16 Şubat 2009 00:00

Savaştığın kadar konuş

3 ve 4 Nisan 2009 tarihlerinde yapılacak NATO İlkbahar Zirvesi’nde, geniş kapsamlı bir militaristleştirme programı ortaya konulacak.

Paylaş

1- Transatlantik ilişkilerin yeni vurgusu: Savaştığın kadar konuş!
Yeni ABD yönetiminin ilk “dış politik servisi”, Başkan Yardımcısı Joseph Biden’in beklenen çıkışı yakından bakıldığında oldukça ilginçtir. Ana konuşmasında ABD ile AB arasındaki ilişkilerin temelden değiştirilmesi gerektiğinden daha az şeyler önermedi. Açık ve net olarak yapılan ve transatlantik olumlu ortam havası yaratılmaya çalışılan konuşmada anlatılan kesinlikle bir rahatlama programı değil, dişe diş bir çıkar siyasetiydi. ABD, içinde bulunduğu ağır ekonomik sorunlar yüzünden dünya düzeni savaşlarının yüklerini daha da artan bir oranda AB ülkelerinin sırtına yıkmaya çalışmaktadır.
Karşılık olarak da ‘gelecekte’ AB çıkarlarını George W. Bush zamanında olduğundan daha fazla oranda gözetme teklif edilmektedir. Yani bu sözüm ona Transatlantik ‘New Deal’in özünde şu vardır: Eğer Avrupalılar ileride münasip bir şekilde savaşlara birlikte katılırlarsa, aslında konuşma hakkına da sahip olacaklardır. Bu tavır ya da ‘Yeni Transatlantik Dostluk’, kurumsallaşma alanındaki karşılığını ise daha da güçlenmiş bir NATO’da bulacaktır.
Joseph Biden açıkça diyor ki: ABD yeni bir ses tonuyla konuşmakta kararlıdır: “ABD daha fazla çaba gösterecektir, ama ABD ortaklarından da daha fazlasını isteyecektir. (…) Müttefiklerimizden katkılarını gözden geçirmelerini rica ediyoruz ve tüm diğer çabalar yetersiz kaldığında da şiddet uygulama konusundaki tavırlarını gözden geçirmelerini rica ediyoruz.” Bu AB’li müttefiklerin adreslerine yapılmış olan ve açıkça ileride şimdikinden daha da fazla oranda militarist ata oynamaları konusunda yapılmış olan bir uyarıdır.
NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer de aynı şekilde AB üyelerini sert bir biçimde “çok az oranda militarist destek vermek” konusunda sertçe eleştirmekten kaçınmadı: NATO iki yönlü bir yol değildir. Birlikte savaşa katılmadıktan sonra, kimse fazla konuşmayı beklemesin.
2. Afganistan’daki savaşın şiddetlenmesi
Afganistan NATO için neredeyse onur sorunu haline gelmiş bulunuyor. Barack Obama’nın Güvenlik Danışmanı James Jones, “NATO Afganistan’dan yenilgiyle çıkmayı kabul edemez!” demişti. General David Petreus, haber dergisi Focus’a Afganistan’daki yeni çizgi ile ilgili yaptığı değerlendirmede, “Özellikle de Amerikalılar daha fazlasını istiyorlar. Daha çok asker ve sivil projelere daha çok yatırım” diyor. Devamla diyor ki: “Ne basit ne de ucuz olacak, uzun bir savaş bizi bekliyor. ABD’li general tüm ülkelerden Afganistan savaşına daha fazla katkıda bulunmalarını istiyordu; hem maddi ve hem de askersel anlamda: Daha çok lojistik, daha çok bilgi, daha çok uçak ve araştırma birlikleri. Bu yaşamsal anlamda önemlidir.” Jones şu konunun altını çiziyordu: Buradaki savaş bir isyan bastırma olayıydı. Ona göre uyuşturucu ticareti “isyanın ekonomik yakıtı” olarak görülüp, ona karşı mücadele edilmeliydi.
Bu, Afganistan’daki savaşın daha çok Amerikan askeriyle ve daha çok AB ülkesi, yani, aynı zamanda da Alman askeriyle, daha çok sivil-askeri ortaklıklarla ya da Almanya Başbakanı Angela Merkel’in sevdiği deyimle “örülmüş güvenlik”le şiddetleneceği anlamına gelmektedir. Almanya Savunma Bakanı Franz-Josef Jung, sanki konferansla ilgisi yokmuş gibi Afganistan’ın kuzeyindeki “isyan bastırmadan sorumlu” çevik müdahale birlikleri (Quick Reaction Force) için Almanya’nın daha fazla asker göndereceğini açıklayıverdi.
3. AB’nin artan militaristleştirilmesi
Herkesin üzerinde hemfikir olduğu konu, AB’nin militaristleştirilmesinin artırılmasının zorunlu olduğuydu. Obama’nın yardımcısı Biden, bunu özellikle selamladı; çünkü bu, aynı zamanda NATO’nun güçlendirilmesi demekti. Almanya Başbakanı Angela Merkel de AB’nin askeri yanı ile ilgili “hızlı gelişmeye” vurgu yaptığı konuşmasında, aynı zamanda da bu sürecin örneğin Lizbon Sözleşmesi’nin kabul edilerek daha da geliştirilmesi gerektiğini söyleyerek, şunları belirtti: “Avrupa Güvenlik ve Savunma Siyaseti on yaşına girdi. Bu gelişme oldukça hızlı oldu ve biz eğer nihayet Lizbon Sözleşmesi’ni imzalar, konseyin; yani Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin, dış ve güvenlik siyasetini ve komisyonunu tek bir elde ya da kişide toplarsak, kurumsal olarak da daha güçlendirilmiş olacaktır.”
Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy, Fransa’nın ve AB’nin iktidar hırsını daha açık olarak dillendirdi: “Atom silahlarından vazgeçmek hedef değildir, Fransa atom silahlarından vazgeçmeyecektir!”
Sarkozy ayrıca, gururla ilk kez Alman askerlerinin Fransa’da konuşlandırılmaları gerektiğini de açıkladı. Açıklamaya göre Strasbourg-Illkirch bölgesinde 500 askerden oluşan bir Alman-Fransız savaş birliği oluşturularak, Alman-Fransız taburunun komutasına devredilecek.
4. NATO’nun yeni stratejik konsepti: AB-NATO yakınlaşmasının güçlendirilmesi
Merkel: “Avrupa Güvenlik ve Savunma Siyasetini NATO ile iş birliğinin yeni bir biçimi olarak görüyorum. Artık üye ülkeler tek tek değil, bazı yerlerde Avrupa Güvenlik ve Savunma Siyaseti NATO’ya başvuruyor. Bu şu anlama gelmektedir: Biz, Avrupa Güvenlik ve Savunma Siyaseti aracılığıyla birliğimizi, NATO’yu, daha da güçlendirmekteyiz.” Bu da AB ve NATO’nun ortak ilişkileri olmadığına ilişkin tüm yalanları ortaya sermektedir.
Angela Merkel konuşmasında, NATO’nun “stratejik konsepti” için önemli ana noktaları sıraladı. Onun için tayin edici olan “örülmüş güvenlik” düşüncesidir ki, buna göre örneğin başka şeylerin yanı sıra sivil kişiler de NATO’nun askeri operasyonları için kullanılabilir hale getirilmelidirler.
Barack Obama’nın güvenlik danışmanı James Jones, konferans sırasında açıktan saf tutmuş olarak davranacak bir “hareketli birlik” talep ederek, hedefin ne olduğunu da göstermiş oldu.
5. Yeni soğuk savaş mı? Füze sistemi -eğer teknik ve maddi olarak olanaklıysa- devam ettirilecek
Konferansın başka bir konusu da Rusya ile olan ilişkilerdi. Burada da yine sözde dostane gevezeliklerin arkasında sert gövde gösterisi egemendi. Böylece Rusya, Bay Biden’in açıklamalarından pek de hoşnut olacak gibi görünmüyor. ABD füzeleri -eğer teknik ve maddi olanaklar yaratılırsa- yapılacak. Özellikle de Rusya tarafından “kırmızı çizgi” olarak adlandırılan Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya alınmasında ısrar edildiği de görüldü. Angela Merkel, bu konuda düşüncelerini yüksek sesle belirtti: “Ukrayna ve Gürcistan da NATO’ya üye olacaklar!” Ayrıca -Merkel’e göre- üçüncü kişilere böylesi bir karar hakkında bir şey söylemek de düşmezdi! Bu sözlerle birlikte bundan sonraki çatışmaların yolu da açılmış olmaktadır.
6. NATO savaş için kurulmuştur, NATO dağıtılsın!
Münih’teki başarılı protesto gösterileri nisan başında NATO Zirvesi’ne karşı yapılacak protestolar öncesi hedefine ulaşmış bir başlangıç oldu.
Münih’teki “Güvenlik Konferansı” bir kez daha açıkça gösterdi ki, NATO‘nun varlık nedeni savaştan başka bir şey değildir. Bu, yeni ABD hükümetiyle de değişmeyecektir, hem de tam tersine!
3 ve 4 Nisan 2009 tarihlerinde yapılacak İlkbahar Zirvesi’nde NATO geniş kapsamlı bir militaristleştirme programını ortaya koyacak ki, Münih’te bunun temelleri atıldı bile.
Barış ve Anti-Savaş Hareketi için Münih Güvenlik Konferansı’na karşı yapılan ve 6 binin üzerinde insanın katıldığı yürüyüşten alınan moralle, nisan ayında yapılacak olan NATO Zirvesi’ne karşı yürüyüşlere mobilize etmeye devam etmek gerekiyor.
(Çeviren: Yüksel Dalyan)
TOBİAS PFLÜGER Avrupa Parlamentosu Milletvekili (Alm. Sol Parti)
ÖNCEKİ HABER

İşçi sağlığı, hemen şimdi!

SONRAKİ HABER

BAŞYAZI

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa