibine giriyor. Veya psikiyatrik sorunu olan bir kişi ile psikiyatrist ne derece iletişim kurabiliyor. Veya annelik hazırlığını, bebek bakımını, ev ve aile hijyenini, beslenme ve önlenebilir hastalıklara ilişkin tedbirlerin eğitimini nasıl alabilir.
Diyarbakır Tabip Odası, 2003 yılının sonunda benzeri gerekçeleri sıralayarak kitle iletişim araçlarında anadilde sağlık programlarının yapılmasını talep etmiş ve katkıda bulunacağını Başbakana, Sağlık Bakanına, Avrupa Birliği Türkiye Genel Sekreterliğine, RTÜK ve TRT Genel Müdürlüğüne bir yazı ile bildirmiştir. Tabi ki herhangi bir yanıt alınmamıştır. Belki de yanıtı 6 yıl sonra TRT 6nın Kürtçe yapılması ile vermişlerdir. Özellikle son dönemde bölgemize zorunlu hizmet vesilesi ile gelen hekimlerin büyük çoğunluğu Kürtçe bilmemektedirler. Yerli hekimlerin oransal azalması ile beraber iletişim sorunu da daha can alıcı olmakta. Biz buna dönük palyatif bir önlem olarak bir anamez kılavuzu hazırlayarak bu sorunu bir nebze azaltmayı amaçlıyoruz. Fakat bu sorunu aşmak için Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Bölge Tabip Odalarının katılımı sağlanarak istiare edilmeli, iletişim ve eğitimin bütün metotları kullanılmalı, bölgedeki sağlık personelinin Kürtçe bilirlik oranının azami yükseltilmesi, özendirilmesi ve buna dönük yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu ülkenin Kürtleri de artık geriatrık (yaşlılık) hastalıklar ve kanserden ölmek istiyorlar. Çatışma, yakılma veya mayınlarla, enfeksiyon hastalıkları gibi önlenebilir nedenlerle ölmek istemiyorlar. Barışın ve özgürlüğün hakim olduğu bir Türkiye dileğiyle sağlıkla kalın...
SELÇUK MIZRAKLI Diyarbakır Tabip Odası Başkanı
Evrensel'i Takip Et